13 Şubat 2009 00:00

Yaratılışçıların nefret ettikleri şey

Hadi bakalım akıllı tasarımcılar, yanıt vermek zorunda olduğunuz sorular daha doğru dürüst başlamadı bile!

Paylaş

Charles Darwin, doğumunun 200. yıl dönümünün radyo programları, belgeseller ve sergilerle kutlanıyor olmasına muhtemelen bayılırdı ama küplere binmiş Hristiyanların hâlâ teorilerini hor görüp İncil’in daha güvenilir olduğunu kanıtlamaya çalışıyor olmalarından pek de hoşlanmayabilirdi.
Örneğin Discovery Enstitüsü şöyle bir beyanda bulundu: “Öğrencilerin dört bir yanda, evrim karşıtı kanıtları tartışabilme hakkını elde etmek ve ‘Darwin Günü’nü ‘Akademik Özgürlük Günü’ne dönüştürmek için seslerini yükseltmelerini istiyoruz.”
Ama şanslılar ki Darwin, dinde olduğu gibi zorla bize dayatılmıyor. Aksi takdirde bütün okulun bir araya geldiği haftalık okul toplantıları, herkesin şu şarkıyı söylemesi ile başlardı: “Biyolojik olan her şey/ Sevimli ya da korkutucu bütün madde/ Tanrısızdır, gerçektir ve de mantıklı...”
Yaratılışçılar, İncil’deki teorilerin Darwin’in doğal seçilim teorileriyle yan yana öğretilmesini talep ediyor. Bu, kulağa mantıklı gelebilir, ancak yaratılışçılık kanıtlara değil inanca dayanmaktadır. Bütün teorilere eşit statü tanınacak olursa, öğretmenler de şöyle söylemlerde bulunabilirler: “Kasırgaların nedenleri üzerine yazdığınız makaleler çok iyiydi. Nathan’ın sıcak nemli havanın soğuk havayla çarpışmasının etkilerini, Kolorado Meteoroloji Bürosu’ndan orijinal kaynaklarla irdeleyen çalışması gerçekten mükemmel bazı ayrıntılar içeriyordu. Ama Samantha’nın, ‘Tanrı kızgın olduğu İçin’ adlı makalesi de en az o kadar iyiydi, onun için de hepiniz B+ aldınız.”
Konumlarını iyileştirmek amacıyla Darwin karşıtı lobi de taktiklerini değiştirdi, onun için de şimdi yaratılışçılıktan yana tartışma yürütmekten ziyade, teorilerine “akıllı tasarım” adını veriyorlar.
“Akıllı tasarım” çoğunlukla türlerin nasıl da doğa tarafından oluşturulamayacak kadar karmaşık olduklarını göstermeye çalışmaktan ibaret. Ama sonra kendilerini tutamıyorlar ve akıllı tasarımın önde gelen savunucularından David Berlinski’nin yazdığı makale gibi makaleler karşınıza çıkıyor. Makale şöyle başlıyor: “Charles Darwin der ki, ‘Yaşam mücadelesinde en güçlü olanlar, rakipleri pahasına ayakta kalır.’ Başka bir adam, Adolf Hitler de, ‘Hadi Avrupa’nın bütün Yahudilerini öldürelim’ der. İkisi arasında bir bağlantı var mı? Aşikar olan yanıt evettir.” Ya, işte böyle bir durumla karşı karşıyayız, ispinoz kuşları arasındaki farklılıkları inceleyerek soykırım örgütlemede yolu yarılamışsın demektir.
Akıllı tasarımın kurucularının neredeyse tamamı yaratılışçı ve kitaplarından birisi olan, Pandalar ve İnsanlara Dair (Of Pandas and People), yaratılışçıların kullandıkları bir kitapla tıpatıp aynı. İki kitap arasındaki tek fark, ABD Temyiz Mahkemesi’nin yaratılışçılığın okullarda öğretilemeyeceğine ilişkin kararından sonra, “yaratılışçı” kelimesinin silinerek yerine “akıllı tasarım” ifadesinin yer alması.
Yeni teori, yeni olduğu kısımlarında en azından, aşamalı evrim yoluyla bugün oldukları hale gelmeleri mümkün olmayan çok fazla tür olduğunu, çünkü herhangi bir kısmı çıkartacak olursanız bütün yapının çökeceğini iddia ediyor. Demek ki, bugün oldukları biçimde, hiç değişmeden bir bütün olarak yaratılmış olmalılar. Ancak bu söylem, Darwin’in, türlerin kusursuzluk yolunda yürüdükleri için değil rastlantı sonucu değiştikleri yönündeki keşfinin güzelliğini görmezden geliyor.
Yaşam mücadelesinde bir dönem ideal olan, bir kez çevre değiştikten sonra hiçbir işe yaramaz. Örneğin havalar soğursa ya da ortamdaki renkler değişirse, bir türün fertleri içinde yeni koşullara en uygun olanlar kalıcı olacak ve söz konusu tür de başkalaşmış olacaktır. Ancak en güçlünün ayakta kalması, bir kırıntıyı kapmaya en meyilli olanlar anlamına değil, yeni bir durumun gerekliliklerine rastlantısal olarak uyum gösterenler anlamına geliyor. Ve bu rastlantısal olanın hakimiyeti akıllı tasarıma karşı en ezici argümandır. Çünkü bütün türler tasarlanmış olsaydı, bunun akıllı birisi tarafından yapıldığını söylemek pek de mümkün değildi. Gerçekten öyle olsaydı, avının üzerine hâlâ canlıyken yumurtadan çıkıp kurbanını yemesi için yumurtalarını bırakan asalak eşek arısını nasıl açıklayacaksınız?
Daha da açık bir şekilde söyleyecek olursak; neden en hassas sinirleriniz, darbe alma olasılığının en yüksek olduğu ayak başparmağınızın ucunda? Neden erkeklerin hayaları bu kadar savunmasız bir yerde, ha? Lanet olasıca kinci bir tasarım denir buna. Neden köpeklerin çimenlerin arasında gizlenip ayakkabılarınızın altındaki girintilere yayılan en pelte gibi, en nahoş dışkıları siz içeri girinceye kadar kokmaya başlamaz da sonra bir ay boyunca her pencereyi açık bırakmadan evi yaşanmaz hale getirir? Neden, neden, neden?..
Hadi bakalım akıllı tasarımcılar, yanıt vermek zorunda olduğunuz sorular daha doğru dürüst başlamadı bile!
(The Independent, 7 Ocak)
Çeviren: Gaye Coşar
MARK STEEL - Independent / yazar
ÖNCEKİ HABER

Patronlar vites yükseltti, ya sendikalar?

SONRAKİ HABER

GERÇEK

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa