11 Şubat 2009 01:00
Son bir haftadır Büyük Britanyanın gündemini adanın dört bir yanında gerçekleşen kitlesel işçi eylemleri meşgul etti.
Total petrol şirketine ait Lindsey rafinerisinde çalışan 700 işçi, geçen hafta, fabrika yönetiminin bir İtalyan taşeron firmasıyla anlaşmasına karşı çıkmasıyla başlayan işçi eylemleri neredeyse bütün endüstriyel kentleri sardı ve sarstı. Bu güçlü ve başarılı işçi eylemleri, İngiliz işçi sınıfı öldü, İngiliz işçi sınıfı Marxın mezarının yanında bulunan tarihin çöplüğünde yer alıyor ve krize karşı işçi sınıfının sesi çıkmıyor; hani işçi sınıfı değiştirici güçtü?! türünden gerçekliğe aykırı iddialarda bulunan burjuva kalemşorlarının fantezi dünyasında yaşadıklarını bir daha su yüzüne çıkarmış bulunmaktadır.
22 akaryakıt, enerji ve kimya fabrikasında gerçekleşen işçi eylemlerine yaklaşık 4 bin işçinin katıldığı söyleniyor. Böylelikle, 1980li yıllarda gerçekleşen madenci grevinden sonra ilk kez bu kadar geniş ve kapsamlı işçi eylemleri gerçekleşmiş oldu. Aynı zamanda, Londra Heathrow Havaalanında eylem yaptıkları için 2005 yılında işten atılan Gate Gourmet işçilerinin onurlu grevinden sonra ilk kez sendika bürokrasinin diyalogcu veya uzlaşmacı tutumuna karşı işçiler, bazı fabrikalarda bağımsız komiteler oluşturdular. Grev komitelerinin taleplerinin başında şunlar geliyordu: 1) Dayanışma ve grev eylemlerine geçen işçilere baskı uygulanmasın, 2) Britanyadaki bütün inşaat işçileri adil bir maaş düzeni, demokratik iş hakları istemiyle hazırlanan NAECI sözleşmesi kapsamına alınsın, 3) Bütün göçmen işçilere sendika hakkı ve 4) Göçmen işçiler hakları üzerine aydınlatılmalı, sendikalara entegre edilmeli.
Daha düne kadar krizin kaynağında yatan sisteme karşı mücadeleyi bölmek ve milliyetçiliği kışkırtmak için Britanyacılığı yeniden tanımlayan ve İngilizliğin önemini her fırsatta dile getiren Ticaret Bakanı Lord Mandelson ve İşverenler Konfedarasyonu CBIın temsilcilieri, ikiyüzlü bir şekilde İngiliz işçilerini yabancı düşmanlığıyla suçladılar ve onların örgütlemiş olduğu grevleri ırkçı grevler olarak tanımladılar. Mandelson ve patronlar kulübü CBIın temsilcilerinin bu türden bir iddiada bulunmalarının sebebi, işçilerin talep ettiği veya sloganlaştırdığı, Britanyada yaratılan iş imkanları, Britanyalılara verilsin söylemi oldu. Esasında bu sloganı ilk söyleyen kişi Başbakan Gordon Browndu! Geçen yıl içerisinde Brown şu vaatte bulunmuştu: Krizin doğurduğu işsizliği sınırlamak için Britanyada yaratılan iş imkanlarını, Britanyalılara vereceğiz.
İşçiler, Brownın ve ihanetin hükümeti olarak tanımlanan Yeni İşçi Partisi hükümetini teşhir etmek için Browna bir hatırlatmada bulundular!
Dolayısıyla hükümet, CBI ve sermaye yanlısı basın her ne kadar da bu grevlerin ırkçı düşmanlığı üzerinden kurulduğunu iddia etseler de, hem işçilerin sendika bürokrasisinde bağımsız olarak kurdukları işçi komitelerinin temsilcileri hem de sendikanın fabrika temsilcileri, bu iddianın gerçek olmadığını her fırsata dile getirdiler. Sendikadan bağımsız kurulan LOR Grev Komitesi (LOR Strike Committee) sözcüsü Keith Gibson, mücadelemiz göçmenlere karşı değil, göçmenlerle birlikte bu eylemleri örgütlüyoruz diye konuştu. Ve ırkçı ve faşist grupların göstericilerin arasına sızmaya çalıştığını ama komitelerin buna karşı mücadele ettiğini söyledi. UNITE sendikasının Linconshire fabrika temsilcisiyse şunları söyledi: Bizim göçmen veya yabancı işçilerle sorunumuz yok, bizim sorunumuz patronlarla ve işçileri birbirine karşı kışkırtan Avrupa Birliği yasalarıyla. Buna ek olarak, Güney İngilterede Crayton rafinerisi yakınında çalışan bazı Polonyalı işçiler, Petrol Plus işçilerine destek eylemleri düzenlediler.
Total petrol şirketine ait Lindsey rafinerisinde çalışan 700 işçinin grevi, perşembe günü başarıyla sonuçlandı. İşçilerin iki talebi de kabul edildi:
birincisi, İtalyan taşeron firmasına verilen projede yüzde 50 yerli, yüzde 50 göçmen işçiler çalışacak ve ikincisi, bu anlaşmadan dolayı hiçbir göçmen işçi işinden olmayacak. Yani, her ne kadar da Daily Mail gibi gerici basın, CBI ve onun hizmetinde olan Brown hükümeti işçileri yabancı düşmanlığıyla suçlasalar da, bu grevler baştan sona kadar her türlü manüplasyona rağmen Gibsonun da dediği gibi göçmenlere karşı değil, göçmenlerle birlikte ve ortak şekilde örgütlenmiş oldu.
Başka bir değişle, gerici ve sermaye yanlısı güçler her ne kadar da bu işçi eylemlerinin içini boşaltmaya, işçileri bölmeye, esas hedeflerinden uzaklaştırmaya ve krize karşı gelişen mücadeleyi bölmeye çalışsalar da deneyimli İngiliz işçi sınıfı bu oyuna gelmedi ve açık bir şekilde şunları dile getirdi: 1) İngiliz işçilerin göçmen işçilerle sorunu olmadı, işçilerin tepkisi sermayeye ve 2) sermayenin Avrupadaki çıkarlarını korumak amacıyla kurulan ABye yönelik olduğu su yüzüne çıkmış bulunmakta.
Son olarak, geride bıraktığımız güçlü ve başarılı işçi eylemleri, sadece işçilerin moral depolamasına ve özgüvenlerinin gelişmesine hizmet etmedi, aynı zamanda işçi sınıfının yok olduğunu, sanayi sonrası koşullarda yaşadığımızı ve işçilerin değiştirme ve dönüştürme gücü olmadığını iddia edenlerin iddialarını da tersyüz etti.
Veli Yadırgı
Evrensel'i Takip Et