Ya bundan sonra?
“Devlet; egemenliği elinde tutanın, siyasal eylemleri belirleyerek bir toprak parçası üzerindeki halkı örgütleyerek yönetmesidir. Siyaset ise ‘düşman’ olarak nitelenen bir ötekinin varlığı üzerine inşa edilir.”*Ana akım medyada, ana haber bültenlerinde yeni “düşman”lar ile karşılaşıyoruz
Ana akım medyada, ana haber bültenlerinde yeni “düşman”lar ile karşılaşıyoruz son yıllarda. Bu düşmanlar çok tehlikeliler, öyle tehlikeliler ki dipçiklerle dövülmeli, yerlerde yaka paça sürüklenerek gözaltına alınmalı, işkence edilmeli, yargılanıp yaşlarından fazla hapis cezaları verilmeli… Bunların da yetmediği noktada, ailelerinden koparılıp sosyal hizmetler korumasına alınmalılar. Evet, taş atan çocuklardan bahsediyorum. Hani şu düşmanlardan… Bu düşmanlar üzerine bir siyaset inşa ediliyor. Terör kavramı içinde yaratılan düşman figürü beyinlere kazınıyor. Ve bir “düşman”a bir “hain”e nasıl davranılıyorsa öyle davranılıyor, ne yapılması gerekiyorsa o yapılıyor. Bu noktada insanlar o kadar körleşmiş o kadar sağırlaşmış oluyorlar ki, bu düşman figürünün yalnızca 8-10 yaşlarında çocuklar olduğunu, nasıl oluyorsa görmezden geliyorlar? “TMK” kapsamında yargılanan bu “küçük düşman”lar dışarı çıktıklarında artık birer adam oluyorlar. 2010 Nisan ayında Türkiye'de 32 ilde 4000’e yakın çocuk hakkında; TMK ve ilgili kanun hükümleri kapsamında gözaltılar yapıldığı, soruşturma veya kovuşturma başlatıldığı ve bu çocukların %95’inin Kürt çocukları, %5’inin ise farklı eğilimli yasal olmayan örgütlerden olduğu tespit edilmiş. Bu verilere bakarak hukuk sisteminin yalnızca insanların bir arada düzen ve güven içinde yaşamaları için kullanılmadığını, insanların egemenlerin istediği biçime sokulmaları için kullanıldığını ve hatta bu ‘ehlileştirme’ politikasının en önemli aracı olduğunu söyleyebiliriz. Verilen yargı kararları burada yürütülen politika haline dönüşmüş durumda.
Bu durumu anlamak için beş yıl öncesine 2007’nin Ocak ayına baktığımızda, Agos'un önünde, yerde yüzükoyun kanlar içinde yatan bir yazar görürüz, Ogün Samast ın “kanına dokunduğu için” vurduğu Hrant Dink'tir o yazar, kanlar içinde yatan... Katil, “suça itilmiş” bir çocuktur(!) devlete göre, ısrarla çocuklaştırılmaya, masumlaştırılmaya çalışılan O.S’dir yani.
Biraz daha geriye gidersek, 1980’in soğuk aralık ayına, orada bir çocuk karşılar bizi, idam sehpasında, 17 yaşında, sakalı bile olmayan, “asmayalım da besleyelim mi?” denilen, Erdal Eren'dir bu cesur çocuk, devletin terörist deyip astığı...
Farklı tarihlerdeki bu olaylar şu gerçeği çarpar yüzümüze; hukuk sistemi adalet için değil egemenlerin çıkarı için kullanılmıştır. Onların istedikleri toplum biçimini elde etmek için kullanılmıştır.
Aynı strateji, “Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocuklar” sorununda da karşımıza çıkıyor. Burada da diğer olaylarda olduğu gibi salt hukuksal bir bozukluktan daha derin bir sorun söz konusu. Bu sorun evleri yakılan, köyleri boşaltılan, abisinin ablasının gidip dönmediği savaşın ortasında büyüyen, sefalet içinde olan, ötekileştirilen, “düşman” gözüyle bakılan Kürt çocukların sorunudur. Medyanın ‘terörist’ diye beyinlere çaktığı 8-10 yaşlarındaki çocukların sorunudur.
Bu soruna yöneltilen çözüm ise asimilasyondur. Yeni çıkarılan yasaya göre; taş atan çocuklar ailelerinden alınıp “sevgi evleri”ne yerleştirilecek. Kurtarılacak(!) yani. Gelecekleri olmamış, bombalar altında, parmaklıklar gölgesinde büyümüşler, anadillerini konuşamamışlar, evlerinden annelerinden koparılmışlar... Ne olmuş ki? Ne değişmiş?
Yeni çıkan yasanın iki maddesi şu şekilde:
Sokaklarda çalışmak veya dilenmek zorunda bırakılan çocuklarla kamu mallarına zarar veren (taş, molotof atan) çocukların velisi, vasisi veya bu fiillerin sorumlularına idari para cezası verilecek.
Yasak maddeleri ihlal eden çocuklar Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından korunma altına alınacak.
Bu maddeler incelenecek olursa, şu sonuca varmış oluruz, yasak maddeleri ihlal eden çocuk yani taş atan çocuk, ailesinden alınıp, sosyal hizmetler korumasına verilecek. Bu da yürütülen asimilasyon politikasının yeni bir halkası olarak karşımızda.
Tüm bu süreci yaşayan , tanık olan çocuk, diyelim öfke ile doldu ve bir taş salladı tanka... Diyelim gözaltına alındı, dövüldü dipçiklerle, diyelim tutuklandı, diyelim 10 yaşında 'siyasi' oldu. Diyelim geçirdi çocukluğunu dört duvar arasında, diyelim vuruldu onun uçurtması ve o baktı, çocuk gözleri ama büyük bakışlarıyla parmaklığın ardındaki gökyüzüne. Ve sonra genç bir adam olarak çıktı dışarıya. Peki ya bundan sonra?