"Sen de bir ses çıkar”
2011’in sonu ve 2012’nin ilk günleri, AKP Hükümeti’nin politikalarının hem bir özetini hem de onlarca manevradan sonra vardığı yeri görmemize yetecek. Evet söze Uludere’den başlamak gerek; seksen küsür yıldır halklarıyla barışmayan bir devletin neler yaptığını özetlemek için. Birlik, bütünlü
“İleri Demokrasi”, “2023 hedefleri”, “istikrar” safsataları arasında ilk fırsatta kardeş halkların çocuklarına, barış isteyenlere, özgürlüğü savunanlara, insanca bir yaşam talep edenlere saldırdılar. Kinleri o kadar derindi ki; sadece rengi farklı olanları, isimleri Türkçe olmayanları, tek suçu belli bir coğrafyada doğmak olanları cezalandırabildiler. Festus Okey’in katillerini koruyabildiler. Gerçeğin sesini susturmak için işkenceyle katledebildiler Metin Göktepe’yi. Elbette Hrant’ın katillerini saklarken, kendilerini saklıyorlardı. Devlet kendini yargılayamazdı ya! Özür de dileyemezdi elbet, savunduğu bir savaşın, inkarın ve asimilasyonun sonucu olan katliamların ardından. Tek bir şey bu durumu değiştirebilirdi. Düşmanlaşmaları ve birleşmemeleri pahasına uğraştıkları kardeş halklar birleşirse, katillerinin karşısında. Ancak o zaman yargılanabilirdi, işçilerin emeği üzerinden, alın teri üzerinden kazandığı para tomarlarını sayarken, “onlar da kaçakçılık yapmasaydı” diyerek katliamları meşrulaştıran patronlar, holding medyası, savaş finansmanları, ölü seviciler...
Uludere’nin katilleriyle ağız birliği yapanların, Hrant’ın katilini öz evladı gibi koruyanların, “Başbuğ”u yargılamaları, düzenlerini aklamaz. Bu yargılamalar yukardan aşağıya siyasidir. Katillerde elbet birbiriyle hesaplaşır, akbabalar da kavga eder. Bu çete hesaplaşması, “ileri demokrasi” olarak yutturulamaz. Hele ki tutukluyken Hrant’ın, Metin’in, Ape Musa’nın arkadaşları. 13 bin kişi “terörist olmaktan” yargılanırken, 8 bin kişi tutukluyken düşünmekten, “iradesi” yok sayılırken Kürt halkının; üniversitelerde eli satırlı adamlarla, polisler el birliğiyle terör estiriyorken; doğa peşkeş çekilirken sermaye ağalarına, direnen köylüler şiddete, gaz bombalarına maruz bırakılıyorken “demokrasiden” bahsetmek elbette olmaz.
AKP bir savaş hükümetidir. Bu savaşın bir cephesini operasyon ve tutuklamalarla, diğer cephesini ise emekçilerin, işçilerin, gençlerin sosyal ve ekonomik haklarına yaptığı saldırılarla sürdürmektedir. Bu koşullarda Türkiye gençliği barışına ve geleceğine sahip çıkmak; gerçek bir demokrasi ve barış cephesi yaratmak zorundadır. Aksi taktirde Uludere'ler son olmayacak, her türlü hak istemi AKP'nin savaş politikalarıyla yanıt bulacaktır. Halkların Demokratik Kongresi “Sen de Bir Ses Çıkar” kampanyasıyla gençleri barış, emek, demokrasi ve özgürlük için ses çıkarmaya ve iş yerlerimizde, üniversite ve liselerimizde örgütlenmeye çağırıyor.
Sermayenin din, dil, ırk üzerinden yarattığı ayrımcılık ve bölme politikasının, işçi ve emekçilerin, gençlerin birleşmesini engellemek üzere uygulandığını biliyoruz. Gerede'de birleşen deri işçileri gösteriyor ki dinimiz, dilimiz, ırkımız farklı olsa da yoksulluğumuzun, uğradığımız şiddetin, baskının kaynağı aynıdır ve birleştiğimiz oranda kazanabildiğimizi, tarih defalarca göstermiştir. İşçi sınıfının tarihinden de öğrenerek Emek Gençliği 6. Konferansını Türkiye gençliğini, iş, eğitim, barış talepleri etrafında, savaşa ve gericiliğe karşı demokrasi ve özgürlük için mücadelede birleştirmek için örgütlüyor. Yine aynı nedenle 6. konferansımız böyle bir birleşmeye hizmet edecek Halkların Demokratik Kongresi’nin güçlenmesini ve geniş gençlik kesimleriyle buluşmasını sağlayacaktır.