Bu havzalar:
1. Marmara ve Susurluk.
2. Batı Karadeniz, Kızılırmak, Yeşilırmak, Doğu Karadeniz.
3. Ceyhan, Seyhan, Doğu Akdeniz, Batı Akdeniz, Antalya.
4. Uluslararası havzalar
a. Asi, Fırat, Dicle, Aras, Çoruh
b. Meriç-Ergene
5. Büyük Menderes, Küçük Menderes, Gediz, Kuzey Ege.
6. Burdur, Göller, Konya Kapalı ve Van Kapalı havzaları.
A.B. SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ BİZE VE BÖLGEMİZE NE GETİRİYOR?
Türkiye’deki Maden işletme lisanslarının kapsadığı alanın, Türkiye yüzölçümünün %55 ini aşan bir oranda olduğunu öncelikle hatırlamalıyız. Bu maden sahaları da yukarıda yer alan 6 su havzasının tamamını içeriyor. Her santimetre karesini madencilere tahsis etmiş olan bir anlayıştan su havzalarının korunmasını beklemek herhalde aymazlık olsa gerek. Avrupa birliğinin su çerçeve direktifinde şöyle deniyor; “Su ücretlendirme faaliyetleri ve kirleten öder prensibini, doğru ücretler ile yapmak gerekliliktir.” Suyun kapitalizmin doğal ama hassas bir kaynağı olduğu da aynı direktif içinde yer alıyor (2000/60/EC-Madde 4, 8, 10, 11, 16, 17). Doğayı ve suyu ticari bir meta olarak değerlendiren A.B. suyun korunmasını nasıl hedefleyebilir. Sermaye için suyun, doğadan koparılıp sermaye birikimine sokulan her hangi bir meta ya da değerden hiçbir farkı yoktur. A.B. nin bizden farklı olarak yaptığı şey ise dilini kurarken sanki onu koruyormuş gibi yapmasında ki farktır. Bizde her türlü metalaştırma, ticarileştirme ya da yağma açık ve gizliliğe gerek duymadan yapılır. Çünkü ülkede yaşayan büyük çoğunluğu “aptal ya da kul” olarak değerlendirirler ve her şeye rağmen karşı çıkan olursa da herkese yetecek cezaevi olduğunu bilirler ve yetmezse de hemen ihale açıp yaparlar. Bu yüzden hükümetin yaptığı her şey alenidir.
Avrupa Birliği Türkiye ile yürütülen katılım müzakereleri sürecinde Çevre faslının açılmasına yönelik bir şart koymuştu. Bu şart Asi, Fırat, Dicle, Aras ve Çoruh havzalarının birlikte yönetilme şartı idi. Türkiye bu faslın açılması için bu şartı kabul etti. Su çerçeve direktifin de (2000/60/EC-Madde 3) suyun sınırlarda durmadığından dolayı, suyu yönetmenin en iyi yolunun uluslar arası işbirliği ile mümkün olacağı vurgulanıyor. Bizim yukarıda sözünü ettiğimiz havzamız ne zamandır AB sınırlarına doğru akmaya başladı ve niçin birlikte yönetiyoruz, bu ne anlamsız bir ilişki. EPDK 1 Ocak 2014 tarihi itibariyle de en az yüzde 3 oranında yerli tarım ürünlerinden üretilmiş etanol ilave edilmesi zorunluluğu getirdi. Bu üretim için planlanan alanlar ise Fırat-Dicle havzası olarak işaret edilmekte. Kürt halkının üzerinde estirilen baskı ve saldırıların altında sermayeye yeni alanlar açma ve bu yolla büyük uluslar arası sermaye kesimlerine tarım topraklarımızın enerji ihtiyacı yalanları ile Etonol üretimi için peşkeş çekme çabasını görüyoruz. A.B. nin havzayı birlikte yönetme ihtiyacının bununla sınırlı olmadığı ve bu yolla Ortadoğu halkları üzerinde suya hakim olup kontrolünü elinde tutarak bölge halklarının esaret altında yaşamalarının devamı da planlanmaktadır.
TEMEL HEDEF DOĞAL YAŞAM ALANLARININ YAĞMALANMASIDIR
Türkiye’de yaklaşık 4000 adet HES lisansı dağıtıldı. DSİ nin çıkardığı yönetmeliklerle de bu sayı 10.000 lere kadar çıkabilecektir. Geçen yıl bu sayı 2000 lere ulaştığı dönemde, Başbakan yaptığı bir HES açılışında şöyle diyordu ” çantacıların ümüğünü sıkacağız” peki kimdi bu çantacılar, kendilerinin yönlendirdiği ve cebinde birkaç milyon parası olan su kurnazlarıydı. Bu sözü etmeden önce Başbakan aynı günlerde Tüsiad içinde “taraf olmayan bertaraf olur” ve “Bu ülkeyi sermayenin hegemonyasına terk edemeyeceğiz” diyerek tehditler savuruyordu. Fakat aynı günün ertesinde Tüsiad’ın önde gelen üyelerinden Konukoğlu gurubuna ait HES in açılışını yapıyordu. Açılışta çantacıların ümüğünü sıkacağız ve bu işleri yapması gerekenlere bırakacağız diyerek büyük sermayeyi kutsuyordu. O gün başbakanın ne demek istediğini okumaya çalışmış ve bu yatırımları büyük sermayeye sunmadan önce halkın çantacılarla uğraşması ve bu yolla belki biraz gazlarını alabileceklerini ve aynı zamanda su kurnazlarının da nemalanmalarını sağlamaya çalıştıklarının tespitini yapmıştık. Gelişmeler bu yönde, tek fark sanki lisansları uzaylılar dağıtmış gibi şimdi bir havza da 32 tane HES mi olur diyorlar. Hamuduyla götürmek diye bir deyim vardır hepimiz biliriz.
Şimdi hazırladıkları Havza planlarının bu işleve sahip olacağına dair elimizde yeterince bilgi var. Hükümetin bu güne kadar yaptıklarının bundan böyle yapacaklarının da garantisi olduğunu düşünmek zorlama bir durum değildir. Tüm havzaları sermayeye her yönü ile sunmaya çalıştıklarını görmek için kahin de olmamız gerekmiyor.
* HDK(Halkların Demokratik Kongresi) Meclis Üyesi
Evrensel'i Takip Et