9 Kasım 2008 01:00

Barack Obama’nın ABD’nin yeni başkanı seçilmesiyle bağlantılı tartışmaların merkezine yerleştirilen ‘siyah tenli adam’ figürü, ona yüklenen “misyon” ile birlikte, “dünyanın değişim ihtiyacı”na, dünya kapitalizminin “merkezi”nden verilmiş “uhrevi” bir cevap olarak kullanılıyor. Kenya kökenli siyah derili babanın oğlu Barack Hussein’in zaferini “kendilerinin zaferi” sayan Afrikalı ve Amerikalı siyah tenlilerle Ortadoğulular başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin ezilenleri, onun beyaz tenli büyükannesinin ölümüne duyduğu üzüntüye ortak olurlarken, etnik kökenine duygusal yakınlığın yanı sıra, “barış ve değişim” üzerine gelecek taahhüdünden hareket ediyorlardı. Dünyada değişime ihtiyaç vardı; hem de temelli, kapsamlı bir değişime!
Beklentiler ne kadar haklı?
Obama’nın siyah tenli oluşunu değişimin göstergesi sayanlar, sosyal-iktisadi ve politik tarihinde siyahın ancak kölelik hakkıyla yaşam olanağı bulduğu ve daha birkaç on yıl önce siyah derililere karşı beyaz terörü ve aşağılamasının damgasını vurduğu ABD gibi bir ülkede, iki yüz yıllık süreçte “bir siyahın devlet başkanı olması”nı başlıca veri alıyorlar. Bu propagandanın kitleler açısından “sıcak mesaj taşıması” gibi bir özelliği, bunun da bazı dayanakları elbette var: Siyah tenli birinin ABD gibi bir ülkeye devlet başkanı seçilmesi, başka bir çok etken ve unsur saklı tutulduğunda kuşku yok ki, olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Irk ayrımcılığına tabi tutulanlarla aynı tenden biri Amerikan devlet başkanı olmuştur! “Fırsatlar ülkesi” olarak reklam edilen bir ülkede ırk ayrımcılığına karşı çıktıkları için binlerce mensubunu ve birçok aydınını kurban vermiş siyahi halk için bu “inanılması zor bir gelişme”dir! Kendilerine karşı politikaların değişebileceği beklentisi ve istemiyle bu “değişim” ve “gelişme”yi desteklemişlerdir ve şimdi de “içlerinden biri” saydıkları Obama’nın zaferini kendilerinin zaferi olarak kutlamaktadırlar. İyimserliğin ruh hali içindedirler, yadırganamazlar. Obama ve “ekibi” barış, değişim, vergi indirimi gibi vaatlerde bulunmuştu ve kitlelerin buna ihtiyaçları vardı. ABD’nin Bush yönetimi altında izlediği dünya politikalarının “barışçıl yönde değişimi”ne yapılan vurgu, dünya ülkeleri ve halkları açısından da bir beklentiye yol açmaktaydı. Amerikan sisteminin başlıca iki kapitalist partisinden biri olan “Demokratlar” ve “başkan Obama”, bu türden bir uluslararası krediyle “işe başlayacaklar”dı!
Beklentiler ve ‘acı gerçek’ler!
Buradan bakıldığında, beklentilerin gerçekleri bir süreliğine de olsa örttüğü söylenebilir. Ama ancak bir süreliğine! Gerçekler ise bu sürenin uzun olmamasını dayatıyor. Kapitalizmin ‘beyaz ten rengi’nin genel olarak alındığında, siyahın kimliğinde tüm ezilmişler için aslında tümüyle kara olduğu çok geçmeden açıklık kazanacak. Kadının aşağılandığı ve “erkeğin mülkü” derekesinde görüldüğü bir sistemde bir kadının -Thatcher, Çiller, Butto- Rice gibilerinin başbakan ya da bakan olmasının; ırk ve etnik köken farklılığını ulusal baskı ve ayrımcılığın nedeni olarak kullanan bir sistemde, egemen olanın temsilciliğine yükselmiş bir siyah derili ya da ezilen ulus kökenlinin başbakan ya da devlet başkanı olmasının, bu baskı ve ayrımcılığın ortadan kalması anlamına gelmediği, Obama özgülünde de bir kez daha kanıtlanacak. ABD ve dünya kapitalizminin karşı karşıya olduğu büyük sorunlar, siyah derililerin ve beklentiye sürüklenmiş halkları bir kez daha, ve belki de daha büyük oranda hayal kırıklığına uğratarak, kendilerini tüm ağırlıklarıyla ortaya koyacaklar. Bu, başka şeylerin yanı sıra, Amerikan kapitalizminin ihtiyaçları ve sorunlarıyla Obama ve ekibinin seçim vaatleri arasındaki ilişki ve çelişkileri de daha fazla anlaşılır kılacaktır. Bir kez daha görülecektir ki, sorun sahip olunan ten rengi ve etnik köken değil, kime-hangi sınıfa hizmet edildiği, sermayenin mi, emekçilerin mi saflarında politika yapıldığıdır.
ABD, en sadık uşaklarının dahi inkardan gelemeyecekleri büyük sorunlarla yüz yüzedir ve sorunları giderek ağırlaşmaktadır. Bush yönetiminde uyguladığı uluslararası saldırgan politikalar nedeniyle yeryüzünde en fazla nefret edilen devlettir ABD. Irak’ta, Afganistan’da işgalci, Suriye-İran, Rusya için saldırgan ve büyük bir tehdittir. Yayılmacı ve sömürgeci politikaları pratik içinde halklar tarafından daha iyi görülmüştür. Sadece halklar nezdinde değil, emperyalist-kapitalist güçler arasında da rekabet ve güç dalaşı kapsamında dayatmaları nedeniyle sistemin merkezi yönlendirici gücü olma özelliğini giderek kaybetmektedir. Rusya ona karşı meydan okumakta ve AB, “eşit düzeyde partnerlik muamelesi” istemektedir.
Yüzyılın en büyük ve etkili kapitalist krizinin merkez üssü olması ve orada patlak veren krizin bir dünya krizi olarak gelişmesinin getirdiği güncel sorunlarla birlikte bu durum, içerde ve dışarıda Amerikan emperyalist yönetimi ve sistemine tepkileri artırmaktadır. Amerikan kapitalizmi kendi “anayurdu”nda 37 milyon kişiyi yoksulluk içinde yaşama mahkum etmiştir. 47 milyon kişinin sağlık sigortası yoktur, sadece New York’ta 2 milyon kişi yaşamak için her gün “devlet kapısında yemek kuyruğuna girmekte”dir. Yeni büyük krizin patlamasının etkenlerinden biri olan aşırı konut üretimine rağmen 40 milyon kişinin barınacak konutu yoktur. Yüzde 6 civarındaki işsizlik krizle birlikte giderek artmaktadır. ABD’nin cari açığı 600 milyar dolar civarındadır. Finans sistemi alabora olmuştur ve otomotiv, demir-çelik, kimya vb gibi üretim sektörünün en önemli dallarında krizin etkileri giderek ağırlaşmaktadır.
Amerikan seçimleri işte böylesi bir “dünya”da, bu iktisadi-sosyal, politik ve askeri koşullarda gerçekleşti. Bu koşulların değişimine dünyanın da, ABD’nin de ihtiyacı var. “Değişim” sloganı ve vaadinin bu kadar ‘prim yapması’nın nedeni budur.
İhtiyaç olan ABD ve
kapitalizmini ‘onarma’ değil, sömürüsüz yeni
dünyanın kuruluşudur
Ancak değişim var, ‘değişim’ var! Obama yönetiminden Amerikan sermayesinin beklentileriyle Amerikan halkının beklentileri farklı olduğu gibi, öteki emperyalist kapitalist ülke yönetimleriyle dünya halklarının beklentileri de farklıdır. Amerikan sermayesi onun yönetiminde ABD’nin kaybolmaya yüz tutmuş kapitalist belirleyici merkez olma işlevini yeniden tesis etme arayışı içindedir. Bunun için Obama yönetiminin AB’ni de bir ölçüde tatmin etmek üzere aşırı saldırgan dış politikasında bazı “yumuşama adımları atması”; Rusya ile cepheden karşı karşıya gelmemek için daha ihtiyatlı politikalar izlemesi mümkündür. Çin’i ve Hindistan’ı yanına çekmek için adımlar atması beklenebilir. Irak’taki askeri varlığını, bölgesel ve uluslararası çıkarlarını tehlikeye atmayacak şekilde yeniden düzenlemesi ve bir kısım askeri çekmesi büyük bir sürpriz olmayacaktır vb.
Ne var ki, yukarıda özet olarak sözü edilen dış ve iç sorunlar ABD’nin uluslararası alanda keskin rekabete, pazar kavgalarına ve güç kullanımına daha fazla sürükleyici özelliktedir. O, ekonomisinin krizini atlatmak için yükü halk kitlelerine ve başka ülkelerin halklarına yıkmak için içeride de uluslararası alanda da “yeni önlemler” alacaktır.
Bu “önlemler” ve bu yöndeki “değişim” açık ki Amerikan siyahlarının, Amerikan emekçilerinin, dünya işçileri ve ezilen halklarının yararına olmayacak, halkların istem ve umutlarına uygun düşmeyecektir. Dünya işçi sınıfı ve ezilen halklarının saldırgan iç ve dış politikalar yerine barışçıl politikalara; emekçi haklarının budanması yerine çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine ihtiyaçları artmıştır. Bu doğrultudaki gelişme ve değişim sermaye egemenliğine karşı mücadeleyi güçlendirecektir. Asıl ihtiyaç ise, tüm bu iç ve dış, ‘ulusal’ ve uluslararası sorunları doğuran kapitalist emperyalist sistemin değiştirilmesi/tasfiye edilmesidir. Gerçek değişim ancak bu durumda sağlanabilecektir. Sorun kapitalizmin hangi renkten temsilcilerinin yönetici oldukları değil, hangi sınıfın yönetiminde olunduğu, üretim araçlarının kapitalist mülkiyetinin ve artı değer sömürüsünün temellendirdiği sınıf farklılıkları ve her türden ayrımcılığın yok edilmesidir. Krizi, savaşları, çatışmaları, işsizliği, açlık ve yoksulluğu, ırk ve etnik köken ayrımcılığını var eden kapitalizmin yıkılması mümkündür. Tarih bunu kanıtladı. Bugünkü koşullar ve “gidişat” da, bu sistemin işçi ve emekçiler için çekilemeyecek kadar yük olduğunu göstermektedir. Yeni bir dünyaya, sömürü, baskı ve ayrımcılığın olmadığı bir dünyaya ihtiyaç var. Bu dünyayı var edecek-kuracak güç bugün milyarlarla sayılmaktadır ve koşullar o “günler”e doğru götürmektedir! Umut işçi sınıfında, milyonlarcasının birliğinde ve ezilenlerin hareketindedir. Dünya yeni Ekimler’e doğru bir değişim sürecindedir!
A. Cihan Soylu
BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et