Şükretmeyi öğrenemedik

Özgür Canan

13 Mart 2011 sağlıkta dönüşüm ve performans sistemini protesto etmek ve güvenceli iş  talebiyle düzenlenen ‘’çok ses tek yürek, bu bilek bükülmeyecek’’ mitingi sağlık çalışanları tarafından yoğun ilgi görmüştü.
Hemşiresi, doktoru, temizlik elemanı, laborantı, röntgen teknisyeni, ebeler, asistan hekimler, hemşirelik öğrencileri, eczacılar, diş hekimleri, taşeron çalışanlar, veri giriş elemanları... Herkes tüm  bileşenleriyle Ankara’daydık.
Sağlıkçıların bu mitingine medyada büyük yer verdi. “Doktor ne demek klibi” tüm kanallarda yayımlandı. Yine SES Genel Merkezinin yapmış olduğu “Çok ses tek yürek türkü söyleyerek” klibi  internet ortamında en çok tıklananlar arasına girdi. İşte bu ruh haliyle sağlık çalışanları büyük bir moralle Ankara’da buluştu.
Bizler iş yerlerimize geri döndük ve sendika çalışmalarına kaldığımız yerden devam ettik. Mitinge katılan ve katılmayan tüm sağlık çalışanlarıyla mitingi ve alınan grev kararını konuştuk. Grev öncesinde tüm hastaneleri , ASM’leri (Aile Sağlığı Merkezi) gezdik. Gebze yerel basınına  19-20 Nisan’da hastanelerde iş bırakılacağını beyan ettik. Grev arefesinde iki gün hastanede poliklinik binasında hastalarımıza “Niçin iş bırakıyoruz” başlıklı el bildirilerini dağıttık. Giriş kapılarına grev afişlerini astık. Herkesten olumlu tepkiler aldık ve grev günü 19-20 Nisan  2011  hastanemizde iş bıraktık.

DERDİMİZİ ANLATAMADIK

Hastanemizin giriş kapısına bu iş yerinde grev var pankartını astık. İş bırakan doktor ve hemşireler ve diğer sağlık çalışanlarıyla, kapı önüne gelen hastalarla tek tek konuştuk. Onlara niçin grevde olduğumuzu anlattık. Sağlıkta yaşanan sıkıntıları konuştuk. El bildirilerini dağıttık. Durumu ağır olan hastaları acil polikliniğe yönlendirdik. Fakat hastaların çok azı bize destek verip geri giderken çoğu da bizlere tepki gösterdi. “İşiniz var, mesleğiniz var, düzenli maaşınız var, siz kimi kandırıyorsunuz, hangi örgüt düzenliyor bunu, bizim bir sıkıntımız yok” diyerek provakatif bir ortam oluşturdular. Derdimizi anlatamadık. Bir kişi oradaki tüm hastaları proveke etmeye yetti. Ortam çok gerilmişti . Ortamı biraz yumuşatmak için doktorlar hastalara “Neyin var? Neren ağrıyor?” diyerek ayak üstü  muayene etmeye çalıştılar. Biz iş bıraktık fakat hastaneden ayrılmadık. Çünkü  idare tarafından randevular kesilmemiş ve hastalar günler öncesinden randevularını almıştı. Hastalarımıza açıklama yapmaktan korkmadık. Başhekim yardımcılarımızdan birisi bize “Hadi buyurun anlatın bakalım bu hastalara. Öyle grev yapıyorum demek kolay” diyerek ortamı iyice gerdi. Yaşanan olumsuzluklara rağmen grevimiz 2 gün tam katılımlı olarak devam etti. 2. gün hastalar durumu bildiklerinden hastaneye gelmediler. Belki de bizleri biraz olsun anladılar.

GREVDEN SONRA ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ

21 Aralık 2011’de tekrar, bu defa sadece hastaneler değil tüm kamuda  1 günlük grev kararı alındı.  19 Nisan’dan sonra sağlık sektöründe yaşanan değişimler durmak bilmedi. Kamu hastaneleri birliği, 663 No’lu Kanun Hükmünde Kararname hızlıca Meclisten geçirildi. Bu arada hastanelerimizde yaşanan bu sıkıntılar nedeniyle  bu durumdan rahatsız olan muhalif olan hekimlerin çoğu istifa ederek özel hastanelere geçtiler. Bizim hastanemizde 11 ana branş doktoru sağlıktaki bu sıkıntılardan dolayı istifa etti. İstifa etmeyen hekimlerin çoğu zaten durumundan memnun veya emekliliği yaklaşmıştı. Onlar “Benim zaten şurada 1 ayım var, ben zaten emekli oluyorum” diyerek bir kenara çekilmeyi doğru gördüler. Bu arada bir de hükümet  bizim mitingin ana konusu olan güvencesiz çalışan 4-b’li hemşire ve diğer sağlık çalışanlarına kadro verdi. Bu arkadaşlarımız içlerinde greve ve mitinge katılan arkadaşlarımız da vardı. Fakat kadro alan arkadaşlarımızın çoğu “Bakın biz hiç bir şey yapmadık, iş bırakmadık, sadece dua ettik, şükrettik ve aldık. Sizde şükretmeyi öğrenin, dua edin muhakkak haklarınızı alacaksınız “ diyerek bizlere nasihat verdiler. İşte bu 21 Aralık grevine bu ruh haliyle gidildi.

DOKTORLAR KATILMADI

Biz yine tüm hastane ve sağlık ocaklarını gezdik. Grev kararını anlattık. Gakat 19-20 Nisan’daki ruh hali yoktu. Herkes bizi kulağının ucuyla dinledi. Özellikle hekimlerde hiç bir olumlu tepki yoktu. Birde bu arada Sağlık Bakanlığı merkezi randevu alma sistemi kurmuştu. Hekimlerin çoğu bu durumdan biraz çekindiler. Hastalarla tekrar karşı karşıya gelmek istemediklerini söylediler. Toplumun grev kültürüne alışık olmadığını, çok çabuk provoke edildiğini söyleyerek TTB’nin de (Türk Tabipleri Birliği ) almış olduğu  grev kararına katılmadıklarını ve bu sağlık sorunun halkın kendi sorunu olduğunu söylediler. Ve grev günü iş bırakmadılar. Biz SES üyesi arkadaşlar grev günü tekrar hekimlerle konuştuk. Fakat kararlıydılar ve iş bırakmadılar. Biz de SES üyeleri olarak  Gebze merkezde düzenlenen mitinge katıldık. 2 grev arasında çok fark vardı. Birinde coşku vardı, umut vardı, gelecek kaygısı vardı, mücadele vardı, sabır vardı fakat bu grevimizde umutsuzluk ve sindirilme, öğrenilmiş çaresizlik vardı.
Bence  sağlıkta gelinen son nokta  tam da hükümetin istediği uslu memur, etliye sütlüye karışmayan doktor, kendini halktan daha üst bir sınıfta gören fakat bir işçiden daha fazla çalışan ve hakları olmayan hemşire, kendisi kadro alırken göreve yeni başlayan hemşirenin sözleşmeli olmasından rahatsız olmayan, “O da şükretsin alsın” diyerek mücadele anlayışını öldüren yeni bir memur tipi çizildi. Ya da çok alışılmış standart memur profili yeniden hortladı. Kadro almak için kanser hastası olmasına rağmen mücadeleyi bırakmayan Şafak Bay’ın kemiklerini sızlattılar. Şafak Bay’da şükretmeyi öğrenseydi hem hastalığını yenecekti hem de şimdi kadrosunu almış olacaktı.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et