6 Eylül 2008 05:00
6-7 Eylül 1955 İstanbul alevler içinde
1955 yılında bir İngiliz sömürgesi Kıbrıstaki bağımsızlık mücadelesi Kıbrıs bunalımına(!) sebep olmuştur. Bunalımı çözmek için McMillan, Stefanapulos ve F. Rüştü Zorlu arasında görüşmeler sürmektedir; İngiltere başbakanı Sir Eden, sorunun Birleşmiş Milletlere taşınmasını ve BMnin taraf olmasını önlemek için taraflarla anlaşmak ve bir çözüm dikte ettirmek amacıyla bunalıma taraf olan ülkeleri toplantıya çağırmıştır.
İngiltere, Yunanistan ve Türkiye, Kıbrısın kaderini tayin etmektedirler! Sömürgeci İngiltere, Kıbrısta daha çok Rumların öncülüğünde süren bu bağımsızlık mücadelesini bastırmak için en fazla Kıbrısa ileri bir tarihte özerklik sözü verme yanlısıdır. Yunanistan ise Kıbrısta Self determination hakkını savunmaktadır. Türkiye, bu hakkı Yunanistan ile birleşme olarak algıladığından herhangi bir değişikliğe karşıdır ve İngiltereye taraftar gözükmektedir. Toplantı tarafların anlaşamaması yüzünden tıkanır.
1955 yılında her şey, milliyetçi bir Batı Trakyalı gence, Atatürkün Selanikteki evine bomba attırılması ile başlamıştı.
Dışişleri bakanı Kıbrıs müzakereleri için Londrada idi. Oradan Ankaraya mesaj yollamıştı, İstanbulda milletimizin galeyana açık hissiyatını gösteren biraz çatapat patlatın diye!
6-7 Eylül, dikkatlice hazırlanmış bir provokasyondur. Olaylardan günler önce, camilerde halk, eş ifadeli vaazlarla Rumlara karşı kışkırtılır. Taşradakilere, eylül başında İstanbula giderlerse pişman olmayacakları duyurulur. Rum ev ve dükkanları haftalarca öncesinden sistemli bir şekilde tespit edilir. Tahripler sırasında kullanılan binlerce balta, kazma, kürek yeni ve tek tiptir. Polis bütün olaylara seyirci kalır. Rum evlerine saldıranlar, içeridekilere Canınıza zarar vermeyeceğiz. Sadece yıkıp gideceğiz. Emir böyle derler. Celal Bayar, İstiklal Caddesinde gördükleri karşısında Galiba dozu kaçırdık diyecektir.
Komünistlere yıkmak istediler
Devlet eliyle düzenlenen bu olaylardan iki gün sonra, aynı devlet, olayların komünistler tarafından düzenlendiği yalanı ile rastgele, aralarında romancı Kemal Tahir, yazar Hasan İzzetin Dinamo ve Aziz Nesinin de bulunduğu, kırktan fazla sosyalisti tutukladı. Bu olayları komünistlere yıkmak fikrinin ise ne tesadüfse, o sıralar Türkiyede bulunan CIA şefi Dullese ait olduğu söylenir.
Olaylardan sonra, her zaman olduğu gibi sıkıyönetim ilan edildi ve komünistler sorumlu gösterilerek tutuklamalara girişildi. Geçmişin Tayyare Mühendisi Celal Zühtü Benneci, uzun hapislik yıllarından sonra bakkallık yapmaktadır, geçim için. Onu da tutuklamaya gelir polisler. Eşi ise adres olarak mezarlığı gösterir. Birkaç ay önce yüreği, zorlu bir hayatın darbelerine dayanamayıp durduğu için. Eşi, yattığı mezarlığın adresini verir. Zühtü Benneci, felsefeci Hilmi Ziya Ülkenin eşi Hatice Hanımın kardeşidir.
Devlet tarafından örgütlenen yüz binlerce kadınlı ve erkekli talan sürüsü, ellerinde muhtarlardan aldıkları adreslerle, İstanbuldaki gayrimüslimlerin evlerini, işyerlerini, hastanelerini, ibadethanelerini ve okullarını talan ederler. Mahkeme zabıtlarına göre 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğramıştır. Hasarı yaklaşık 150 milyon TLyi bulmaktadır; bu rakam, o dönemin 54 milyon Amerikan Dolarına eşdeğerdir. DP hükümeti ise zarara uğrayıp tescil ettirenlere 60 milyon TL tazminat öder, ki bu miktar zararı karşılamaktan uzaktır.
Olaylar sırasında ya da aldıkları yaralardan dolayı sonradan 16 Rum öldü. 32 kişi ciddi biçimde sakat kaldı. ABD konsolosluğu raporlarına göre 50 Rum kadınının ırzına geçildi. Rum kaynaklarına göre ise bu sayı 200ü bulmaktaydı. Bir papaz da zorla sünnet edildi, kan kaybından komaya giren papaz, Yedikule hastanesine kaldırıldıktan sonra öldü.
Olaylar o kadar merkezi düzenlenmişti ki, İzmirde, Diyarbakırda, Midyatta saldırı olayları yaşandı.
Yıkım ve kırım kasırgası
Olaylar Mecliste tartışılır, Mecliste yalnızca azınlık mebusları olayları açık bir biçimde kınar. Meclis tutanaklarına geçen tespitler de, olayın ardındaki derin devletin varlığını kanıtlar. 6 Eylül akşama doğru İzmir itfaiyesi fuara geldi, bir pavyonun önünde durdu. Niye geldiklerini soranlara, neferler yangın çıkacak da, onu söndüreceğiz derler. Büyükadada saldırılan bir otelin müdürü, kaymakamı aramış. Kaymakam nasıl olur? Sizin otel listeye dahil değil! cevabını verir. Aynı tutanaklarda Demokrat Partinin ve Parlamentonun tek Elen temsilcisi Aleksandros Hacopoulosun 12 Eylül 1955te TBMMde yaptığı konuşmasının metni de mevcuttur: Sayın arkadaşlarım, teşkilat tertipli idi, muntazamdı, İstanbulda 74 kilise vardı, 70i aynı zamanda yakıldı ve yıkıldı. Sayın arkadaşlar, mezarlar açılmış, mukaddes ruhanilerimizin, anne ve babalarımızın kemikleri çıkarılmış ve cesetler bıçaklanmış ve yakılmıştır. Yenimahallede bir eve çapulcular gireceği bir anda bir polis onlara yaklaştı ve daha erkendir, bir saat sonra gelin dedi. Buna emniyet mi derler? Matbuatın burada hissesi de vardır. Misal mi istiyorsunuz? Ayın sekizinde Ulus gazetesinde şöyle bir yazı vardı: Kiliseleri Rum papazları yakmıştır. Bu olur mu arkadaşlar?
Olayları hatırlayanların, gerek Elen gerek Türk olsun, unutması olanaksızdır. Olaylara şahit olan eski ANAP milletvekili Yılmaz Karakoyunlu İzlediklerim arasında hâlâ etkisini üzerinden atamadığım olay, ünlü Degustasyon Lokantasındaki Rum garsonların dövülmesiydi demiştir.
Olaylarda sanık olarak yargılanmış olan Hulusi Dosdoğruya göre;
6-7 Eylül olayları, ne bir komünist kışkırtması, ne de nasırına Kıbrıs olayları nedeniyle basılan halkın kendiliğinden reaksiyonudur. 6-7 Eylül 1955 olayları, adı demokrat demirkırat, toy, fanatik, sorumsuz bir yönetimin İstanbul-İzmir metropollerinin her köşesindeki Rum azınlığa karşı, baştan sona sistemli, planlı, programlı tertip ve kışkırtmaları ve illegal uzantılarıyla kopartılmış bir toplu yıkım ve kırım kasırgasıdır.
Ama Selanikte Atatürkün evini bombalamak için seçtikleri bombacı acemi idi. Yunan polisi kısa süre içinde olayı ortaya çıkardı ama, bu arada İstanbulun en modern semtleri yakılıp yıkılmıştı, azınlıklara yeniden göç yolları görünmüştü.
Bu olaydan dolayı Yassıada Adaletsizlik Mahkemelerinde, cumhurbaşkanı, başbakan, vali bile yargılandı. Ama bombayı koyan, derin devletimizin bir parçası olarak bürokratik hiyerarşide yükseldi ve huzur içinde emekli oldu.
Bir bomba patlatıldı, hayatımız değişti!
Özel Harpçilerimiz daha sonra, 6-7 Eylülün ilk başarılı operasyonları olduğunu ağızlarından kaçıracaklardı.
Boşboğaz zabitanı çok seviyorum. İttihatçı ketumluğu birçok olayın sır perdesi altında kalmasında neden olduğu için.
Yaptığı işlerle övünmek isteyen bir emekli zabit de, bölücülük karşısında gerekli hassasiyeti göstermeyen ama aslında sadece hukuka bağlı kalmak isteyen bürokratik geleneğe bağlı kalmaya çalışan dürüst hakim, savcı ve diğer görevlileri ajite etmek için evlerine bomba attırdığını ifşa etmişti.
Hatta bu nedenle yargılanıyor halen.
Kürt savaşına ilişkin anılarını yayınlayan bir emekli general gibi.
İki yıl önce Albatros köşesinde, Türk basını çok önemli bir haberi manşete taşımak yerine, küçük olarak gördü diye yazmıştık ve şöyle devam etmiştik: Bir emekli astsubayın evinde bombalar ele geçmişti. Yazarı Uğur Mumcunun katli hâlâ bir devlet sırrı olan Cumhuriyet! gazetesine atılan, !şeriatçılara! mal edilen bombanın da bu depodan geldiği yazıldı.
6-7 Eylülden Ergenekona
İki yıl önce, Ankarada patlayan bombalardan sonra, patlaması beklendiği resmen dillendirilen acaba bu bombalar mıydı? diye yazmıştık. Bu arada bomba deposu sahibinin, Ankaradaki Danıştay baskını ve kıyımı ile bağlantılı olduğu da yazıldı. Birileri çok tembel olan şeriatçılarımız adına, elbette hayırseverlik için (!!!) kurşunu sıkıvermişti, milliyetperver bir gencimiz. Hani Tansu hanımın kurşunu sıkan da var olsun, yiyen de deyişi hesabı
Her şey, vatan ve millet için değil mi?!
Ve geçmişte hukuka bağlı kalma geleneği güçlü olan önemli bir kurum, bir anda bitaraf olmaktan çıkıp bir taraf oluvermiş, vatanperver ve milliyetperver hissiyat, ve bu arada korku ve öfke galeyana getirilmişti.
Artık hakimlerimiz hem öfke hem endişe doluydu. Artık gerekeni yapmaya hazır bir ruh hali içine girmişlerdi.
Ankaranın modern ve aydın diye nitelenen kesimleri artık geceleri rüyalarında gericiler tarafından gırtlağı kesilen Kubilay kabusları görmeye başlamıştı.
Ankaranın milliyetçi dinci kırması, her devrin adamı belediye başkanı da, bu korkuları çoğaltmak için elinden geleni ardına koymamıştı doğrusu. 04.09.2008-18:54:49
Şimdi sis perdesi içinde Danıştay baskınını yapan; Akın Birdala, Hranta kurşun sıkan, ailesini taciz etmekten vazgeçmeyen, Orhan Pamuku lanetleyen, Şemdinli kitapçısına bomba koyan kişiler arasındaki göbek bağı belirmeye başlıyor. Susurluk benzeri kazalar, bomba depoları birbirini izliyor diye yazmıştık, tarihe not düşmek için daha Ergenekon tantanası başlamadan iki yıl önce.
Ergenekonun dibi biraz kazılınca, 6-7 Eylüle kadar uzanıveriyorsunuz birden.
Ragıp Zarakolu
Evrensel'i Takip Et