04 Eylül 2008 00:00

MERCEK

Aktüel politikanın içinde olan ve “derin politika”nın en etkili aktörlerinin başında gelen ordu ve polis örgütlenmesi gibi çeşitli kurum ve kuruluşların yönetici ve yetkililerinin “biz politika yapmıyoruz, görüşlerimizi açıklıyoruz. Politika politikacıların işi, ancak ülkenin ve milletin bekası ve birliği açısından kurumlarımız doğrudan taraftır” mealindeki açıklamalarının siyasal bilimlerde ve etik alanda çeşitli karşılıkları vardır.

Paylaş

Aktüel politikanın içinde olan ve “derin politika”nın en etkili aktörlerinin başında gelen ordu ve polis örgütlenmesi gibi çeşitli kurum ve kuruluşların yönetici ve yetkililerinin “biz politika yapmıyoruz, görüşlerimizi açıklıyoruz. Politika politikacıların işi, ancak ülkenin ve milletin bekası ve birliği açısından kurumlarımız doğrudan taraftır” mealindeki açıklamalarının siyasal bilimlerde ve etik alanda çeşitli karşılıkları vardır. Toplumsal yaşamı dolaysız etkileyen bu ideolojik politik ve pratik tutumun daha geniş sosyal tabana oturması ise sorunun önemini artırmaktadır. Çünkü “siyasetsizlik” siyaseti, üst yargı kurumlarından çeşitli sendika ve derneklere; il idarelerinden değişik türden vakıflarla birçok diğer kuruluşa dek geniş bir örgütlülük üzerinden sürdürülmektedir. Bu kurum, kuruluş, dernek, askeri-polisiye örgütlerin iddiası “politika üstü oldukları” şeklindedir. Valiler, emniyet şefleri, yargıçlar “politikasızlık” iddiasındadırlar. Tüm bu çevrelerden sürdürülen propagandanın da etkisi altında “politikanın politikacıların işi olduğu” şeklindeki gerçeğe aykırı görüş çok geniş emekçi kesimleri de dahil toplumsal kabul ve etki sağlayabilmiştir.
Peki “siyasetsizlik” siyaseti neyi ifade ediyor? Ordu ve üst yargı kurumlarıyla devlet aygıtının diğer çeşitli kurumları ve çeşitli vakıf, sendika ve dernekler siyasetin içinde; ve bazıları da en önünde olmalarına; sermaye adına ve yararına siyaset yapmalarına karşın, siyaset yapmadıkları iddiasıyla ortaya çıkmaları ya da onların siyaset yapmayabilecekleri yönündeki görüş ve beklentiler gerçeğe aykırı düşmüyor mu? Burjuva siyasal sistemi ve onun kurumlarını ve “temsil biçimleri”ni insanlık tarihinin görüp-göreceği en demokratik ve ileri düzen olarak reklam eden burjuva egemen sınıf ile onun liberal vs temsilcilerinin örneğin yargı ve ordu kurumlarının “siyaset dışı oldukları” iddiası bizzat bu kurumların siyasal tutum ve eylemiyle geçersiz kılınmasına karşın, nasıl oluyor da bu iddia geniş bir kesim tarafından gerçekleşebilir görülüyor. Burjuva sınıf devletinin başlıca organları, kapitalist egemenlik aygıtının birbirleriyle bağlı ve sonuçta aynı sınıfın çıkarları temelinde kendilerine görev ve sorumluluk biçilmiş bileşenleri olmalarına rağmen, birbirleriyle alakasız ve politika dışı olduklarına dair anlayış ve fikrin hakimiyeti, yine tüm bu kurum ve kesimlerin politik-ideolojik faaliyetlerinin sonuçlarından biri değil midir? Sınıflı toplum gerçeği tüm bunlarla birlikte, “herkes için siyaset”i de, “siyasetsizlik”i de geçersiz kılmamakta mıdır?
Bu bağlantı içinde söylenecek ilk şey, siyasetin insan yaşamıyla iç içe geliştiği; sınıflı toplumların tarihi boyunca da, son tahlilde sınıfların siyaseti olarak hemen herkesi şu ya da bu biçimde, şu ya da bu düzeyde ‘kucakladığı’-kuşattığıdır. Bilinçli tercihi olup olmamasından bağımsız olarak akli yetileri yerinde herkes bir biçimde politikanın içinde-yanında olagelmiştir. Siyaset iktisadi-sosyal yaşamdan bağımsız olmayıp onun da bir tür ifadesi olduğundan birey ve kurumlar ya aktif olarak, bilinçle önde yer alarak ya da daha geriden, “gönül bağı” içinde, yandaşı olarak politikanın içinde olmuşlardır. Bundandır ki, “ben politika yapmıyorum” diyen de, “politika bize göre değil” diyen de aslında bir çeşit politika yapıyor. Bu durumda da kişi ve kuruluş en azından o somut durumda egemen olan anlayış ve görüşlere yedeklenerek politikanın “mengenesi” içinde yer alıyor. Çünkü, çıkarları ve amaçları farklı birey ve toplulukların çıkarlarını savunma ve amaçlarına ulaşma çabaları etrafında şekillenen görüş, anlayış ve düşüncelerin politik içerikli olmaları kaçınılmazdır. Bu durum kapitalist toplum gibi, başka özelliklerinin yanı sıra örgütlü de olan toplumlarda daha da belirgindir. Sömüren ve sömürülenler açısından çok farklı biçim, nitelik ve düzeylerde olmakla birlikte, örgütlü olma ile sınıf politikasını sürdürme, yani kendi çıkarlarını savunma arasındaki kaçınılamaz-zorunlu bağ, bireylerin gelişigüzel topluluklar olmaktan daha sıkı ilişkiler içinde bir araya gelmelerini dayatırken, politika bunun en etkin araçlarından biri olarak işlev görür. Burjuva toplumda politika en belirgin ve açık biçimde partiler aracıyla yapılmasına karşın, ondan azade herhangi kurum ve örgüt bulmak mümkün olmaz. Hukuk kurumları, sendika ve dernekler, ordu ve polis teşkilatları dolaysız-dolaylı politikanın içinde olup politik mücadelenin tarafıdırlar. Bunun içindir ki, herhangi devlet kurumu temsilci ve yöneticilerinin “politika yapmıyoruz” türü açıklamaları gerçek dışıdır. Bu, onların politika yapmayabilecekleri yönündeki beklentileri de boşa çıkarır. Generaller ve ordu üst yönetimi, hakim ve savcılar, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay gibi üst yargı kurumları adına bu yönde yapılan açıklamalar, onların kesintisiz şekilde, en üst düzeyde ve en etkili olmayı amaçlayarak sürdürdükleri politik faaliyeti gizleme amaçlıdır. Bu kurum-örgüt ve organlar güncel aktüel politik faaliyetlerden “uzak göründükleri” her durumda da siyasetin içinde olmuşlar, siyaset yapmışlardır. Politikayı kurmay karargahlarında, kulislerde, gizli görüşmelerle yapmaları ile açıktan yapmaları arasında sadece biçimsel farklar olmuştur. Onların kendilerini ve başkalarının onları “politika dışı” gösterme çabaları ise, halk kitlelerini aldatma amaçlı olmuştur. Bundandır ki onların siyasal sistemlerini “halkın iradesiyle belirlenen bir sistem” gösterip bu sistemde kendilerine “politika dışı görevler düştüğünü” söyleyip politikayı politikacıların yaptıkları şeklindeki gerçek dışı iddiaya rağmen “sivil politika”yı da yönlendirmeye çalışmaları tepkiyle karşılanmış ve onlardan iddia ettikleri üzere politikaya müdahaleden uzak durmaları istenmiştir. Bu talep Türkiye örneğinde görüldüğü üzere özellikle kendisi iktisadi faaliyet alanında da örgütlü olan ordu üst bürokrasisi açısından, darbeler, muhtıralar vs ile müdahaleleri nedeniyle çok daha somut, acil ve güncel olagelmiştir.
Tüm bunlar, bütün gövdeleriyle politikanın içinde olan bu kurum-kuruluş ve örgütlerin tekellerin, tekelci burjuvazinin, kapitalist egemen sınıfın çıkarlarınca belirlenen politika yaptıklarını her vesileyle ortaya koymayı zorunlu kılmaktadır. Oların tutum ve görüşleri, gerçeklerin ters yüz edilmesi ve gizlenmesi üzerinden şekillenmektedir. Politikasızlık mümkün değildir ve bu durumda önemli olan yapılan politikanın kimin, hangi sınıf ve kesimin politikası olduğu, kimin çıkarlarını esas aldığıdır. İşçi sınıfı ve tüm halk kesimleri tüm bu kurum ve çevrelerin sermaye için politika yaptıklarını görmeli ve buna karşı olmak üzere kendi hak ve çıkarlarının, kendi kurtuluşlarının politikasını yapmalıdırlar. “Politikasızlık” üzerine beslenen hayaller sermaye cephesinin politikasının etkisini artıracak, onun hakimiyetinin sürmesine hizmet edecektir. İşçiler ve tüm emekçiler kendi çıkarları, talepleri ve haklarının ifadesi olan politikayı geliştiremedikleri sürece burjuvaziye ve burjuva partilerine yedeklenmekten, onlar tarafından kullanılmaktan ve sömürü koşullarında tutulmaktan kurtulamazlar. Bunu ne kadar net görür ve buna göre davranırlarsa, sermaye temsilcilerinin siyasetle ilgili manevralarını da o kadar çabuk deşifre edip etkisizleştirebilirler. Burjuva politikasının ikiyüzlü-kirli özelliğine, amaç için her yol ve aracı mubah sayması ve entrikalar-skandallar eşliğinde sürdürülmesine duyulan tepkiden çıkarılacak sonuç “politikaya uzak durmak” değil, burjuva politikasının her türüne uzak durmak olmalıdır. Sermaye politikacıları ve onların basın-yayın alanında, eğitimde, dini görevlerde ve diğer alanlarda yer alan temsilcilerinin hem siyaseti burjuva çıkarlar temelinde ve burjuvazinin sınıf hakimiyetine halel gelmemesi amacıyla yapıp hem de “siyasetsiz yaşamın güzellikleri” vaazlarıyla halkı kendi için politika yapmaktan uzak tutma çabalarını etkisiz kılmadan emekçinin kurtuluşu gerçekleşemez.
Burjuva kurumlarının temsilcileri bilinçle kendi politikalarını yapıyorlar. Bize, onların gerçek dışı açıklamalarını ve tüm manevralarını deşifre edip kendi politikamızı onlardan onlarca kat daha net ve kararlıca sürdürmek düşüyor. Siyaseti kendisi için, kendi çıkarları ve toplumsal kurtuluşunu amaçlayarak yapmak en fazla emekçinin ihtiyacıdır.
A. Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

Adada olumlu hava

SONRAKİ HABER

JİN û JîN

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa