29 Ağustos 2008 05:00

DURUM


Ağustos ayı orduda devir teslimin yapıldığı, görevi biten eski komutanların görevlerini yeni komutanlara bıraktığı bir ay. Uzunca sayılabilecek bir zamandan beri, devir teslim törenlerinde yapılan konuşmalar sıradan, törensel konuşmalar olmaktan çıkmış durumda. Bu konuşmalarda bazen Türkiye’nin iç politikasını ilgilendiren önemli bir olay öne çıkıyor, bazen de uluslararası politika, özellikle de ülkenin yakın çevresini ilgilendiren bir politik gelişme öne çıkıyor.
Geçtiğimiz günlerde böylesi bir devir teslim törenleri jandarma ve kara kuvvetlerinde de yapıldı. Eski komutan Başbuğ, KKK’lığını Koşaner’e devrederken, eski JGK komutanı Koşaner, görevi yeni komutan Işık’a devretti. Eski JGK komutanı Koşaner emekli olmadı. Belirtildiği gibi yeni Kara Kuvvetleri Komutanı oldu. Yani geleceğin Genelkurmay Başkanı’nın çıkacağı yere. Durum böyle olunca bu törenlerde yapılan konuşmalar iki bakımdan önem kazandı. Hem ülkenin yakın gelecekteki genel politik durumu, hem de bugün güncel olarak tartışılmakta olan sorunlar. Elbette bu güncel sorunların başında da Ergenekon gelmekte. Ergenekon, JİTEM ve jandarma ilişkisini de artık memlekette neredeyse bilmeyen kalmadı!
Jandarmada yapılan törende Koşaner tahmin edilebilecek, beklenen konuşmasını yaptı. Özetle “Münferit olayların bazı çevrelerce teşkilatın tümüne teşmil edilerek suçlu gibi gösterilmesi ve hayali senaryolar üretilerek kurumun bütünüyle hedef alınması teşkilatımız mensuplarını derinden yaralamaktadır” dedi. Kastedilen “münferit olay” Ergenekon ve bunun JİTEM’le bağlantısı. Hatırlanacağı üzere eski JGK komutanlarından Şener Eruygur halen tutuklu ve üstelik “darbecilik” suçlaması da kendisine ciddi bir biçimde yöneltiliyor.
Ergenekon, JİTEM ve bunlarla jandarmanın bağı açık seçik ortaya çıkmış durumda ve bu bağ sadece kişilerin “münferit” pozisyonlarından değil, kurumsal bağlantıları nedeniyle de kanıtlanmış durumda. JİTEM’in genel karargahı jandarmada ve doğal olarak en üst komutan, bütün olup bitenlerden de doğrudan sorumlu durumda. Sanıklar ve ilişkilerine bakıldığında ortada “münferit”lik değil, sistematiklik ve kurumsallık var! Yani ortada bu işler bir zamanlar komutanda olsalar kendilerini bağlar, kurumumuz tertemizdir denecek bir durum yok. Olmadığı içindir ki görevi devralan komutan “TSK’nın geleneksel emir ve komuta yapısına hiçbir halel getirmeden görev yapacağı” garantisini verdi. Yani darbeci eski komutanına gönderme yaptı!
İkinci devir teslim ise KKK’da yapılandı. Burada yapılan konuşmalarda siyasete “damardan” girildi. Görevi devralan Koşaner, özetle “Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak iç siyasetle ilgili değildir... TSK’nın ulusunun dışında ayrı bir denetime ihtiyacı bulunmamaktadır... Silahlı teröristler kadar, legal alanda ortaya çıkan silahsız teröristlere ve ayrılıkçılık destekçilerine karşı da tedbirler getirmelidir... Etnik terörün küreselleşmenin sağladığı imkanlar ile hukuk devleti, demokrasi ve özgürlükleri istismar ederek amacına ulaşmak istediğine işaret” etti ve “Türkiye, küresel sistemin egemenliğine girme tehlikesinden sağlam Atatürk milliyetçiliği ve Cumhuriyetin anayasal kurumlarının ulusal çıkarlardan ödün vermeyen kararlı duruşuyla korundu” dedi.
Yeni GKB Başbuğ’da, konuşmasında “terörle mücadeleye” değindi ve “bazı çevrelerin” kasıtlı olarak “Güvenlik alanında mücadele etmeyelim, diğer alanlarda mücadele ederek terörü sonlandırabiliriz dediklerini” söyledi ve “Bu düşünce bölücü terör örgütünün savunduğu yaklaşımın ta kendisidir” vurgusunu da özenle yaptı. Bütün bu söylenenlerin ülkenin iç politikasını doğrudan ilgilendirdiğini, yapılması gerekenleri ortaya koyduğunu her halde aklı başında kimse inkar etmeyecektir. Böyle olduğu içindir ki hükümet de mesajı çabuk aldı. Koşaner’in “Demokratikleşme paketlerinin kolluk kuvvetlerinin yetkilerini kıstığı, bunun da bölücü terörün işine yaradığı” itirazına, AKP’den, “Gözden kaçan bir şey varsa, bakılır düzeltilir” yanıtı acilen geldi! (Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı AKP’li Burhan Kuzu’nun yanıtı)
Devir teslim törenlerinde yapılan konuşmalar ve ortaya çıkan tablo, demokratik bir ülkeyi resmetmemektedir. Açıkça ülkenin önüne “yol haritası” konmakta, süren dava yönlendirilmekte, pis işlere gırtlağına kadar batmış bir kurum aklanmaya çalışılmaktadır. Demokrasi ve özgürlük sorunu halkın sorunudur. İşbirlikçi egemen sınıfların hiç bir kanadından demokrasi ve özgürlük beklenemeyeceğini yaşanan gelişmeler açık seçik ortaya koymuştur. Diğer taraftan uluslararası gerginlikler de tırmanmaktadır. Bütün bu gelişmeler ülkenin geleceğini işçi ve emekçi halkın belirlemesi gerektiğini sürekli olarak hepimize hatırlatıyor.
Ahmet Yaşaroğlu

Evrensel'i Takip Et