Sabahattin Ali; Edebiyatımızın büyük ustası, öyküleri. bugün bile en çok okunan romanlar arasında ilk sıralarda yer alan “Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna” gibi romanları, neredeyse tümü şarkı sözü olmuş şiirleri ve yazdığı direngen, eleştiren, yol gösteren, mücadeleye çağıran yazıları ile unutulmayan, tek parti iktidarlarının hedef tahtasına koyduğu, zulmettiği ve katlettiği aydın... Hapsedilen, kitapları yasaklanan, toplatılan, çıkardığı, yazı yazdığı dergileri yasaklanan, tehdit edilen, onurlu tavrına karşı ülkeyi terk etmeye zorlanan ve katledilen yurtsever, ilerici büyük halk yazarı...
Menderes Hükümetlerinin Başbakan Yardımcısı ve Ticaret Bakanı Samet Ağaoğlu; Demokrat Partinin Kuruluşu alt başlıklı Siyasi Günlük ismi verilen anı-günlük’te yer alan 13/1/1949 tarihli yazısında Sabahattin Ali’nin Bulgaristan’a kaçarken sınırda başı taşla ezilerek öldürüldüğünü yazdıktan sonra 14/1/ 1949 tarihinde günlüğüne şu satırları yazar: “Dün Menderes( Adnan), Sabahattin Ali’nin hükümet tarafından öldürüldüğünü, hadisenin on gün önce olduğunu, hükümetin bu işi nasıl meydana çıkaracağını çok düşündüğünü, eğer geçmişte 33 kişinin öldürülmesi hadisesi olmasaydı, meydana çıkartmamak yolunu tutacaklarını, fakat buna imkan bulamadıklarını, bunun için de hadiseye gazetelerde yazılan şekli verdiklerini anlattı. Açılan yolun fena olduğunu söyledim. “Doğru, inşallah bununla ebediyen kapanır” cevabını verdi...”
Hükümetin Sabahattin Ali’nin katledilmesine verdiği şekil; Ali Ertekin adlı kişinin “galeyana gelerek milli hislerle” Sabahattin Ali’yi başını ezerek öldürdüğü şekliydi. Ancak sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, Ali Ertekin’in devlet adına çalıştığı ve Sabahattin Ali’nin yakalanarak , sorgulandığı ve işkencede öldürüldüğünü , ve Sabahattin Ali’nin katledilmesinde devletin rolünün gizlenmesi için “bu hikayenin” oluşturulduğunu ortaya çıkardı. Ali Ertekin tutuklandı, yargılandı, 4 yıla hüküm giydi, 1950 yılında çıkan Af Kanunu ile serbest kaldı.
Ali Ertekin, sonraki yıllarda İstanbul’da Göksu Deresi’nin yanında çevresi güllerle kaplı, pembe boyalı, iki katlı, şirin bir evde yaşamını sürdürdü. Sabahattin Ali’ nin mezarı bile bilinemedi , bulunamadı ancak ;onurlu aydın, halktan yana yazarlığı, unutulmaz yapıtları ile unutulmadı ve unutulmayacak...
Hrant Dink; Sabahattin Ali’ nin devlet tarafından katledilmesinden altı yıl sonra bu ülke topraklarında doğdu. Açık bir şekilde bu ülke topraklarında gözü olduğunu söyledi!.. “... Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin, bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların dibine gömülmek için...” Hrant Dink, sosyalist bir Ermeni olarak yaşam sürdü. Ermenilerin bu ülke topraklarında gördükleri zulmün sözcülerinden biri oldu. Agos gazetesinin kuruculuğunu ve baş yazarlığını yaptı. Yazdıkları ve konuşmalarıyla devletin hışmına uğradı, yargılandı, hapis cezasına çarptırıldı, devlet tarafından tehdit edildi, ülke topraklarını terke zorlandı, “ürkek bir güvercin” gibi yaşarken pek çok yönden Sabahattin Ali’ nin katledilmesine benzer şekilde katledildi. Katilinin “galeyana gelerek, milli hislerle” harekete geçtiği ve Hrant Dink’i öldürdüğü iddia ediliyor. Ölümünün üzerinden 5 yıl geçmesine karşın ilk günkü acı ve öfkeyle anıldı, bu ülke topraklarının unutulmazları arasına girdi.
Şimdi, Samet Ağaoğlu’nun anılarındaki Menderes’in 33 kişinin öldürülmesi üzerine olan sözlerine dönelim. Samet Ağaoğlu, 02/12/1948 tarihinde Demokrat Parti Milletvekili İsmail Hakkı Çevik’in 33 vatandaşın öldürülmesi hakkında suali var Mecliste... Adnan Bey, şimdi buna pek taraftar değil... Sebebini sordum. “BÖYLE KUVVETLİ SİLAHLARI İSRAF ETMEK DOĞRU OLMAZ” cevabını verdi diye yazar, ardından 12/11/1948 tarihinde aynı konuda tekrar şu satırları not eder: “Adnan( Menderes) ve Köprülü (Fuat) 33 vatandaşın öldürülmesi hakkındaki sualin “Güçlü bir silah olması sebebiyle son safhada kullanmak icap eder” dediklerini, CHP’li eski Başbakan Yardımcısı, Ankara milletvekili Mümtaz Ökmen’in “... bu adamlar bizden daha ne soracaklar? İstiklal Mahkemelerinin hesabına bile gidecekler. Aman, meydan vermeden hücum edelim.” diye bağırıyor, Erzincan Mebusu(CHP) Sabit Beyin de,” Biz de Dersim hareketlerinin hesabını Bayar’dan sorarız” diye konuştuğunu yazar. Kimdir 33 vatandaş? Adnan Menderes ve Fuat Köprülü’nün “ güçlü silah” dedikleri 33 vatandaşı kim, nasıl , nerede, ne zaman, niçin öldürmüştür. Ahmed Arif’in “33 kurşun” şiiriyle ölümsüzleştirdiği olay.
..................................
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam
kitaplara
ŞİFRE BUYURMUŞ BİR PAŞA
VURULMUŞUM HİÇ SORGUSUZ ,
YARGISIZ
..............................
PASAPORTA ISINMAMIŞ İÇİMİZ
BUDUR KATLİMİZE SEBEP SUÇUMUZ
GAYRİ EŞKİYAYA ÇIKAR ADIMIZ
KAÇAKÇIYA
SOYGUNCUYA
HAİNE...
Ahmed Arif, sorularımızın tümünü yanıtlamış ama biz işin hikayesini de anlatalım.
1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinde, 33 yoksul Kürt köylüsünün İran’ dan kaçakçılık yaptığı gerekçesiyle, General Mustafa Muğlalı’nın emriyle sorgusuz, sualsiz, yargısız kurşuna dizilmesi, sonrasında yıllar sonra olay ortaya çıktığında Mustafa Muğlalı yargılanır, hapse girer içeride ölür, tarihe “ ”MUĞLALI OLAYI” olarak geçer. Ama yıllar sonra köylülerin öldürüldüğü Özalp ilçesindeki Kışlaya Generalin adı verilecektir.
Yıllar sonra bu kez Şırnak Uludere’de kardeş topraklarından, günlük geçimlerini sağlayacak bir gelir için “kaçak mal” getiren çoğu çocuk 34 Kürt yoksulu bu kez savaş uçaklarından atılan bombalarla katledildi, “Ne işleri var orada” denildi. “ Teröristler de sınıra aynı şekilde yaklaşıyordu” denildi, “Terör örgütünün kamp bölgesiydi” denildi, “Önce uyarı ateşi yapıldı” denildi, tümünün yalan olduğu ortaya çıktı, 34 genç yaşamlarının baharında yok edildi.
Yukarıda hikaye edilen olayların benzerliğinden söz edilip “33 kurşun” hatırlatıldığında “neresi benziyor” denildi, deniliyor.
Biz anlatılan olaylar arasında “FARK GÖREMİYORUZ”. YA SİZ?
26 Ocak 2012 09:27
Tahir Şilkan
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik
Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.
Evrensel'i Takip Et