20 Ağustos 2008 00:00

UFUK

Bütün Türkiye’nin, bir yılı aşkın süre merakla beklediği Ergenekon iddianamesi kısa bir süre önce açıklanmıştı ve davaya bakacak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddianameyi kabul etmesiyle birlikte de, artık, “sızdırma” haberler yerine iddianame üzerinden konuyu tartışma imkanına kavuşmuştuk.

Paylaş

Bütün Türkiye’nin, bir yılı aşkın süre merakla beklediği Ergenekon iddianamesi kısa bir süre önce açıklanmıştı ve davaya bakacak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddianameyi kabul etmesiyle birlikte de, artık, “sızdırma” haberler yerine iddianame üzerinden konuyu tartışma imkanına kavuşmuştuk.
Ekleriyle birlikte incelenmesi aylar alabilecek olan iddianamede ne türden iddialara yer verildiği, bunun hangi belgelerle desteklendiği herkes tarafından merak ediliyordu.
İddianamede ve eklerinde yer alan bilgilerin bir kısmı basın yayın organlarınca haberleştirilerek, halkı bilgilendirme, aydınlatma görevi yerine getirilmeye çalışıldı. Hangi gazete ya da televizyonun hangi bilgi ve belgeyi nasıl sunduğu ise, zaten basın özgürlüğünün kendi doğasına dair durumdur.
Ancak şu açıktı ki, şu ana kadar, internet ortamı dışında, gazete ve televizyonlarda yer alan bilgiler, iddianamede ve eklerinde yer alan bilgi ve belgelerin ancak küçük bir kısmını oluşturuyor.
Ve elimize dün ulaşan mahkeme kararı, bize “buraya kadar” dedi. Bu yasak kararında, “Ergenekon operasyonu’na dair bilgi, belge ve telefon görüşmelerinin bir şekilde yazılı ve görsel basında yayınlanmasının TCK’nın 285. Maddesi’nde belirtilen suçları oluşturduğu” bildiriliyor.
TCK’nın 285. Maddesi “Gizliliğin ihlali” başlığını taşıyor ve ilgili madde de şöyle deniliyor:
“MADDE 285. - (1) Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, soruşturma aşamasında alınan ve kanun hükmü gereğince gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğinin ihlali açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.
(2) Kanuna göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini alenen ihlal eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. Ancak, bu suçun oluşması için tanığın korunmasına ilişkin olarak alınan gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.
(3) Bu suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır.
(4) Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerinin yayınlanması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
Madde’den de anlaşılacağı gibi, konulmuş olan gizlilik kararının basın yoluyla ihlali halinde verilecek ceza yarı oranında artırılıyor. Artık, ne kadar lanetli ve kötü bir iş yaptığımızı siz düşünün!?
Tek tek kişilerin söz konusu olduğu kişisel davalarda, bireyin mahremiyeti gereği yargı sürecinde getirilecek sınırlamalar bir ölçüde anlaşılabilir. Bu durumlarda, “Basın özgürlüğü, kişilerin özgürlüğü ve mahremiyetinin başladığı yerde durmalıdır” gibi bir gerekçe gösterilebilir. Ancak, bu topraklarda yaşayan herkesi bir ucundan ilgilendiren bir davanın basına ve basın üzerinden de halka yasaklanmış olması nasıl değerlendirilmelidir? Bu açıktır ki, yargı sürecini, mahkeme salonunda sınırlayan bir karardır ve toplumun vicdanını rahatlatacak bir sürecin önü de böylelikle kapatılmış olmaktadır. Çünkü iddianamede yer alan bilgi ve belgeler, - yasak kararında atıf yapılan TCK’nın 285. maddenin diliyle söylersek- “alenileştirilmediği” taktirde, yargılama sonucunda verilen kararın adil olduğuna kim nasıl ikna olacaktır?
Diğer taraftan basın da bu kararla, bir vakanüvise* dönüştürülmüş olmaktadır. Yani, önünüze konulanı, önünüze konduğu kadarı ile yazacaksınız ve yargı sürecini tüm bilgi ve belgeleriyle, tüm boyutlarıyla irdelemeyeceksiniz. Fazla kurcalamayacaksınız. Bu arada, şunu da söyleyelim, eğer paranız çoksa kurcalamakda serbestsiniz. Çünkü basın yoluyla bir kez yapılan bir ihlalin para cezası karşılığı 20 bin YTL kadar. Yani, siz bu davayla ilgili haberler için 200 bin YTL’lik bir bütçe ayırabilirseniz 10 kez bu kararı ihlal etme hakkınız var. 2 milyon YTL ayırırsanız, o zaman 100 kez de ihlal edebilirsiniz.
Peki bu imkanı sınırlı olan bizim gibi gazeteler ne yapsın? Bu durumda çok açıktır ki, başta Aydın Doğan olmak üzere, medya patronları bizden daha fazla özgürdür.
Adaletin simgesi olarak kullanılan, elinde bir teraziyi tutan gözü bağlı adalet tanrıçası acaba bu duruma ne der? Onun terazisinde bu yaman çelişki nereye oturur!?

*Türk Dil Kurumu sözlüğünde geçen tanımı ile Osmanlı devletinde zamanın olaylarını tespit etmek ve yazmakla görevli devlet tarihçisi.
Fatih Polat
ÖNCEKİ HABER

Temsilcilerden Lastik-İş hakkında suç duyurusu

SONRAKİ HABER

‘Ergenekon’da düğümü JİTEM çözer’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa