04 Ağustos 2008 00:00

Yüreğini fotoğraf makinesinde taşıyan grup: RED

RED Fotoğraf’ın kurucularından Özcan Yaman, İşgal İstanbul’u sergisinden fotoğraf grubuna dönüşme sürecini anlattı

Paylaş

Geçtiğimiz 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşanan olayları fotoğraflayarak Çağdaş Hukukçular Derneği’nin desteğiyle sergiye dönüştüren bir grup fotoğrafçı, 1 Mayıs süreciyle başlayan çalışmalarını “RED Fotoğraf” ismiyle devam ettiriyor. “RED Fotoğraf” grubunun kurucularından fotoğrafçı Özcan Yaman ile grubun oluşumu ve 1 Mayıs sergisi üzerine görüştük.

RED Fotoğraf Grubu nasıl kuruldu?
RED Fotoğraf Grubu kendiliğinden bir oluşum içinde gerçekleşti.1 Mayıs 2008 sergisini hazırlarken birçok fotoğrafçı arkadaşla temas kurduk ve bir araya gelerek Çağdaş Hukukçular Derneği’nin girişimleriyle bir sergi gerçekleştirdik. Serginin gördüğü ilgi bizde grup fikrini geliştirdi. Bir karşı koyuş platformunda yer alabilecek ve görselliği en üst düzeyde kullanabilecek, gelişen olaylar karşısında hemen tavır belirleyecek fotoğrafçılar grubu... Küçük bir tartışmadan sonra “RED” ismini uygun gördük. Red, bir karşı koyuştur. Red İngilizcede de kırmızıdır. Kırmızı da sanatta sıcaklığı temsil eder. Toplumsal mücadeleler tarihinde, hak alma mücadelesini, bu uğurda verilen mücadeleleri anlatır. Toplamını özetlediğimizde bir karşı koyuşu temsil ediyor. Her türlü toplumsal muhalefette yer alarak buralardan fotoğraf sergileri, dia gösterileri hazırlayabilir ve demokratik kitle örgütlerinin görüntü ihtiyaçlarını karşılayabiliriz diye düşündük. Buradaki tek şart, yapılan işlerin toplumun lehine olan her alanda kullanılması.

RED Fotoğraf Grubu ilkelerini nasıl belirledi, çalışmaları ne yönde olacak?
Temel ilkemiz toplumsal muhalefette yer almak; toplumun daha güzel bir dünyaya yol almasında bir nebze olsun katkıda bulunmak. Sonrasında ise amatör-profesyonel, sanatçı-gazeteci gibi ayrımlar yapmadan fotoğraf çeken herkesin, “ben şöyle fotoğraflar çektim ve bu fotoğraflarla projelerde yer almak istiyorum” diyerek katılabileceği; kafasına uymadığı takdirde de “ben ayrılacağım” dediğinde rahatlıkla ayrılabileceği bir grup. Bunun yanında tabii ki fotoğrafı temel alan unsurlar göz önüne alınacak. Fotoğraf yollanmasında tek şartımız bize gönderdikleri fotoğrafların toplumla paylaşılmasında sonsuz bir özgürlüğün olması. Fotoğrafları bugün DİSK’in bir etkinliğinde ya da başka bir yerde ama toplumun, muhalefetin lehine olacak her yerde kullanabiliriz. Grubun tek bağlayıcılığı yaşadığımız çevreye, yaşadığımız ülkeye ve yaşadığımız dünyaya karşı bir sorumluluk duymak.

Ağırlıklı olarak toplumsal olayların sokağa yansıyan boyutu mu olacak çalışmalarınızda, örneğin 1 Mayıs sergisi gibi?
1 Mayıs sergisi çok sıcak bir gündemdi. Mayıs ayında olan bir olayı haziran ayında devreye soktuk. Çok kısa sürede örgütledik. Gönül ister ki biz de şen şakrak, neşeli fotoğraf sergileri yapalım. Arada belki bu tür şeyler de yapacağız. Biz gelen her türlü projeye açığız. Önümüzde Tuzla ve kentsel dönüşüme ilişkin iki uzun soluklu proje var. Bu konularla ilgili çalışan arkadaşlarımız var ama daha projelendirilip yayınlanma aşamasına gelemedik. Bunu en kısa zamanda yapmaya çalışacağız.

Grubun ilk projesi olan ‘İşgal İstanbul’u Mayıs 2008’ serginize ilgi nasıldı?
Sergiye çok ciddi ilgi gösterildi. DİSK özellikle ilgi gösterdi. İşçi sınıfını temsil eden ya da ettiğini düşündüğümüz bir sendikanın, en başta bu 1 Mayıs 2008 olayını çok daha fazla ses getirebilecek projelere doğru yönlendirmesi gerekirdi. Ama basın açıklamalarıyla sınırlı kaldı. Buradaki temel şey sanatçıyla emek örgütlerinin -bu fotoğraf olur, sinema olur, her türlü sanat dalı için geçerli- organik bir bağ kuramamaları, bu bağın sanatçıların yönlendiriciliğiyle ortaya ürün çıkacak şekle dönüştürülememesi ile ilgili. Süleyman Çelebi de bunun altını çizdi. “Biz sanatçıların bu konuda bize önerilerini projelerini istiyoruz, bir sanatçı emek ortaklığıyla bir şeyler yapmak istiyoruz” dedi. 1 Mayıs sergisi için Frankfurt Kitap Fuar’ında sergilenmesi ve kendi örgütleri tarafından serginin talep edilmesi için çağrıda bulundular. 1 Mayıs sergisinin olduğu her yerde kitlesel izleme çağrısı yaptılar. İstanbul’da sergilenme bitti, şu anda Antalya’da sergileniyor. Munzur Festivali kapsamında sergileniyor. Serginin kataloğu yapılıyor.

RED, bugün açısından muhalif fotoğrafçıları bir araya getirmek isteyen bir grup olarak da düşünülebilir mi?
Muhalif kelimesi ne kadar doğru bilmiyorum. Fakat fotoğrafçıları bir araya getirmek gibi derdimiz yok. Yani kendinde sorumluluk hisseden “ben bir şey yapmalıyım, sesimi duyurmalıyım” diyen herkes katılabilir. İlla muhalif olması gerekmiyor. Taraflı bir şekilde, yani bir yerde radikal bir şekilde çalışan ya da bir anarşist de olabilir bizim için. Hiç fark etmiyor. Ama fark eden nokta şu; öncelikle yaptıklarını toplumla paylaşacak, kendi taraftar veya kendi ideolojik kitlesinin dışına da çıkabilecek. “Hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşıyım” demesi yeterli.

Oluşumu internet üzerinden mi devam ettireceksiniz?
Biz kesinlikle bir mekanda vakıf gibi çalışmayacağız. Tümüyle nasıl başladıysa o şekilde devam edecek. Zaman zaman toplantı yapmak için herhangi bir mekanı ortak tutabiliriz. Ama genelde en yaygın olan iletişim buluşma ağı olan internet üzerinden bunu halletmeyi düşünüyoruz. Ekonomik olarak milletin sırtında kambur olmayacak. Tek masrafı internete girip fotoğraflarını mail yoluyla yollamak olacak.

Sergi gibi sunumların masrafları nasıl karşılanacak?
Projeli çalışmalar yapacağımız için bizimle çalışan kurumlar bunların giderlerini karşılayacaklar. Bizim de kurumlardan artı istediğimiz hiçbir şey yok. Mesela 1 Mayıs sergisi için Çağdaş Hukukçular Derneği sergi salonunu temin etti. Fotoğraf baskılarını Karşı Sanat ve Alaturka sponsor olarak üstlendi. Bunu hiçbir zaman reklam amaçlı kullanmadık.

‘Objektiflik’ ve ‘taraf olmak’ meselesine nasıl bakıyorsunuz?
Biz var olan gerçekliğe bir taraf olarak bakıyoruz. İşçi sınıfının haklı mücadelesinden yanayız. “Benim eserlerim işçi sınıfına hitap ediyor” deyip de işçi sınıfıyla ilgisi olmayan bir sürü sanatçı var. Bu anlamda bizler işçi sınıfının içinde olmayı yeğliyoruz. Dayak yenilecekse biz de dayak yiyeceğiz. Fotoğrafı işçilerin yaşadığı alanlardan görüntülerle besliyoruz. Biz bunu işçi sınıfının içinde yer alarak, onların sorunlarını yaşayarak yapıyoruz. Bu durumda burjuva literatürüne göre ‘sanatçı’ kavramından uzaklaşıyoruz. (İstanbul/EVRENSEL)
Yasin Kayırtar / Nihal Gül Hürata
ÖNCEKİ HABER

Festival tüm coşkusuyla sürüyor

SONRAKİ HABER

Ciner’in yeni gazete projesi en az 6 ay gecikecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa