4 Ağustos 2008 00:00

attila jozsef: düşlerini gece görmeyen şair


Ön adı Attila olan bu ünlü Macar şairini tanımayı çok isterdim. O güne değin dilimize çevrilmiş şiirleriyle yaşamı üzerine çıkmış metinlerden bulabildiğimi okumuştum. Sonunda Temiz Yürekle(*) adlı kitap bizi onunla buluşturdu. Bunu dilimize kazandıran, Attila Jozsef’in öz, bizim de fahri hemşehrimiz (Türkolog) Edit Tasnadi ile değerli şairimiz Kemal Özer oldu. Bu aziz dostlarım, daha sonra da Macar dilinin çok önemli şairlerinden Miklos Radnoti’nin yaşam öyküsüyle şiirlerinden bir güldesteyi kazandırdılar Türkçeye: (Köpüklenen Gök, Yordam Yayınları,1997 İstanbul)

‘Toprağın ve Sokağın Çocuğu’ (ya da sesi)
11 Nisan 1905’te başkent Budapeşte’nin dış mahallelerinden birinde, Ferençvaroş’ta doğan Attila’nın başlayan çilesi, ölümüne dek peşini bırakmamıştır. Düzenli bir işi olmayan baba Aron Jozsef’in, ailesini ve ülkesini terk ettiğinde, üç yaşındaki Attila’nın kendisinden birkaç yaş büyük iki ablası da vardır. Çalışan annesinin sağlığı çoktan bozulmuştu. Attila’nın bakımını üstlenen Macar Çocuk Esirgeme Derneği, onu Ocsöd köyüne evlatlık verdi. Yedi yaşına dek burada kalan Attila, ‘yoksul köy çocuklarının çoğu gibi’ domuz çobanlığı yaptı. “Oysa ben de çocukluğumda / nedensiz dayak yedim çoğu kez,/ bir tek iyi söz etseler/ yapardım oysa istenen her şeyi. / Biliyordum-annem de uzakta akrabalar da/beni dövenlerse yabancı (…) Özgürlük, gel! Sen bir düzen doğur bana,/iyi sözlerle eğit, bırak oynasın/senin ağırbaşlı oğlun...”
Babasızlık, diz boyu sefalet, umutsuzluk, sürekli korku… Çocuk dünyasını dolduran açlığı, acıyı ve annesinin yüzünü şiirlerinde sıkça dile getirmiştir Attila. “Ve ülkedeki kırılgan köyler / -oralarda doğdu annem-...”
1930’a doğru yazdığı ve annesinin kişiliğini insanüstü ve efsanevi boyutlara ulaştırarak bütün işçi annelerinin simgesi kıldığı şiirler Macar edebiyatının seçkin ürünlerindendir. “Annemdi, ufak tefek, öldü erkenden,/ erken ölür çamaşırcı kadınlar çünkü. titrer ayakları, taşıdıkları yükten / ve ağrır ütü yapmaktan başları...” Bir başka yerde şöyle yazar: “Borbala Pöcze doğurdu beni/ O bin bacaklı süpürge / Kanser kemirdi /Karnını, midesini...”
İlk gençliğinde edebiyat kültürüne değgin ön bilgileri edinmeye başlar şairimiz. Annesi kitap okur ve sık sık türkü söylermiş. Önce halkın pek sevdiği romancı Jokai’nin masalsı görüntüleriyle büyülenen Attila, daha sonra, kendisinden ‘daha gelişmiş’ arkadaşlarından ödünç aldığı kitapları yutarcasına okur. O dönemde Macar işçilerinin sürekli okuduğu Zola, Gorki ve sosyalist yazarların kitaplarıydı.
Sonra, yirminci yüzyılın ünlü Macar şairi Endre Ady’yi tanıdı. On bir yaşındayken, ablasına seslenen İlk Şiir’i yazdı Attila.
Hiç unutamadığı, belleğinde derin izler bırakan 1919 Komünü’nün hareketli günlerinin ardından siyasal ve kişisel ufku yine belirsizliğe döner şairimizin. Beyaz terör, açlık dönemidir bu. 1919 yılı sonunda, annesi Ferençvaroş’ta, kendisinin doğduğu mahallede, bir kulübede hayata veda eder. Bunun üzerine on dört yaşındaki Attila, yine kırdaki akrabalarının yanına gönderildi.
1920 yılına gelindiğinde Macaristan’da başlayan kargaşa, karşı-devrimci subayların kan dökücü eylemleriyle hızlandı. Diktatör Miklos Horthy iktidarı başlamıştı.
Attila, Tuna Nehri üzerindeki gemilerde miçoluk yapar. Eylül ayında, Macaristan’ın ortalarında küçük bir kent olan Mako’da liseye yazılır. Endre Ady ve Gyula Juhasz’ın şiirlerine hayrandır. Kendi şiirlerini de yerel gazetelerde yayınlatmaya başlamıştır. Gyula Juhasz’la bu yıl tanışır, onun koruması altına girer.
İki yıl sonra liseden ayrılır. Yaz boyunca bir mısır tarlasında bekçilik yapar. Baudelaire ve Walt Whitman’ın şiirlerini okur. Henüz on yedi yaşındaki Attila Jozsef’in ilk şiir kitabı Güzellik Dilencisi Szeged kentinde, Gyula Juhasz’ın ön sözüyle basılır.
On sekiz yaşında dışarıdan lise bitirme sınavlarını vererek diploma alır. Önce bir kitabevinde çalışır, sonra da banka memuru olarak yaşamını sürdürür.
On dokuz yaşında yazdığı Başkaldıran İsa şiirinden ötürü dine karşı gelmekle suçlanır. Eylül ayında Szeged Üniversitesi’nde edebiyat fakültesine yazılır. Macarca, Fransızca ve felsefe derslerini izler.
Yirmi yaşında ikinci şiir kitabı Haykıran Ben Değilim yayınlanır. Temiz Yürekle şiirini fazla atılgan bulan dilbilim profesörü Antal Horger, onu üniversiteden uzaklaştırır. Ülkesinden ayrılıp Viyana Üniversitesi’ne kaydını yapar. Avusturya’ya sığınmış birçok Macar siyasal göçmeniyle tanışır. Burada komünist yazarlarla ilişki kurar.
Budapeşte’ye döner, bir süre kaldıktan sonra Sorbonne’a yazılmak üzere Paris’e gider. Marksist bilgileri bu dönemde derinleşir.
Yirmi iki yaşında iken tanıştığı Marta Vago’ya aşık olur. Bir yıl geçmeden sağlığı bozulan Attila Jozsef’in, bu nedenle sevgilisinden ayrılması onun ruhsal çöküntüsünü hızlandırır ve şizofren tanısıyla bir sağlık evinde bakıma alınır.

Şair ve militan
1929 krizi Macaristan’a da ulaşmıştır. Tarım, sanayi ve maliye alanlarında yaşanan ekonomik bunalımın etkisi, geri kalmış bu tarım ülkesinde hayli yakıcı olmuştur. Aynı yılın başlarında şairimizin üçüncü şiir kitabı yayınlanır: Ne Babam Var Ne Anam.
1930 yılının Eylül ayında partiye yazıldığında yirmi beş yaşındadır. Bu arada Köylere! adlı bir broşürü yayınlanır. İşçilere kurslar ve konferanslar düzenleyerek, onların sınıf bilincini diri tutmaya çalışır. “İnançlı soluğumuzla mırıldanıyoruz/-Zorludur Marksistin işi-/Kum kayar, dayanır toprak/Çünkü biz toprağı bağlıyoruz fısıldayarak/Yalnızlık değildir gerçek yazgı...” Toplumsal eleştiri yeteneği ve kıvamı şiirlerinde yerini bulmuştur. “Her şey nemli, her şey ağır/Yoksulluk ülkesinin /küf çiziyor haritasını...”
“Şiir, git sınıf savaşçısı ol!” diyen şairimiz, yaşamı boyunca sınıfının davasını hep göz önünde tuttu. Bundan daha doğal ne olabilirdi ki?!. Ama ozanlık söz konusu olunca, ne proletkültle, ne de burjuva estetikçilerinin ilkeleriyle uzlaştı. Toplumsal savaşıma hizmet ederken, şiirinin ‘sanat eseri’ kalmasına her zaman büyük bir duyarlılık ve titizlik gösterdi.
Şairimizin geçmişine dönüp özeleştiri yaptığı, kendi kendisiyle eğlendiği Kazıkla Geldin… adlı uzun şiirinden bir dörtlüğü birlikte okuyalım: “Söyle niçin taşları dişledin?/ Geç kalmışken niye acele ettin? / Düşleri neden geceleri görmedin?/ Söyle aslında istediğin neydi?”
Şiir ve insan üzerine çok düşünmüştür Attila Jozsef. Otuzlu yılların başında bir Romen gazetesi için yaptığı söyleşiden kısa bir bölüm okuyalım: “(…) Her iyi şiir bir yaratmadır ve genel olarak şiir okuyucuların bilmediğini açığa çıkarır. Yalnız kalmak istemeyen, ama aynı zamanda da yüzeysel insan ilişkilerini istemeyen bir insandır şair. Bir şeye ait olduğunu bildiğinde yazar yalnızca. Yalnızlığın şairleri başka yalnızlara bağlı olduklarını hissederler. Kendini tamamen yalnız gören ve diğer yalnızlarla da ilişki kurmayan ise şiir falan yazmaz…”
1931 yılında Attila Jozsef ilk kez psikanaliz tedavisi görür. Aynı yılın mart ayında son şiirleri Devir Gövdeyi, Ağlayıp Sızlanma adıyla kitaplaşır. Ne var ki, kitap mayıs ayında toplatılır.
Attila Jozsef’in çıkardığı Gerçeklik adlı derginin ilk ve son sayısı yayınlanır. (1932, Haziran) Aynı yıl ülkenin komünist önderleri ağır cezalara çarptırılır. Macaristan’da faşizmin ve Alman yandaşlığının güçlendiği açıkça görülmektedir. Şairimizin yeni bir şiir kitabı yayınlanır: Kenar Mahallede Gece.
Attila Jozsef, Béla Bartok’un bir yapıtından esinlenerek Ayı Oyunu diye adlandırdığı bir şiir kitabı çıkarır.
Attila Jozsef otuz yaşında (1935’te)1000 pengölük bir ödül alır. 1936’da aynı miktar ödülü bir daha kazanır. O sıra sol yazarlarca yayınlanmaya başlayan Güzel Söz adlı edebiyat dergisinin kurucu ve yöneticilerinden biri de Attila Jozsef’dir. Aynı yılın son ayında yeni bir şiir kitabı çıkar: Çok Acıyor. O dönem yayınlanan Çek ve Slovak Ozanları Antolojisi’nde şairimizin çok sayıda çevirisi yer alır.
O yıllarda sürgünde bulunan Thomas Mann, konferans vermek üzere Macaristan’a gelir (Ocak 1937). Düzenleyiciler yazarı ağırlamakla Attila Jozsef’i görevlendirmiştir. Toplantıda Attila’nın yazdığı Thomas Mann’ı Selamlama şiirinin okunmasını polis yasaklar.
‘Aşktan da öte…’
Tam on yıl sonra yeniden yüreği kabarır Attila Jozsef’in. Flora, 1937 başlarında tanıdığı bu çok zeki ve çok güzel kız, şairimize bir kurtuluş getirmiş gibidir. Düşlerinin kadınıdır bu, güzelliğin ve açık bilginin yaratılmışıdır. “Aşktan da öte bir bağlaşma bu” diye yazar. Hatta karanlık güçlere, hastalığa, evreninin boğucu sıkıntısına karşı da bir bağlaşmadır bu. Flora’ya adanmış şiirlerin birinde şöyle yazmıştır: “Gereklisin bana Flora, köylere elektrik / köylere ev, okul, çeşme gibi / çocuklara oyun, bakım / işçilere insan olma bilinci gibi. / Örnek gibi, erdem gibi yoksula, / gerektiği gibi parlak bir usun / toplumumuza, bu karmakarışık dokuya / bulması için kendi yönünü.”
Şairimizin son dönemde yazdığı şiirler açık ve durudur. İmgeler ve düşünce bileşimleri cesur olduğunca yapıları da sağlamdır. ‘Şiir Sanatı’ adlı böyle bir şiirinden: “Açtım davacı ağzımı, örtmem bir daha. / Duysun yakındığımı Sağduyu./ Gözü üzerimde çağın, hazır yardıma: / Köylünün kafası benimle dolu. / * /Diyorum ki büyümedi insan daha / Öyle sanıyor ama, bilmiyor haddini. / Göz önünde bulundursun hiç olmazsa/ İki büyüğü onu: Us ve sevgi./
Son perde / 3 Aralık 1937’ye doğru
Şairimizin sağlık durumu son yıllarda hızla kötüleştiğinden, çeşitli hastanelerde birçok kez tedavi gördü. Ciddi bir ruhsal çöküntüye uğramış durumdadır. Doktoruna giderayak yazdığı mektupta, yapmayı düşündüğü eylemde kararlı olduğunu duyuruyor sanki: “Sevgili doktor K… Sizi sevgiyle selamlarım. Nafile yere denemiş olurdunuz olanaksızın…”
Attila Jozsef‘in yaşamı ve şiiri üzerine ciddi araştırma yapan Miklos Szabolcsi’nin, kısa bir bölümünü aldığımız şu saptamasıyla şairi (ve yaşadığı dönemi) anlamakta hiç zorluk çekmiyoruz. Bir şeyi daha: Attila Jozsef adlı insanlığın yüz akı bir şairin sonunu… “(…) Gerçekten bir cehennemdedir şair, 30 yıllarından beri onu yıkmaktadır şizofreni. İşçi sınıfı, köylülük, aydınlar, küçük burjuvazi de savaşın kararttığı ufkun içindeki bu cehennemdedir. Ama acının üstesinden gelir akıl, egemenlik altına girmiştir kaos; türküsünü örgütleyen şair böylece gerçek üzerindeki egemenliğini ortaya koymaktadır.” Yaşama veda ettiğinde otuz iki yaşında olan şairimizin portresini şöyle tamamlar Szabolcsi: “Ama Attila Jozsef’in ölümü, intiharı, çağdaşlarının gözünden kaçmayan bir simgesel anlamla yüklü. Macaristan’ın insancıl ve evrensel son büyük şairini ezen tren, aynı faşizm ve savaş canavarı gibi gidiyordu.”
Bizim kırk kuşağı şairlerimizle kan kardeşi olmalı Attila Jozsef, diye düşünüyorum.

(*) Temiz Yürekle, Attila Jozsef’in Yaşamı ve Seçme Şiirleri, Kemal Özer (Broy Yayınları, 1986 İstanbul)
Not: Bu yazı Temiz Yürekle kitabından yararlanılarak hazırlandı. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
evrensel olmak - Remzi İnanç

Evrensel'i Takip Et