1 Şubat 2012 09:54
Cem Kirazoğlu

Bahçeden uygun adım yürüyüş sesleri geliyordu: “Sol, sağ, sol, sağ; hazrol, rahat, sağdan say…”. Dikkati dağılan Uğur, Albay rütbesindeki öğretmenine kulak vermeye çalıştı. Öğretmen, milli güvenlik dersinde “Devletimize Yönelik Tehditlere Karşı Vatandaşlarımıza Düşen Görevler” konusunu işliyordu: “Vatandaşa düşen görevlerden biri, devlet ve milletimizin gelişmesini, zenginleşmesini sağlayan çağdaş, demokratik ve laik devlet düzenine sahip çıkmaktır”. Yıllar sonra, Uğur, bedeni ve aklı disiplin altına alınması için koyulduğu askeri disiplin koğuşunda yalvararak bağırıyordu: “Komutanım, ne olur artık vurmayın”.
Komutanlar tarafından verilen milli güvenlik dersleri ortaöğretim müfredatından kaldırıldı. 2012-13 döneminden başlayarak vatandaşlık dersi adı altında verilecek olan yeni ders milli güvenlik derslerinde işlenen bazı konuları içerecek ve ders sivil öğretmenler tarafından verilecek. Bu gelişme, hem bedene hem de akla hükmetmeye çalışan eğitim sisteminin militarist özelliklerinden arındırılmaya başlamasının (sivilleşmesinin) işaretlerinden biri midir? Sistem başka boyutlarıyla da zaten militarist özellikler taşımamakta mıdır ve taşımaya devam etmeyecek midir? Dolayısıyla, sistem, devlete yönelik tehditler ile insanları korkutarak sindirmeye, bireylerin ifade özgürlüklerini kısıtlamaya devam etmeyecek midir?
Yaşam hakkı, acımasızca bir ceza uygulanarak elinden alınan Uğur, komutanına artık vurmaması için yalvarırken hangi tehdidi oluşturuyordu?  Uğur da, ona vuran komutan da aynı milli güvenlik dersini almışlar mıdır? Okullarının bahçesinde uygun adımla yürütülmüşler midir, bedenlerine askerce yürümek öğretilirken beden öğretmenleri tarafından?
Kendi lise yıllarımdan (1985-86) hatırlıyorum. Bir milli güvenlik öğretmenimiz vardı. Dersi, konuları bize dikte ederek yürütürdü. O söyler, biz yazardık. Sınavda da, derste yazdırdıklarını kelimesi kelimesine yanıt kağıdına dökmemizi isterdi. Tam not almak için ezberlerdik. Yazdırdıklarından farklı kelimeler kullanırsak puanımız kırılırdı. Ben, sınavlardan birinde, bir kelimeyi yazmayı unutmuştum. 10 üzerinden 9.5 almıştım o sınavdan. Komutan, yazmayı unuttuğum kelimeyi gerekli bulmuş olacak ki, yarım puanımı kırmıştı. Acımasızlık gibi gelmişti bana.
Buna benzer not verme yaklaşımları sadece subayların verdiği milli güvenlik derslerinde görülmez tabii ki. Sistem, derslerin birçoğunda öğrenciye “ezberle!” mesajı gönderir ve öğrenciye söz söyleme, tabi olduğu müfredatı ve öğretmeni değerlendirme ve eleştirme hakkı vermez. Öğrencilerin dinleyici ve onaylayıcı rolü sınıftaki oturma biçimleriyle pekişirken, öğretmenin anlatıp öğrencinin dinlediği ders yürütme biçimi öğrenciyi eylemsizleştirir. “Söz gümüşse, sükut altındır”.
Edebiyat derslerinde okuyabilecekleri eserleri seçme hakkı ise merkezde üretilen karar ve yönetmeliklerle sınırlanmıştır. Öğrenci, bankada bir hesapta para biriktirir gibi, bilgi biriktirir ve bu bilginin nasıl üretildiğine ve tarihsel, toplumsal ve siyasal bileşenlerine ilişkin hiçbir fikir sahibi olamaz. Brezilyalı eğitimci Freire de eğitim sisteminin bu bankacı özelliğine atıfta bulunur. Bu özellik, bireyin kendine ve çevresine yabancılaşmasına yol açar. Bu özellikten dolayıdır ki, büyük çaplı seçme ve yerleştirme sınavlarına, öğrenciler, kendilerine sunulan soru tipleri üzerinden çalışarak hazırlanırlar, yaşamsal sorular, sorunlar ve dinamikler çeşitlilik ve zenginlik taşırken. Dershaneler de bu yüzeysel hazırlık sürecine gönüllü olarak hizmet eder, ne gibi zararlara yol açtıklarının farkına varmadan veya bunu umursamadan. Ve bu yüzdendir ki, biz üniversitede ders verirken, öğrencinin düşünce ve duygularını ifade etmekte zorlanırken yaşadığı sıkıntıyla hem kendimiz yüzleşmek istemediğimiz için, hem de öğrencinin yüzleşerek kaygıdan ölecek hale gelmemesi için çoktan seçmeli sınavlar yapmaya yöneliriz, sınav sırasında iki kaşları arasındaki acı kanyonuna şahit olurken.
Bu yüzden mi, biz demokrasiye (söz söyleme, seçme, eleştirme hakkına) sahip çıkmayı vatandaşlık görevi olarak çocuklarımıza öğretiriz bunun bir hak olduğunu ve bu hak için ölümüne mücadeleler verildiğini unutarak. Öğrenci, kendini ifade edecek alan ve araç bulamazsa ifade özgürlüğünü ve demokrasiyi içselleştirebilir mi? Sonuç olarak, bu yeni uygulama, eğitim sisteminin militarist ve antidemokratik ögesinden arındırıldığı anlamına gerçekten gelir mi, otoriter anlayış dokularımıza işlemişken?

* Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et