27 Nisan 2008 00:00
1 mayıs! 1 mayıs! ilk dileğimiz!
Size bir bilmece soracağım, bilin bakalım, Afrikada 38 ülkede kutlanıp da Türkiyede kutlanmayan bayram hangisi? Bildiniz elbet: 1 Mayıs İşçi Bayramı.
Size bir bilmece soracağım, bilin bakalım, Afrikada 38 ülkede kutlanıp da Türkiyede kutlanmayan bayram hangisi? Bildiniz elbet: 1 Mayıs İşçi Bayramı.
Cezayirden Angolaya, Beninden Zimbabveye Afrika ülkelerinin tanıdığı bayramı Avrupada da 43 ülke tanıyor: Almanyadan mini mini Liechtensteine varana dek. Asyada 30 ülke bu bayramı kutluyor. Üstelik aralarında uluslarını kardeş, soydaş, dindaş falan saydıklarımız var: Bahreyn, Bangladeş, Endonezya, Filistin, Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Filistin, Suriye, Yemen... Japonya gibi örnek aldıklarımız da...
Biliyorum, aranızdan kimileri bu listeleri beğenmedi. ABDnin tanımadığı, tatil yapmadığı gün bizim nemize gerek? dedi ve yanıldı. 1 Mayıs ABDde de bayram. Üstelik Amerika Kıtasında ABD dışında 20 ülke var 1 Mayısta tatil yapan. İşte bu yedi iklim dört köşede tatil olan 1 Mayıs, bizde tatil değildir. Bayram da değildir. (Okyanusyayı saymadım, ayıp oldu: Avustralya, Yeni Zelanda, Vanuatuda da 1 Mayıs tatil.) Gerçi 1 Mayıs bir zamanlar bayramken de korkulurdu. Tatilinde mesai yapılmayan tek bayramdı diye hatırlarım. Gerçi o zaman adı bahar bayramıydı ama... Bahar var bahar var.
Anacığım o gün kırmızı fular, kurdele takmamam, kırmızı gömlek, bluz giymemem için kulağımı büker, tasalı tasalı üstüme başıma bakardı. Nedenini sormazdım bile. İşçilik günlerinden kalma bir korku muydu? Kırmızı komünistlik işareti sayılır, böyle bir şey yapanlar mimlenir, işsiz mi bırakılırdı? Artık soramam da.
1976 yılındaki 1 Mayısta yürüyüş için bir avuç yazar Beşiktaşta Barbaros Meydanında toplandık. Sabahın yedi buçuğunda... TYS alana kadın yazarların ön safta yürüyeceği bir kortejle girecek. Sloganlarımız, pankartlarımız hazır. Parkın sıralarına yan geldik arkadaşlarımızı bekliyoruz. Toplanma saatimize epey var. Yanımızda bir teyzecik belirdi. İncecik, tüy gibi bir şey. Kurutulmuş bir çiçek gibi . Boynunda eprimiş, rengi gülkurusuna dönmüş bir ipek fular. Bizi bir azarladı:
Gençler ne bu haliniz, böyle günde oturulur mu?.. Kalkın, biz bugünü yıllardır bekliyoruz... Bizi fırçaladıktan sonra su gibi akarak, ceylan gibi sekerek öteki grupların yanına gitti. Eski bir tütün işçisiymiş.
Şimdi her 1 Mayıs aklıma ilk onların yüzü düşer, anamın tasalı yüzü, işçi teyzenin heyecanı... Sonra Avusturyada bir kasabada Rosa Lüksemburgun portresini taşıyan yaşlı partizanı anımsarım. Yanında Rosanın partisinin eski şanlı sancağı... Sırmayla, ipekle işlenmiş güllerin bezediği solgun atlas. İçimde kırgın bir şeyler kıpırdar. Kapanmış bir yara kanar gibi bir ılıklık sarar bedenimi. Emekçilerin önderleri, siyasal savaş veren kadınlarımız, emeği savunan yazarlarımız, yaşamını emek ve sosyalizme adayanlar, 1 Mayısta artık aynı safta yan yana gelemeyeceklerimiz bir bir geçer gözlerimin önünden:
Suna Keskin, Memet Kılınçaslan, Sevinç Özgüner, Şükran Kurdakul, Zihni Anadol, Yılmaz Elmas, Behice Boran, Ayşenur Zarakolu, Zehra Kosova, Talip Öztürk, Asım Bezirci, Metin Altıok... Bir geçit töreni gibi kalabalıktırlar. 1 Mayıs 1977nin şehitlerine karışır Sivas şehitleri... Grevde öldürülmüş işçiler de vardır aralarında, grev gözcüsü gömleklerinden biliriz.
Sanayi Devriminin ürünü işçi sınıfı
İşçi sınıfının Sanayi Devriminin ürünü olduğunu bilirsiniz. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler biçiminde özetlenen liberal anlayışın büyük toplumsal yıkımlara, sefalete, acılara yol açtığını da... Varoşlardaki ağır yaşama koşulları yanında, fabrikalardaki ağır çalışma koşulları; uzun çalışma saatleri, düşük ücretler; kadın ve çocuk emeğinin yoğun biçimde kullanılması, dönemin karakteristik özelliğidir. (Şiiişt tarihten söz ediyoruz!)
1818de Robert Owen bir yazısında, çocukların zamanlarını oyunla okul arasında değil dört duvar arasında uzun, tekdüze ve yorucu bir çalışmaya ayırmak zorunda olmalarından yakınır. Bu çalışma süresi, kışın ve yazın yasal olarak sınırsızdır. Genellikle on dört saat, bazen on beş saat, hatta para canlısı ve insanlık dışı işverenler tarafından on altı saate kadar uzatılmaktadır.
Uzun ve ağır çalışma koşullarına karşı yükselen tepkilerle, toplumun kendini savunmak için geliştirdiği hareketlerle çalışma yaşamının düzenlenmesi gündeme gelir. İngilterede toplumsal muhalefetin başını çeken Chartismi, Fransada 1848 Devriminin sonuçlarını anlatmanın yeri değil. Ama unutmayalım ki, devrimin yenilgiye uğraması, çalışanların taleplerinin yaşama geçmesini engelledi. Beri yandan bütün ülkelerde, bugün de yaşadığımız gibi devletin, piyasaya yönelik müdahale girişimleri ve çalışma yaşamına ilişkin iyileştirmeler, sermaye çevrelerinde hoş karşılanmaz. İngiliz Yazar Charles Dickens, sermaye sahiplerinin iyileştirmelere karşı çıkışlarını şöyle alaya alır:
Emin olun, Coketownlu fabrikatörler kadar narin bir porselen bulamazsınız. Onlardan çocuk işçileri okula yollamaları istenince hemen iflasın eşiğine gelirler. Fabrikalarını denetlemek için müfettişler atanınca iflas ederler. Müfettişler, makineleri ile insanları doğramaya pek hakları olmadığını söylediklerinde mahvolurlar. Bu kadar çok duman çıkarmak zorunda olmadıkları ihsas edildiğinde tümüyle yıkıma uğrarlar.
İş gününü kısaltma mücadelesi 1850lerde ABD ve İngilterede günlük çalışma süresinin yasal olarak 10 saate inmesiyle sonuçlanır. Ancak işçiler, 24 saat olan günün 8 saatini çalışmak, 8 saatini uyumak, 8 saatini de dinlenerek ve eğlenerek geçirmek isterler. Örgütlenmeler, grevler, gösteriler sürer. 1. Enternasyonalin 1866 yılında toplanan kongresinde yasal çalışma süresinin 8 saat olması talebinin kabul edilmesiyle, talep uluslararası bir boyut kazanır.
1884-1886 yılları arasında ABDde, Japonyada, Fransada, Rusyada 8 saatlik işgünü talebiyle grevler yapılır.
Amerikan kongresi kamu sektöründe 8 saatlik işgününü 1868de benimser ama bu uygulama özel sektör için geçerli değildir. 1884te ABDde örgütlü iki işçi sendikasından biri olan Örgütlü Meslekler Federasyonu, 8 saatlik işgünü talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler düzenleme kararı alır. 1 Mayıs 1886 günü ABDde 10dan fazla kentte 350 bin dolayında işçinin katıldığı gösteriler yapıldı. 80 bin kişinin katılımıyla ülke tarihinin o güne kadar en büyük işçi gösterisinin yapıldığı Chicagoda hiçbir olay yaşanmadı. The New York Times, 1 Mayıs 1886 gösterilerini Batı İşçisi Yürüdü, 8 Saat Hareketi Chicagoda, İşçiler Yürüdü, Nutuklar Dinledi Ancak Hiçbir Şiddet Girişimi Olmadı başlığıyla verir.
3 Mayıs 1886 günü Chicagodaki International Mc Cormick Harvester fabrikasının sahibi, fabrikasındaki grevi kırmayı dener. Grevci işçiler, grev kırıcıları fabrikaya sokmaz. Polisin grevcilerin üzerine açtığı ateş sonucunda 4 işçi ölür. Olayları protesto etmek için 4 Mayıs 1886 günü Chicago Haymarket Meydanında bir protesto gösterisi düzenlenir. Gösteri olaysız biçimde sürerken polis müdahale eder. Ve kimin tarafından atıldığı hâlâ belirlenemeyen bir bomba, polis şefinin ölmesine ve çok sayıda polisin yaralanmasına yol açar. Bu sırada polisin göstericiler üzerine açtığı ateş sonucunda 10 kişi ölür, 50 kişi yaralanır.
Bomba bahanesiyle 8 sendikacı tutuklanır. Yapılan yargılamada bomba ile bağlantılı olduklarıyla ilgili ne bir kanıt, ne de bir şahit bulunmamasına karşın, yaratılan işçi ve sendika düşmanı havanın etkisiyle jüri zanlıları suçlu sayar. 8 sendikacıdan 7si idama mahkum edilir, 5inin cezaları onaylanır, 2sinin cezaları müebbet hapse çevrilir. İdamı onaylananlardan Louis Lingg cezaevinde ölür. Bu ölüm yetkililere göre intihardır. Sendikacılarsa öldürüldüğünü iddia ederler. Ötekiler, G. Engel, A. Fischer, A. Parsons ve A. Spies, 11 Kasım 1887de idam edilirler.
Amerikan Emek Federasyonu (AFL) 1888 Aralık ayında yaptığı kongrede 8 saatlik işgünü için bir kampanya başlatır. Kampanya 1 Mayıs 1890da bir genel grevle noktalanacaktır. Ne var ki kampanya istenen sonucu vermez. Temmuz 1889da Pariste toplanan 2. Enternasyonal, Amerikan Emek Federasyonunun kararına atıfta bulunularak, 1 Mayıs 1890da bütün dünyada 8 saatlik işgünü için uluslararası gösteriler düzenlenmesine karar verir.
İkinci Enternasyonalin çağrısıyla yapılan gösteriler görkemlidir. Londradaki 1 Mayıs gösterisine yarım milyon işçi katılır. Haymarket olaylarına dönersek, idamlardan 2 yıl sonra gösteriye ateş açma emrini veren polis şefleri görevi kötüye kullanmaktan meslekten atılır, 6 yıl sonra da hapisteki 3 sendikacı eyalet valisince koşulsuz affedilir.
1 Mayıs daha sonraki yıllarda da işçi sınıfının 8 saatlik işgünü için eylem günü olmaya devam etti. Ancak 1 Mayıs gösterileri, egemen çevreler için bir huzursuzluk ve tedirginlik kaynağı olmayı sürdürdü.
Ve bizde...
Ülkemizde 1 Mayıs ilk kez 1909da Üsküpte, 1910da öteki Rumeli şehirlerinde, 1912de İstanbulda kutlandı. Gösterilerde emekçiler yasalarla ilgili taleplerini dile getirdiler.1913te İttihat Terakki iktidarı sıkıyönetim ilan etti. Ardından Birinci Dünya Savaşı çıktı. 1920de işçiler, işgal altındaki İstanbulda bayram kutlamak istemedi: 1921 yılındaysa işgal kuvvetlerinin yasaklama girişimlerine karşın tramvay, vapur ve Haliç Tersanesi işçileri iş bırakarak kitlesel olarak 1 Mayısı kutladılar.
1922 yılında İstanbul ve Ankarada iş bırakma ve mitinglerle kutlandı 1 Mayıs. 1923te İzmir İktisat Kongresi 1 Mayısın Türkiye İşçileri Bayramı olmasını benimsedi; İstanbul, Ankara, İzmir ve Adapazarında kutlandı. 1924te açık kutlamalar yasaklandı. 1 Mayıs, Umum Amele Birliğinin Ankaradaki genel merkezinde kutlandı. Kimi gazeteler toplandı, tutuklamalar oldu. 1925te Şeyh Sait İsyanı nedeniyle çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanununa dayanılarak Amele Teali Cemiyetinin miting düzenlemesine izin verilmedi. 1 Mayıs salon toplantısıyla kutlandıysa da, 1 Mayıs kutlamalarına katılanlarla broşür yayınlayanlar tutuklanıp yargılanarak mahkum edildiler.
1926 yılından başlayarak 1975e kadar 1927 yılı dışında 1 Mayıslarda açık kutlama yapılamadı. 1927 yılında Amele Teali Cemiyetine kamu taşıtlarının işlemesine engel olmamak koşuluyla izin verildi. İşçiler cemiyetin merkezinde bayramlaştılar, Kâğıthanede 1 Mayısı kutladılar. Kutlama sonrasında da tutuklamalar, işten atmalar yaşandı.
1926dan başlayarak yıllarca 1 Mayıs öncesinde solcularla sendikacıların gözaltına alınmaları sıradan bir uygulamaydı. 27 Mayıs 1960 sonrasında baskı ve tutuklamalara son verildiyse de 1 Mayıs yasal olarak kutlanamadı. İlk yasal 1 Mayıs kutlaması, 1975 yılında İstanbul Tepebaşında bir düğün salonunda yapıldı. Bir yıl sonra DİSK, 1 Mayısta Taksim Meydanında miting düzenledi. 1977 1 Mayısında yüz binlerce kişinin katıldığı mitingde, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler konuşurken, kimliği belirsiz kişilerin açtığı ateşle 37 kişi Taksim Meydanında öldü. Bu katliam, 1 Mayısın korku günü olması için kullanıldı.
12 Eylül darbesi ile birlikte 1 Mayıs tamamen engellendi, 1 Mayıs genel tatil günü olmaktan çıkarıldı.
Sonrasını hepiniz hatırlıyorsunuz.
Sabahattin Ali ne demişti: Mayıs ayların gülüdür. İşçi sınıfının hesap günü gül olmaz mı?..
Sennur Sezer