6 Şubat 2012 11:08
Nebat Bükrek

AKP, 12 Haziran seçimlerindeki başarısını eğitim ve sağlık alanında yaptıkları uygulamalarla açıkladı. Oysa AKP, reform adı altında başlattığı uygulamalarla eğitimi tamamen piyasaya açtı. Eğitim giderek sadece varlıklı ailelerin çocuklarının yararlanabileceği ayrıcalıklı bir kapitalist hizmete dönüştü.

Genel seçimlerden sonra kurulan hükümette Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla birlikte saldırılar yeni bir ivme kazandı. Yeni bakanımız Başbakanlık Müsteşarı iken başaramadığı “kamusal alan reformlarını” yapabilecek olanaklara sahip artık. O günlerde akıl hocalığını sayın müsteşarın yaptığı tüm memurları sözleşmeli statüye geçirme, esnek ve kuralsız çalıştırma planları yoğun tepkiler sonucu kursağında kalmıştı. Oysa aynı kişi bugün MEB’nin patronudur ve siyasal-sosyal koşuların da verdiği fırsatla haklarımızı daha da gasbedecek 652 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile ileri bir adım daha atmıştır.

Yıllardır eğitim alanında pratikte yaşanan özelleştirme, piyasalaştırma ve esnek çalışma olgularına KHK ile yasallık kazandırıldı. MEB’nin yeni teşkilat yasası ile çalışma kuralları esnek ve güvencesiz hale getirildi. Yeni yasanın 2/a maddesinde işin özünü görebiliyoruz. Görevlerinin “Küresel düzeyde rekabet gücüne sahip, ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatmak” olduğu açıkça belirtiliyor. MEB’nin güncellenmiş yeni görevi; ulusal çıkar ve değerlerden bağımsız, kapitalist-emperyalist sistemin küresel ihtiyaçlarına uygun eğitim-öğretim sistemi, kurumlar ve uygulayıcılar yetiştirmek olarak belirlendi. Ayrıca biliyorsunuz, cemaatlerin isteği ile yarıyıl tatillerinde öğrencilere dini geziler ve umre turları düzenlemek de MEB’nin görevlerinden artık.

AKLA İLK GELENLER

652 sayılı KHK ile de son yıllarda artan saldırı ve kuşatma ile eğitim emekçilerinin mağduriyetleri iyice arttı. Bugünkü eğitim ve öğretim tablosundan ilk akla gelenleri şöyle sıralayabiliriz:
· Okullarımızda 110 binden fazla ücretli öğretmen güvencesiz çalışıyor. 340 bin işsiz öğretmen kadrolu atama bekliyor. Bakan atanamayan öğretmenlere “Başka iş bulun” önerisinde bulunuyor. AKP, “performans”, ”yeterlilik” gibi uygulamalarla eğitimde esnek-güvencesiz çalışmayı egemen istihdam şekli haline getirmek istiyor.
· Yaygınlaşan statü farklılıkları ve esnek çalışma sonucu eğitimde eşit işe eşit ücretten söz etmek neredeyse imkansız. Aynı okulda yan yana iki sınıfta ders veren öğretmenlerden biri 2020 TL’ye çalışırken diğeri 740 TL’ye öğretmenlik yapabiliyor. Eğitim emekçileri arasındaki bu bölünme sendikal örgütlülüğe de yansıyor.
· Sendikal örgütlenmede AKP muhalifleri soruşturma geçirmekte, sürgün ve ceza almaktadır. “Muhbir müdür yardımcısı”, “muhbir öğretmen” yanı sıra  “muhbir veli” oluşturulmuş; veliler her fırsatta öğretmeni ihbar etmeye yönlendirilmiştir.  
· Bilimsel nitelikli eğitimin aksine eğitimi gericileştirecek uygulamalar sistemli bir şekilde yoğunlaştı: Ders kitaplarında yaratılış teorisi eksen alınmıştır, ayrıca tekçi zihniyete göre hazırlanmıştır. Birçok deneme sınavı kitapçığı AKP’ye yakınlığı ile bilinen Zambak Yayınevi’ne bastırılmıştır.
· Yönetici olmak isteyenlerde kariyer ya da liyakat gibi kriterler kaldırılarak siyasi kadrolaşma kolaylaştırılmıştır. Sözlü sınav sistemi ile AKP’li olmayanların önü her alanda kesilmiştir.
· Özel sektörden devlet memuru olmayanların da MEB’de yönetici olmasının yasal dayanakları oluşturuldu. Böylece piyasa ve şirket kurallarıyla, kâr-zarar hesaplarıyla yönetim dönemine geçildi.
· “Performans değerlendirmesi” adı altında öğretmenler evde de çalıştırılmaya başlanmış, velinin öğretmeni denetleyeceği uygulamalar getirilmiştir.
· Bütün öğrenciler, veliler mahrem bilgilerine kadar fişlenmiştir.
· “Çok tatil yaptıkları” yaygarası eşliğinde, öğretmenlerin, yaz tatillerini de kısaltacak ve yeni angaryalara zorlayacak yöntemler düşünülüyor.
· Okulların satılmasından 1+4+4+4’e kadar eğitimin özelleştirilmesi ve gericileştirilmesi adımları ve eskiden beri süre gelen daha bir sürü dert...

EĞİTİM SEN NE BEKLİYOR?

Çok açık olarak görülüyor ki AKP işçi ve emekçilere saldırıda sınır tanımıyor, hız kesmiyor. Siyasi iktidarın tercihi, yönelimi net. Sermaye iktidarı olarak hak ve özgürlük diye bir şey bırakmamakta kararlı. Esas sorun bu koşullarda biz ne yapacağız ve nasıl yapacağız. Aslında yürünecek yol belli. Mücadele etmeyene ekmek yok. Olağan koşullardaki gibi eylem biçimleriyle artık işi idare etmenin olanağı kalmadı.

Eğitim Sen Genel Merkezi yeniden yapılanma iddiası ile oluşturuldu ama ses seda çıkmıyor. Olan bitenin peşinden sürüklenmekten, basın açıklamalarıyla durum tespiti yapmaktan öte geçmiyor, geçemiyor. Sürecin ihtiyaçlarına uygun mücadele ve eylem kararları alamayarak yetersiz bir duruş sergiliyor. Eğitim Sen üyeleri de sendikalarının duruşunun bu kadar zayıf ve etkisiz kalışını anlamlandıramıyor.

Eğitim iş kolunda çalışanlar huzursuz ve güvensiz. Gezdiğimiz okullardaki üyelerimiz olsun, diğer emekçiler olsun 21 Aralıkın devamını getirecek, 4688 sayılı Yasa’yı püskürtecek kararlar bekliyor. Ama Eğitim Sen’in meclis ve yürütmesinin belirsiz tutumu tabandaki kaygıları besliyor, umutsuzluğu artırıyor.

Bizler her dönem olduğu gibi sendikalarımızı ve hareketi tehdit eden tasfiyeci eğilimlere karşın mücadeleyi sürdüreceğiz. Asli görevimiz olarak örgütsüzleri örgütlemeye, emekçileri mücadeleye çağırmaya ısrarla devam edeceğiz. Ama genel merkezimize de sormak istiyoruz. Geçmişi, 4 Martı, sahte sendika yasasını nasıl geri çektirdiğimizi unuttunuz mu? Neyi bekliyorsunuz? Şimdi değilse, ne zaman?

*Eğitim Sen İstanbul 3 No'lu Şube Eğitim Sekreteri

Evrensel'i Takip Et