6 Nisan 2008 00:00

10 çocuğundan 7'si öldü hâlâ mücadele ediyor Sakine Ana...

Elif Görgü

"“Bir tek bunlar kaldı, bu kağıt parçaları kaldı dertleştiğim"…”
Kalan tek oğlunun evinde, torunlarıyla paylaştığı küçük odasının duvarında artık sadece birer fotoğraftan ibaret çocuklarıyla konuşuyor Sakine Arat. Cemal ile Tacettin’e sesleniyor önce, "“Niye öldünüz?"” diye. Sonra Murat'’a bakıyor, "“Hadi ağabeylerin öldü sen niye beni yalnız bırakıp gittin?"” diyor. Hemen yanında Servet var, “"Hadi onlar mücadele ettiler öyle öldüler, sen niye trafik kazasında öldün?"” derken artık sesi kısılıyor üzüntüden. Gözyaşları mı? Hayır, gözleri buğulanıyor ama yaş akmıyor, akamıyor 73 yılın derin izlerini taşıyan yanaklarına Sakine Arat'’ın. Çünkü o 12 Eylül zindanlarında işkenceyle genç bedeni çürütülen Cemal'’e söz vermişti ölüm orucunun son günlerinde. "“Ağlamayacağım"” demişti. Sözünü tuttu. Kendisi dayandı, göz bebekleri dayanamadı. Sağ gözü görmüyor artık. Sol gözünün de damarları tıkanmış. "“Bilmiyordum, meğerse ağlamak göz sağlığı için gerekliymiş"” diyor.

Kütahya’nın ‘"kuyruklu Kürtleri’"
Sakine Arat, babasının sürgün yeri Kütahya'’da 1934 yılında doğar. “"Çocuktum bir şey bilmiyordum memleketimiz bura sanıyordum. Tek bildiğim biz oranın adamı değildik, evin içinde Kürtçe dışarıda Türkçe konuşuluyordu”" diye anlatıyor o yılları. Türkiye'’de Kürt olmanın ne demek olduğunu, tek kelime Türkçe bilmeyen anneannesi ile sokakta dolaştığında kendilerine "“kuyruklu Kürt"” diyerek taş atan yaşıtlarından öğrenir.
Okulda çok başarılıdır. Hatta kızlar arasında birincidir. Ama çok istemesine rağmen okuyamaz. Beşinci sınıfa geçtiğinde Demokrat Parti iktidara gelir ve af çıkar. Cezaevleri boşalır, sürgünler sılaya geri döner. O zaman öğrenir ki Arat, memleketi Diyarbakır'’dır.
Ancak bıraktıkları gibi değildir. Hükümet babasının iki köyünü satmıştır, geçinmek zordur.
18 yaşında kendisinden çok yaşlı biriyle evlendirilir. Hani'’ye bir ağa ailesine gelin gider: “"Şehirde büyüyenin köyde yaşaması zor oluyor. Evlendiğim zaman bütün köy işlerini yapmak mecburiyeti oldu, yaptım da hepsini.”"

10 çocuğu vardı 7'’si öldü…
10 çocuğu olur Sakine Anne'nin. Biri üç aylık, biri bir buçuk yaşında ölür önce. Geriye 5 oğlan 3 kız kalır. Çocuklarını okutabilmek için kocasını da zorlayarak Diyarbakır'’a taşınır. Ağa olmaktan başka bir şey bilmeyen eşi çalışmaz, kumar oynar. Sakine Arat, 8 çocuğuna dikiş dikerek, iğne yaparak bakar, onları okutur. Bu da yetmez, kocasının kahve, sigara parasını da çıkartır emektar elleri. Cemal, Ankara'’da üniversiteyi kazanır. Ancak 70'’li yıllardır, “"Caddelerde öğrenciler panzerlerle eziliyorlardı"” diyerek göndermez. Ertesi yıl açık öğretimi kazanıp Zirai Donatım'’da memur olur.

Babası oğlunu ihbar etti
Çocukları da anneleri gibi mücadelecidir ancak baba değildir. Baba Arat, aranan oğlu Cemal’i ihbar eder. Cemal, 12 Eylül'’ün en karanlık zindanına, Diyarbakır Cezaevi'’ne konur. Vahşi işkencelere karşı arkadaşlarıyla başladığı ölüm orucunda yaşamını yitirir. Tacettin de tutuklanmıştır. Serbest kaldıktan sonra o da “kırsala gider”. Ardından küçük Murat ağabeylerinin yaşadıklarına dayanamaz ve o da dağa çıkar. İkisi de yaşamını yitirir: “"Gençlerimiz sokaklarda kurşunlandı, cezaevlerinde işkenceler gördü 12 Eylül'’de. Öyle bir darbe geldi ki insanlar artık sokakta yürüyemiyorlardı, hastalarını hastaneye götüremiyorlardı. 1984'’te ölüm orucuna girdikleri zaman 48 gün oğlumu (Cemal) göremedim. Sonra askeri hastanesine gittiğim zaman 11 yatak vardı. Saçı sakalı birbirine karışmıştı oğlumun. Oğlumu tanıyamadım, o hale gelmiş ki... Vücutları erimiş bitmiş, kemikten başka hiçbir şey yoktu. Sadece o kuru kafa kalmış. İki göz kapıda, birisi gelsin de bizimle görüşsün diye bakıyorlar. Cemal’'in kulakları artık duymuyordu, gözleri hiç görmüyordu. Dedi ‘'Anne sen misin, keşke yüzünü görebileydim'’. Öyle bir acı gülüş güldü ki ömrümün sonuna kadar onu unutamam."”

"‘Görevimi yarım bıraktım oğlumun cenazesine gittim’"
Bu arada Sakine Arat, Cemal'’e söz verdiği için, Ankara'’ya önce Meclis kapısına, sonra da ANAP genel merkezinde Turgut Özal'’ın kapısına dayanır. Özal'’ı saatlerce odasına hapsederler, başbakan korkudan dışarı çıkamaz.
Tam darbenin komutanı Kenan Evren ile görüşecekleri o tarihi gün ise Cemal'’in ölüm haberini alıp, oğlunu gömebilmek için memleketine döner. "“Hayatımdaki en büyük pişmanlığımdır bu. Eğer ben görevimi bırakıp köye dönmeseydim, Kenan Evren'’le görüşebilseydim, belki olaylar değişirdi”" diye hâlâ kendini suçluyor Sakine Arat.

"Semra'’yı öldürmesinler diye verdim"
Ancak bir de Semra vardır. Sakine Arat'’ın kızlarından Semra'’yı babası zorla kardeşinin oğluna verir. 10 yaşında isterler Semra'’yı. Annesi 3-4 yıl dayanır bu baskıya. Ancak Semra 14 yaşındayken artık tehditlere dayanamayıp kızını amcasının oğluyla evlendirir: "“Semra ortaokula başlamıştı artık. Amcası geldi ‘'ya verirsin, ya ben oğlumu başkasıyla evlendiririm ama senin kızını da okul kapısında öldürürüm'’ dedi. İkisi cezaevinde bunu da öldürürler diye, ana yüreği, boyun eğmek zorunda kaldım. 14 yaşında götürdüler. Aradan bir sene geçti hamile olduğunu öğrendim.”"
Ölmesin diye zorla gelin ettiği kızının 17 yaşında cesedini alır geri. Kayıtlara intihar olarak geçer ama kimse inanmaz. Semra'’nın küçük kızı Zelal'’i ise babası almayı reddeder. Sakine Arat, torununu da kendi nüfusuna geçirir: "“Öldürmesinler diye işkenceye verdim, o niye öldü? Okul kapısında öldürmesinler diye verdim niye öldü?”"

Hâlâ mücadele ediyor
73 yıla Kürt ve kadın olmaktan, hak istemekten dolayı yaşanabilecek tüm zulmü ve bu zulme karşı mücadeleyi de sığdırmayı başarabilmiş bu dünya güzeli insanın zihni hâlâ berrak.
"“Ben batıda doğduğum, oranın rahatlığını gördüğüm için, bu memleketi gördüğüm zaman benim içim sızlıyordu. Neden diye... Kürtler olarak bizim çektiklerimizi kimse çekmedi. Başbakan Erdoğan İslam dinini kullanarak başa geldi, halkımızı aldattı. Bizim oylarımızla başa geçti, şimdi operasyonları düzenlemiş, bizim çocuklarımız ölüyor. Gençlerimizi tutuklayıp içeri attırıyorlar. Bu kadar millete eziyet çektiriyorsa demek ki onda da iman kalmamış”" diyen Sakine Arat, Sakine Ana, hâl⠓"benim evim burası"” dediği DTP il örgütüne gidiyor sık sık. Küsleri barıştırıyor, danışana öğüt veriyor, destek oluyor.
Halbuki kriz geçirmiş kalbi yorgun. Kalp kapakçıklarının çalışmadığını söylemiş doktor. İstanbul'’a gidip tedavi olması gerekiyor.
Yine de bir isteği var ki, bunca yaşadıklarına rağmen iradesi karşısında söylenecek hiçbir şey kalmıyor: “"Kürt çocuklarının öldüğü kadar bir o kadar da suçsuz günahsız asker ölüyor. Eğer gücüm olaydı, param olaydı, il il gezip Türk analarına seslenecektim. Kürtlerin suçu nedir, günahı nedir? Ben bu Türk analarına bunları anlatmak isterdim. Türk Kürt'ün kardeşidir. Yan yana yaşadığımız zaman beraber yaşayabiliyorsak, bu işkence, bu kötülük niye? Bu kadar insanların ölmesine ne gerek vardı..."…

Evrensel'i Takip Et