25 Mart 2008 00:00

Şimdi ıslık zamanı


Tamamen insanın çıkardığı, solist sesine doğal olarak çok yakın ama ses telleri kullanılmadan direkt diyaframı kullanıp ağızda bir açı oluşturularak çıkarılan özel bir ses. Islıktan bahsediyoruz. Çok özel ve tarihin ilk enstrümanı olan ‘ıslık’ özgürlüğün bir başka sesidir. Özgür ve tek başına, hiçbir disiplin olmadan kendi gitmek ister yoluna. Enstrümanlarla disiplin altına alınmaya çalışıldığında strese girer. Bunu müzik disiplinleri içerisinde, bilinen notaları izleyerek, detone olmadan, bir başka enstrüman gibi yorumlamak özelliği çok zordur. Hele bunu baştan sona bir albüme döşemek daha da zor olsa gerek... Cesaret gerektirir. İşte Efkan Şeşen bu cesaret gerektiren çalışmaya kendi mütevazı stüdyosunda imza attı. Ve “Renkler ve Islıklar” adıyla tamamen kendine özgü bir zeminde, müzikseverlerin beğenisine sundu.
Bu ıslığın hikayesi ise cezaevi yıllarına dayanıyor. Kitabın, kalemin, gazetenin, herhangi bir enstrümanın yasak olduğu, sadece “F” tipi bir yalnızlığın olmadığı o yıllarda Efkan Şeşen’in ıslığı günden güne güçlenir ve akordu hiç bozulmayacak, güçlü bir enstrümana dönüşür. Bu enstrüman Metris ve Sağmalcılar cezaevlerinde radyo, televizyon yasaklarının kesintisiz olduğu dönemlerde radyo görevini üstlenir. Havalandırmalarda saatleri bulan konserler, diğer koğuşlardan gelen istekler ve gittikçe geliştirdiği ıslık çalma tekniği, 20 yılı aşkın müzik hayatında biriktirdikleriyle harmanlanınca ortaya Renkler ve Islıklar çıkar. Şeşen böylece son albümünde farklı ülkelerden halk ezgilerine, bu sefer o güçlü sesiyle değil nefesiyle, ıslığıyla dokunur.
Sohbetimiz, Şeşen’in “Islık benim kadim dostum. O beni hiç bırakmadı, ben de onu. Hiç enstrüman yokken bile o hep bir şeyleri taşıdı. Ve ben, ona o kadar çok borçluydum ki, borcumu ödemem gerekirdi” sözleriyle başlıyor.
Borcunu ödediğini düşündüğü ıslığı Şeşen’i bu albüm sayesinde yeni insanlarla, yeni kulaklarla tanıştırıp, sınırların ötesine götürmüş. Ve yine borcunu ödemesine izin vermemiş.
İfadede tekrarlara girdiğimiz bir süreç yaşadığımızı düşünen Şeşen, susup sözü ıslığına vermiş. Renkler ve Islıklar’ın etnik bir çalışma olmadığını ifade ediyor Şeşen: “Dünya halklarının ve dünya kültürlerinin birbirlerine bağlılığını, ruhunu da hissettirerek, onların zenginliğine, ıslıkla tek tek konarak bir köprü oluşturmaya çalıştım. Bu ezgileri, ırkçılığa, ayrımcılığa, bazı insanları üstün kılan bütün olumsuz yaklaşımlara karşı, dipte böyle bir sorun olmadığının; halkların kardeş, insanların eşit olduğunun; halkların ezgilerinin, türkülerinin komşu dillerde de söylendiğinin anımsatıcısı olsun diye çaldım. Milliyetçilik, şovenizm, emperyalizmin saldırganlığı karşısında gerileyen bir dünyada yaşasak da, ıslığımı coşkulu çaldım. Ve coşkuyla da bu albümü noktalamak isterdim. İtalyan halk ezgisi ‘Bella Ciao’ albümün son ezgisi olsun isterdim. Ama ‘Dünyanın Gözyaşları’ adlı final bestemle, beni ikna eden başka bir gerçeği öne çıkarmak zorunda kaldım.”
Efkan Şeşen albümde ıslığının hünerini göstermek için ve bu kültürün biraz da bizim olduğundan yola çıkıp, iki tane klasik müzik eserini de yorumlamış. Şeşen bu albümde yer almayan, Anadolu’da bulunan başka kültürlerin, dinsel, yöresel, bölgesel, ritimsel tınılarına, zenginliklerine de ıslığıyla eşlik edeceğini belirterek çalışmanın devamının geleceğinin müjdesini de veriyor.
Albümün altyapılarının bu kadar titiz olmasında, kulağı yormamasında Sinan Güngör’ün büyük katkısı var. Bu albüm, Efkan Şeşen’i tanımayan müzikseverlerde, Şeşen’in diğer üretimlerine de merak uyandıracak kuşkusuz. Arap halk ezgisi “Bintiş Şelebiya”dan, Dersim Alevi-Zaza halk ezgisi Elgajiye’ye, Azeri halk ezgisi Allam Allam’dan, Ermeni halk ezgisi Sari Gelin’e, Brahms’ın Macar Dansı’ndan, Gabriel Faure’un Pavane’sine klasik ve anonim ezgileri, ıslığının geniş koordinatlarına oturtuyor. Bu geniş koordinatın sınırları, Gürcü, Rus, Kuzey İrlanda, Bulgar, Türk, Kürt, Latin, Laz-Gürcü, Kürt, Yunan-Roman, Kıbrıs, İtalyan halk ezgilerini de kapsıyor. Albümde yorumladığı Dillirga (Kıbrıs halk ezgisi), birileri tarafından uyduruk belgelerle sahiplenilerek, cep telefonu müziği piyasasında hatırı sayılır bir paya da sahip olmuş çoktan.
Şeşen’in ıslığı, Doğu müziğinin iç burkan taksimlerinden yola çıkıp, klasik ezgilerin çok sesli dünyasında dinlenerek yoluna devam ediyor. Ve bu ıslık 3 oktavlık gücüyle, çıkılan yolculuğu daha çekici, daha hayret verici kılıyor. Özellikle ‘Yara Mina Bedewe’ adlı Kürt ezgisinin girişindeki performansı ve ‘Dillirga’daki senkopları, Şeşen’in ıslığının melodilere ne kadar sağlam bastığının kanıtı. Aslında ıslıkta detone olmamak şan sesinden çok daha zordur. Islığıyla melodilere bu denli sağlam basışının ve taksimlerde gösterdiği usta bir keman veya klarnet kıvraklığının üzerine, bu sağlam dostluğun vereceği bir ıslık konseri müzikseverleri şaşırtmasın.
Şeşen, albümünün repertuvarını öyle ustaca belirlemiş ki albüm, uğrayacağı coğrafyalarda mutlaka hatırı sayılır bir ilgiyle karşılanacak. Ve medya, sanırız bu albümün müziklerini sıkça kullanacak; belgesellerinde, haber programlarında, dizilerinde... Ve yine öyle görünüyor ki Efkan Şeşen’i ve kadim dostu ıslığını, sınırlar ötesinde, turneler, konserler, festivaller bekliyor. Efkan Şeşen, halkların kardeşliğinin bolca ıslıklandığı bugünlerde, halkların kardeşliğine ıslık tutuyor. Güzel ve umutlu... (İstanbul/EVRENSEL)
Nihat İlbeyoğlu

Evrensel'i Takip Et