16 Mart 2008 00:00

semaver’le bir şeyleri değiştirmeye başladığımızı hissettik


serkan keskin
Serkan Keskin, 1978 İzmit doğumlu bir oyuncu. 1997 yılında Işıl Kasapoğlu’nun genel sanat yönetmenliğinde İzmit Şehir Tiyatrosu kurulunca izlediği bir oyundan etkilenerek ‘Ben oyuncu olacağım’ demiş ve o günden bu yana sahnelerde. Semaver Kumpanya’da çeşitli oyunlarda sahneye çıkan Keskin, televizyon dizilerinin yanı sıra yakında gösterime girmesi beklenen “Sonbahar Ağıtı” filminde de rol aldı. Keskin’le tiyatroyu, sinemayı, oyunculuğu ve tabii Semaver Kumpanya’yı konuştuk.

Tiyatroya ilginiz nasıl başladı?
Aklımda oyunculuk hiç yoktu. İzlediğim bir oyundan çok etkilenmiştim. İzmit’te ilk defa ödenekli bir tiyatro kuruluyor, sabit bir kadrosu var ve ilk oyunları hiç beklemediğim bir şekilde 6 saatlik çok iyi bir Hamlet. Hamlet’i izlediğim gün ‘Ben oyuncu olacağım’ dedim. Ondan sonra İzmit Şehir Tiyatrosu’nda tiyatro kursları kuruldu. O kurslara başladım. Kurslardan oyunlara geçtim. Oyunlardan sonra okul... Derken Semaver Kumpanya’da buldum kendimi. Ama ilk başlangıç, yani oyunculuğa karar verme nedenim İzmit Şehir Tiyatrosu’nda izlediğim 6 saatlik Hamlet’tir.

Semaver Kumpanya sizin için ne ifade ediyor? Kendi gözünüzden kurulma aşamasını anlatabilir misiniz?
Işıl Kasapoğlu bizim bölüm başkanımızdı Akademi İstanbul’da. Mezun olacağımız yıl Işıl Hoca “Kocamustafapaşa’da bir tiyatro binası aldım, aranızda gelmek isteyen varsa kapıları açık” dedi. Tabii biz bunu duyar duymaz oradan dört beş arkadaş, hem okul hem burası çalışmaya başladık...
O oluşum süreci çok heyecanlıydı. Şu anlamda çok heyecanlıydı; çünkü ilk defa olacak bir sistemdi bu. Çünkü bir şahıs bir tiyatro kuruyor ve hiçbir şekilde kadro sistemi olmadan, bir ödenek sistemi olmadan, bir eleme sistemi olmadan gençleri çağırıyor. Herkesi buraya davet ediyor. O dönem biz burayı hazırlarken buraya bir sürü tiyatro mezunu insanın geleceğini biliyorduk. O anlamda gerçekten beklediğimiz gibi oldu. Biz burayı yaptığımızda 100 kişiye yakın insan geldi, Türkiye’nin belli konservatuvarlarından, belli tiyatrolarından, her şehrinden. Ve 100 kişilik bir grupla çalışmaya başladık.
Nitekim altıncı yılımızın içindeyiz ve haftanın dört günü, beş günü farklı yerlerde oyun oynayan bir tiyatro haline geldik. Tabii o yüz kişi içinden bir sürü insan gitti, bir sürü insan geri geldi. Burası hiçbir şekilde hiçbir yerden sponsorluk almayıp kendi halinde buraya gelebilmiş bir tiyatrodur. Tabii ki onun için de yaşanan bir sürü hikaye var, duygusallıklar var, zorluklar var. Ama şu an geldiği durum bizi çok daha fazla bağladı buraya. Çünkü bir şeyleri değiştirmeye başladığımızı hissettik ve gördük. Bu bize başka bir motivasyon verdi ve şu anda yolumuzdan devam etmek üzere çalışıyoruz.

Açılışı hangi oyunla yaptınız?
On İkinci Gece açılış oyunumuzdu. Ondan sonra Kuşlar Meclisi girdi. On İkinci Gece beş sene devam etti.

Sizle ilgili basından ve internetten bir tarama yaptığımızda daha çok Hırsız-Polis dizisindeki Bünyamin rolüyle karşılaşıyoruz. Ama tiyatroda daha büyük ve daha önemli rollerde izledik sizi. Dizideki rolle hatırlanmak rahatsız ediyor mu?
Benim mesleğim oyunculuk, tiyatro, tiyatro oyunculuğu. Bunu meslek olarak kabul ettiğim için rahatsız olmuyorum. Çok farklı seyirciler. Hırsız-Polis’teki Bünyamin’i bilen insanla, tiyatroda Serkan’ı bilen insan farklı. Tabii ki Bünyamin’i bilen insana da tiyatroyu göstermek gibi bir niyetimiz var.
Aslına bakarsan benim için oyunculuk tek bir meslek. Sinema oyunculuğu, dizi oyunculuğu, tiyatro oyunculuğu diye farklı bir şey olduğunu asla düşünmüyorum.

Sinemanın sizi çeken yönü, üretilen şeyin daha büyük kitlelerle paylaşılıyor olması mı?
Gördüğünüz, hoşunuza giden ve içinde olmak istediğiniz bir senaryoysa, fazla kitlelere hitap etmesi durumu değil, yazan senaristin çok iyi bir şey yazması, yönetmenin çok iyi bir şey çekeceğine emin olmak önemli. Biri yazmış, biri çekiyor ve biri oynuyor. Sinema başlı başına bir sanat dalı olduğu için onu çok seviyorum. O anlamda tiyatroyla mukayese etmek mümkün değil. Çünkü o başka bir görselliğe, başka bir güzelliğe sahip. Yani sinemayı sevmemin nedeni büyük kitlelere hitap etmesi değil.

‘Sonbahar Ağıtı’ adlı yeni bir sinema filminde oynadınız. Film henüz gösterime girmedi. Ondan bahseder misiniz?
Film Özcan Alper’in yıllar önce kendi yazdığı ve yıllar içinde geliştirdiği bir film. Özcan Alper genç bir arkadaşımız, bizle yaşıt bir arkadaşımız. Bu Özcan’ın ilk uzun metrajlı filmi bu arada. Bir Karadeniz hikayesi... Özcan kendisi de Karadenizlidir. Film, Yusuf diye bir karakterin düşünce suçundan içeri girip yıllar sonra amansız bir hastalığa yakalandıktan sonra dışarı çıkması üzerine. Köyüne geri dönüyor ve köyündeki eski arkadaşlarıyla, aşık olduğu insanla ve annesiyle öleceğini bilerek ama onlara bir şey söylemeden yaşadıkları... Çok da fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çok büyük bir gişesi olsun diye yapılan bir film değil bu. Karadeniz’de çektiğimiz için çok iyi görselleri olan bir film. Karadeniz’i çok iyi bilmeğimizi düşünmüyorum. Karadeniz’i daha farklı, daha derinden, daha içeriden anlatan bir film olduğunu düşünüyorum.

Çekimleri nerede yaptınız?
Çekimleri Çamlıhemşin ve Hopa’da yaptık.

Sahnede sizi izlerken çok fazla sahne sempatiniz olduğunu düşünüyor insan. Bu sizin sahnede eğleniyor olmanızla alakalı bir şey mi?
Sanıyorum şöyle bir şey. Her oyuncu her oyununda çok iyi oynayacak diye bir şeye ben çok fazla inanmıyorum. Bazı oyunlar vardır, bir şey vardır, bir dönemdir, bir yerinden yakalayamamıştır oyuncu ve onu çıkaramayabilir. Ama içine girip çok keyif aldığın bir oyunsa... Şöyle bir şey vardır hani, sahnesi olduğu zaman oynamak gibi. Hayır, oyuna başladığın zaman, artık o oyun bitene kadar, arkadan geçiyorsan da artık o oyunun içindesindir ve o oyunun bir elemanısındır. O oynadığın karaktersindir, o senin içindedir. Bu sanırım dediğin gibi, yaptığın işe inanmak ve eğlenmekle alakalı bir şey. Tamamen samimiyetle ve inanmakla alakalı olduğunu söyleyebilirim.

Kısa filmlerde de rol alıyorsunuz. Bu teklifler nasıl geliyor size? Ve hoşlanıyor musunuz kısa filmlerde oynamaktan?
Semaver Kumpanya’yı izlemeye gelen sinema okuyan bir arkadaşımızın tiyatro izliyor olması ve bir film yapacağı zaman gidip tiyatro oyunlarından cast bakması bence çok güzel bir şey. Tabii ki ben sonuna kadar destekliyorum. Sevdiğim bir şeyse ben sonuna kadar varım. Para karşılığı yapılan işler değildir bunlar. Tamamen keyif ve ekip işi olduğunu düşünüyorum. Bu bahsettiğimiz filmler, 4-5 sene önce Semaver’in daha ilk yıllarında çektiğimiz filmler. Arkadaşımız gelmiş burada oyun izlemiş ve filmdeki adama yakın bulmuş ve oyundan sonra gelip tebrik ediyor; “Böyle bir projem var” diyor. “Sen okuyorsun, tamam sevdim, görüşelim” diyorsun. Oradan bir şey çıkıyor. İnandığım ve güvendiğim insanların yanında olmaya çalışıyorum. Sadece oyuncu olarak değil, Serkan olarak da bu tür arkadaşların yanında olmalıyım diyorum ve hoşuma da gidiyor.

Kafanızda yeni projeler var mı, yoksa yeni tekliflerin gelmesini mi bekliyorsunuz?
Benim derdim tamamen Semaver. Önümüzdeki yıl birkaç bir şey daha yapalım, daha ileri gidelim, daha çoğalalım... Hiçbir şekilde bir tık alta düşmeden hep yükseğe ve hep ileri doğru gitmesi benim en temel derdim. Sanırım buradaki bütün arkadaşların da derdi bu. Herkes gerçekten çok çalışıyor.

Semaver Kumpanya bir yandan da okul gibi çalışıyor. Siz de hocalık yapıyor musunuz?
Kurslarımız var. Beş altı yıldır değişe değişe gittik. Ben iki sene yaptım eğitmenlik, sonra bıraktım. Şu an mesela ben hocalardan biri değilim. Ama yine de birbirimizle paslaşıyoruz. Amacımız burada konservatuvara adam yetiştirmek değil. Tiyatrocu yapacağız diye bir iddiamız yok. En başından da bunu koyuyoruz. Onlar tamamen tiyatro eğitimi gibi geldikleri için, bir yerde ritim, bir hafta dans, resim oluyor, Yavuz Pekman gelip onlarla tiyatro tarihi veya yazarlık üzerine çalışıyor, belli arkadaşlarımız gelip sadece sohbet ediyor... Bu şekilde gidiyor ve tabii ki o grubun içinde bunu benimseyen ve burada olmak isteyen insanlar, buraya daha farklı mesai harcıyor. İleriki süreçte eğer her şey yolunda giderse bize katılıyor. İlk başta bir oyun çalışılırken teknik olarak yardım ediyor. Süreç devam ettikçe aramıza giriyor. Ve iyi bir oyunda “Hadi abi artık gel, sekn de bir şeye başla” diyebiliyoruz. Yani sistem bu...
Mehmet Öner

Evrensel'i Takip Et