Sermayenin kaleminden habere bakmak
“Eğer dikkatli olmazsanız medya sizin iyi insanlardan nefret etmenizi, kötü insanları ise sevmenizi sağlar”Malcolm X* yukarıdaki sözü söylediğinde, siyahlar Amerikan toplumunda yüzyıllardır süren köleliklerine karşı mücadele ediyorlardı. Yukarıdaki sözün tam olarak neden söylendiğini bilemeyiz ama medyanı
Malcolm X* yukarıdaki sözü söylediğinde, siyahlar Amerikan toplumunda yüzyıllardır süren köleliklerine karşı mücadele ediyorlardı. Yukarıdaki sözün tam olarak neden söylendiğini bilemeyiz ama medyanın 4. güç olduğu tezi öyle çok yeni bir tez değil ve uzun zamandır konuşuluyor. Bir ülkeyi yönetmek için egemenler medyaya ihtiyaç duyuyor.
İletişim fakültesindeki birçok derste gençlere haber üretim süreci, doğrunun yeniden üretimi gibi dersler anlatılır. Bu derslerde iletişim öğrencileri haber denilen şeyin aslında çok basit olmadığını ve bir haberin yazılırken birçok aşamadan geçtiğini öğrenirler. İşte bu süreçlerden biri de haberi oluşturan olay ve unsurların sıralanışı, neden-sonuç ilişkisi ve haberin sunuluşudur. Kapitalizm ve ideolojisi uzun yıllardır halkı kendi politikalarına yedeklemek için bin bir senaryo ve yalan söyler. Az biraz namuslu olan kime sorarsanız sorun, size burjuva politikası hakkında söyleyeceği tek şey vaatler ve tutulmayan sözlerdir. İşte aynı burjuvazi tüm dünyada halkı kendi politikalarına ve vaatlerine yedeklemek için neredeyse kendi ile yaşıt bir aracı; medyayı kullanıyor.
Burjuvazi ve onun medyası olayları halka sunmada ve haberin yeniden üretiminde o kadar ustalaşmıştır ki artık medyada çalışan birçok gazeteci bile -bu sadece Türkiye değil bütün dünya basını için geçerli- yazdığı haberlerin ideolojik yanını göremez duruma gelir. Örneğin, artık bir gazeteci için alışıldık bir durumdur; Kitlesel olsun ya da olmasın bir hak arama eyleminin haberini yaparken haberin sonuna “Kitle daha sonra olaysız dağıldı.” notunu düşmek. Ya da aşırı kar yağışlı günleri geride bıraktığımızda Milliyet’in bir haberini ele alalım; haberde meteoroloji uzmanlarının görüşlerinden, belediyenin açıklamalarına kadar her şey var. Arada da soğuktan bir kişinin yaşamını yitirdiğini söylüyor haber ama sadece bu kadar. Öyle soğuk bir havada bir insanın neden dışarıda kaldığını daha doğrusu neden dışarıda kalmak zorunda kaldığına dair hiçbir şey yok. Çünkü haberi bu şekilde vermek kapitalizmin yoksullaştırıcı politikalarına değinmek olur ve sevgili burjuvazimizin bundan bahsedilmesini pek tercih etmeyeceği hepimizin malumu.
Basın ve gazeteciliğin temel ilkelerinden biri devlete ve baskılarına karşı bağımsız olmasıdır. Bu herkesin kabul edeceği bir olgu. Sonuçta halkın doğru haber alma hakkı var ve her zaman devletin yaptıkları ve halkın çıkarları uyuşmayabilir. Bu durumda basın devletin baskısı altında olmadan halka gerçeği ulaştırmalıdır. İletişim öğrencilerine yukarıda öğretilen ilke doğru olmakla beraber bazı şeyleri gizleyen bir yapıya sahip. Yani özgür basının önündeki tek engel devlet mi? Peki sermayeye ne demeli? İçinde yaşadığımız dünyada her şey para ve sermayenin çıkarlarına göre belirlenmeye çalışılıyor ve o sermaye bugün basının, basılı gazeteler ve televizyonların yüzde 95’ine sahip durumda. Örneğin büyük iş adamı Ali Ağaoğlu. Bildiğiniz gibi kendisi kısa bir süre öncesine kadar çok tanınmazdı. Fakat bir süre önce kendisini başarılı bir reklam yönetimiyle birlikte hayatımızın içinde bulduk. İşte bu büyük iş adamının işçileri o dev gibi binaları yaparken adeta ilkel zamanlardaki köleler gibi etrafı tellerle örülü ve yaşam alanı yok denebilecek kadar az yerlerde kalmaya mecbur bırakıldılar.* Herkesi ev sahibi yapan büyük iş adamı, kendisi için çalışan işçilere insanca yaşayacak bir alanı bile çok gördü. Peki bunlar hiç burjuva basında yer aldı mı? Hayır! Çünkü burjuva basının da çıkarları var. Gazetelerin asıl kazancı reklam gelirlerinden elde edilirken ve Ali Ağaoğlu bütün gazetelere sayfalarca reklam verirken böyle bir haberin o sayfalarda yer alması doğru olmaz. İşte yukarıda bahsedilen ilkenin eksik yanı da bu. Bugün basın özgürlüğünün önündeki tek engel devlet değil. Sermaye de basının halka doğru haber ulaştırılmasının önündeki engellerden biri. Aslına bakılırsa bugün devletin sermaye sınıfının çıkarlarını gözettiği göz önünde tutulursa en büyük engel. Fakat devletin, sermayenin engellemelerine karşı, bütün o burjuva medyada dönen ideolojik bilinç üretimine karşı bugün hâlâ halkı için yazanlar, haber yapanlar ve halka doğru haber ulaştıranlar da var. Ama AKP iktidarı sağ olsun ki bugün sayıları bir hayli azalmış durumda. Bunun nasıl olduğunu görmek isteyen olursa başta Ahmet Şık ve Nedim Şener olmak üzere tutuklu bulunan 100’den fazla gazeteci için hazırlanan iddianamelere bakabilir.
Hükümet uzun zamandır gazeteler üzerinde baskı kurmuş durumda. Bunu yaparken de daha önce bahsettiğimiz ideolojik ve sermaye açısından kendine yakın olan gazetelerden bir hayli yardım alır durumda. Başbakan geçtiğimiz günlerde Zaman gazetesinin kuruluşunun 25. yılı için verilen toplantıda yaptığı konuşmada tutuklu gazetecileri polis katili, tacizci ve hırsız ilan etti. Bir başbakanın bunu, gazetelerden birinin yıldönümünde söylemesini bir yana bırakalım ama buna dair hiç kanıt var mı acaba? Ya da Başbakan o çok değer verdiği “yargı ve yürütmenin bağımsızlığını” bir yana bırakıp tutuklu gazetecilerin davalarına kendini savcı olarak mı atadı? Başbakanın bu gibi iddiaları öne sürerken hiç düşünmemesinin nedeni basit aslında. Bu iddialar normalde her gazetenin manşeti olabilecek iddialar. Ama konuşmadan sonraki gün burjuva medyada kaç kişi bu iddiaların doğruluğunu sorguladı acaba? Belki de bir elin parmaklarını geçmez. Çünkü hükümet ve sermaye bugün basını bazen ideolojik yakınlık, bazen de maddi çıkarlar ile susturmayı başarmış durumda. Hem sermayenin hem de devletin politikalarına karşı gelenler ise hapis ile terbiye edilmeye çalışılıyor. Ahmet Şık’ın, cemaatin polis içindeki örgütlenmesini yazarken, Nedim Şener’in Hrant Dink suikastinde sadece Ergenekon’un değil hükümetin de suçu olduğunu söylerken, Kürt basınının Uludere Katliamı’nda hükümetin bizzat parmağı olduğunu ortaya koyarken içeri alınmaları tesadüf olmasa gerek. Sınır tanımayan gazeteciler örgütü Türkiye’yi basın özgürlüğünde 148. sıraya kadar geriletti ve maalesef bu değerlendirmede 158 ülke var.* Ülkede basın özgürlüğü her geçen gün biraz daha geriliyor. Buna karşı ise hem hâlâ namusunu ve onurunu koruyan gazeteciler hem de halk doğru haber alma hakkı ve basın özgürlüğü için hem burjuva medyaya, hem devlete hem de sermayeye karşı mücadele etmeli. Bunun için ise sermaye egemenliğinde olmayan gazeteler her zaman yanlarında olacaktır.
1- Amerika’daki siyah hareketinin liderlerinden. Ünlü “bir hayalim var” konuşmasının sahibi 1965 yılında öldürüldü.
2- http://www.evrensel.net/v2/haber.php?haber_id=76350
3- http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/135709-basin-ozgurlugunde-148-sira