9 Şubat 2012 12:08

İçimizdeki öteki çocuklar

Zelal Gonca Duman

Kaçımız soğukta üşüyen, kendisini koruyamayacak kadar aciz olan bir çocuğu evine konuk etti? Sağınızdan solunuzdan akıp giden kalabalığa, geçip giden zamana aldırmadan, baş döndürücü soğukları geçici yaşarken sizler, iliklerine kadar gecelerde hissetmek zorunda olan içimizdeki öteki çocukları kimler hatırladı?

Bugün tam 70 bin kişi sokakta donarak ölme tehlikesiyle karşı karşıya.

Tam 70 bin kişi köşe başlarında, köprü altlarında, parklarda, bahçelerde, yaka paça atılmazlarsa bankamatiklerde, çöp kutularının kenarlarında gözlerimize görünmüyor, yüreklerimize dokunmuyor.

Onlar hırsız değil. Çalınan, esirgenen hayatlarına karşılık işkenceye, tecavüze, şiddete, hor ve hakir görülmeye mecbur bırakılan bu çocukları, durun ve düşünün. Bakıldığı zaman, şu durumda olacak, olmayı isteyecek kimseyi göremiyorum ben.

Bugün yanlarından geçerken bırakın kalplerimizi, gözlerimizin dahi görmediği evsizler gibi sokakta kalmayacağımızın garantisi yok!

Ama mallarımızla, ama vaktimiz, ama makamlarımızla… Sokakta yaşamaya mecbur bırakılan yoksulların yanında olmak, vicdanlarımızın gereği değil mi?

Soğuktan değil, hak ve adaletle vicdanları titreyenler bu sorumluluğu yerine getirmeli!Hayatın hoyrat darbelerine maruz kalmış insanların gerçeklikle aralarında bu kadar geniş açı varken düşmeleri, kaybolmaları, şaşırmaları bana tuhaf gelmiyor ama hayatı onlar için kolaylaştırmaya çabalamayan bir sistem tuhaf geliyor. Türkiye’de, evsizlere yönelik özel bir kurum yok. Sistem evsizler için özel bir çabayı çok görse de, skandal olabilecek ölümlerine de izin vermiyor. Onlara kendilerince sundukları yerlerde dondurucu soğuğa rağmen kalmak istemiyor içimizde ki öteki çocuklar. Oradayken sıkça şahit olduğumuz gibi, dışarısı o kadar soğuk olmasa orada bir dakika durmayacaklarını sürekli belirtiyorlar. Genel olarak sokaklarda, kendi yoksulluklarında ve yalnızlıklarında özgür yaşamayı tercih ediyorlar. Zaten sistem de onlara soğuklardan sonra da devam edecek bir koruma sunmuyor. Bu seferberlik geçici, ölümcül soğuk dalgası geçinceye kadar. Tatsızlık yaratacak bir ölümü engellemek gerekiyor, hepsi bu. Aralarında zımni bir anlaşma var: biri hayatını korumaya çalışırken, diğeri prestijini korumak derdinde.

Şaşırtıcı değil...
Buna rağmen ölüm haberleri geliyor: bir teknede soğuktan korunmaya çalışan çocuk donarak hayatını kaybediyor, köprü altında 2 çocuk donarak hayatını kaybediyor... Dahası adaletsiz bir sistemin kısır döngüsü halini alıyor bu yitip giden hayatlar!

Bir metropolde, daha örgütlü, yerel yönetim birimlerinin de dâhil edildiği sayıma dayalı bir sistemin uygulanması elzem görünüyor. Her mahallede, her ilçede kaç evsiz var bilmek zor değil. Bu insanların sürekli bir merkezde yaşamasını sağlamak kolay görünmüyor ama her ilçede evsizlerin takibatını yapan, sorunlarıyla ilgilenen sosyal hizmet uzmanlarının istihdam edildiği, zorda kalınca gidebilecekleri merkezler kurulabilir. Eğer bunlar yapılmıyorsa, o gece şahit olduğumuz azami çabalara, zorlu çalışma şartlarına rağmen ölümler kaçınılmaz olacak ve yapılanlar geçici bir çözüm olmaktan, yöneticiler açısından sıkıntı yaratacak bir ölümü engelleme çabasından öteye gitmeyecektir. Evsizlerin insanca muameleye, sürekli ilgiye ihtiyacı var.

Bakın ne diyor sokak çocukları: 
Biz tehlike değiliz -- tehlikedeyiz! 
Çünkü onlar, içinde yaşamak için uğraş verdikleri topluma yabancılaşmışlardır. Onlar genellikle uyuşturucu kullanmaya ve suç mağduru ya da sanığı olma tehlikeleri ile karşı karşıyadırlar. “Türkiye’deki kentlerin sokaklarında yaşayan ve çalışan çocukların saflarına katılacaktır”. Saptamalar ürkütücü hep nüfusumuzun genç ve dinamikliğinden söz ederken bunun arkasında eğer önlem alınmazsa yatan potansiyel tehlikeyi bir düşünün. Bu gelecek için bir senaryo olsa da mevcut durum yine aynı! Çocukların çoğu sokaktayken kötü muameleye, fiziksel ve/veya cinsel istismara, hastalıklara ve yetersiz beslenmeye maruz kalmakta, madde bağımlısı haline gelmektedir”. Şimdi söyleyin bana bu çocukları toplumun kanayan bir yarası olmak yerine okuyan düşünen ve üreten birer birey olmaları yolunda neler yaptık. Daha doğrusu neler yapamadık.

Biz tehlike değiliz-tehlikedeyiz! Sokak çocuklarının bu feryadını duymak ülke yarınlarına güven ile bakmanın olmazsa olmaz ön koşulu olmalı. 

Bugünün şartlarıyla herhalde yalnız tartışmakla yetiniriz bu konuyu... Çünkü birey olarak halledilecek bir konu değil bu... Birine iş imkânı sağlarsın, birini himayene alırsın, ya diğer binlercesi işte burada sivil toplum örgütlerine ve başımızda hala devlet rolü oynayan kimselere iş düşüyor… Tabii ülkelerini diğer ülkelere peşkeş çekmekten vakit bulabilirlerse... Kendi ülke gerçekleriyle yüzleşe bilirlerse bir şeyler olur sanıyorum. Bugün diğer yoksulluktan kırılan ülke halkı için kampanyalar başlatan medyamız ve sivil toplum örgütlerimiz kendi sokaklarından köprü altlarından, habersiz anlaşılan. Kendi kanayan yarasını kapamadan başkalarının yaralarına merhem olmaya çalışıyorlar bu nasıl bir anlayış şeklidir. Bu nasıl bir ülke demokrasisidir. Televizyon yayınlarıyla yoksullara yardım ulaştırmaya çalışan bir iki öğrenciye sözde yardım ile kitap giysi dağıtan öte yandan yiyecek dağıtarak rezalete neden olan sözde bu gelişmişlik... Bu şekilde davranarak buradayız ve her an yardıma hazırız mesajını verirken. Tinerci ve uyuşturuculuğun batağına saplanmış kimsesiz çocukları görmüyor, bu nasıl bir zihniyettir. Birçok gelir kaynağımızı dış ülkelere satarken özelleştirmelerle rekora doğru giderken hiç mi ufak bir pay ayrılamıyor bu sokak çocuklarına demokrasi sistemi, eşitlik kavramı, yardım severlik, bu ülkenin neresinde? Sizce ne yapmalıyız? Ben artık dilsizim içimizde ki öteki çocuklar için…

BİR EL UZANACAK SİHİRLİ BİR DEĞNEK GİBİ DOKUNACAK.

Umut işte...

Evrensel'i Takip Et