09 Şubat 2012 12:12

Hacı hasan kesiği - 2

Gündüz ovaya bağ beline gitmişti, yedi-sekiz kadınla birlikte yoruldukça türküler söylemiş maniler düzmüştü. Üç dönüm bağın altından girip üstünden çıkmışlardı. Yevmiyeyle beraber bu pancar sevincini katmerleşmişti.Soluksuz yürüyordu. “Bu yol bu kadar uzun muydu, yolu mu şa

Hacı hasan kesiği - 2
Paylaş
İlknur Erok

Gündüz ovaya bağ beline gitmişti, yedi-sekiz kadınla birlikte yoruldukça türküler söylemiş maniler düzmüştü. Üç dönüm bağın altından girip üstünden çıkmışlardı. Yevmiyeyle beraber bu pancar sevincini katmerleşmişti.

Soluksuz yürüyordu. “Bu yol bu kadar uzun muydu, yolu mu şaşırdım? Yok yok, doğrusundayım. Birinci tepe; Sarı Göz, ikinci; Ak çeşme, Üçüncü; Mısalar, dördüncü; Hacı Hasan, Mısalar’la Hacı Hasan arası Ulu ağaç, tamamdır. Goca anam akıllı gadın, barmaklarıma bu çözgüleri iyi ki bağladı. Renklerinden nerde olduğumu bildim.” Ayşe Ulu ağacı görünce derinden bir oh çekti. Hacı Hasan’a az kaldı demekti bu. Azcık da olsa keyiflendi, anasından öğrendiği bir türkü vardı onu mırıldanmaya bile başladı.

Ulu çamı görünce çuvalı yere attı, çamın dibine çöktü. Çeşmede elini ayağını yıkadı, soluklandı, dinlendi. Yazmasının ucundan bir parça yırttı, çama bağladı. “Hasan’a tez zamanda kavuşayım Ulu çamım.” dedi. Çuvalı bir daha yüklendi. Yola tekrar düştü düşmesine yaa her dinlenişinde yük daha da artıyor gibiydi. Hacı Hasan görünür olmuştu ama ayakları birbirine dolanıyor, onu yürütmüyordu. O ara taşa takıldı ve düştü. Pancarın birini daha çıkardı, çalılığın dibine bıraktı. Bir taraftan da gözünün yaşını sildi. Saydı üç pancar kalmıştı. Bir bir derken yarısını atmıştı pancarların.

Hacı Hasan’a yaklaşırken uğultu halinde sesler geldi. İlerledikçe türkü-çalgıya benzetti ama Ayşe önce yorgunluktan kulaklarım mı şaşırdı diye düşündü. Fakat yaklaştıkça ses netleşti. Hayal filan değildi, türkü-çalgı sesiydi. Seslerin geldiği uçta sönük bir ışık da vardı. Erkeklerin naraları, gülüşmeler, sazın sesi ormanla dağ arasında yankı yapıyor, uyuyan ne varsa uyandırmaya çalışıyordu. Ayşe ilkin şaşırdı sonra komşusu Deve’nin gelininin söylediklerini hatırlayınca aklı başına geldi. “Herifler bahar geldi miydi, çengi getirip oynatıyolamış.” dediğinde Ayşe ihtimal vermemişti. İçinden: “Vay gidi donuzlar… Nasılsa ıraktalar ben ağır ağır yolumdan yörürüm.” dedi demesine ama bir taraftan da sureleri içinden okumaya başladı. Deve’nin gelini anlatırken, “Eveli eveli bu çalgı-çengi işini de Hacı Hasan dedikleri adam başlatmış, Hacı değil tabi… Bu türlü işlere girdiğinden ona bu lakabı takmışla. Sonrasında da ırakı sofrasının birinde Çöveş’in Mahmıt, Tuzcuların Arif’le bıçaklarılan birbirlerine girmişle anlayacağın kim vurduya gitmiş. O gün bugündür oranın adı Hacı Hasan Kesiği’dir.” diye anlatmıştı. Ayşe “Deve’nin gelini bilme mi heç, onun bilmediği bi beş vakit namaz, köyde kimin gediklisi kimin kovuklusu var ondan sorulurken bunu mu bilmecek.” diye söylendi.

Hacı Hasan’a geldiğinden emindi artık. Rüzgâr kesilmiş, fırtına geçmişti. Zaten Karaçay’da kar yağar buraya ancak serpintisi gelirdi. İki dağın arasında çukurlukta ince bir dere akıyordu. Baharda derenin kenarında göz alabildiğine morca gelincik açardı. Hacı Hasan mis gibi kokardı. Suyu da pekmez gibi şerbetli olduğundan gelip geçenler bir güğüm su doldurmadan geçmezdi. Ağızda eriyen rengârenk böğürtlenlerin cezp edici görünüşü onları ormanın içine kadar sürüklerdi.

Ayşe son tepeyi ağrıdan çatlamaya hazır beline bir kez daha yüklenerek çıktı. Zira mini mini bir kadındı sülalesini yalancı çıkarmayacak kadar çok onlara benziyordu. Görünüşünün aksine güçlüydü. Oduna, kozalağa, ekine, afyona ne iş bulursa o işe koşturmaktan eller yaba gibi iri, nasırlıydı. Teni yazın güneşten, kışın ayazdan kavrulmuş esmerleşmişti. Ayakları naylon canik pabuçların koruyabileceği kadar sağlamdı. Çalılar ve dikenlerin hışmından yara bere içindeydi.

Son tepeye ulaşmıştı, nihayet köy görünmüştü. Köyün ışıklarını, dumanlarını görünce bu sefer sevinçten ağladı. Üstündeki ıslak yeleğin kopçalarını çözdüğü gibi çuvala fırlattı. Artık iniş aşağıydı, Hacı Hasan’ı geçeli beri hava da durgunlaşmıştı, kızıla çalıyordu, gün ağarmaya yakındı. Toprak çamur bile değildi, yürümek daha kolaydı. Tezek kokuları burnuna gelir olmuştu. Köy uzaktan bakınca aç kalmış koyun sürüsü gibi dağılmış görünüyordu. Damları toprak duvarları kerpiçten bozma üç-beş ev, oraya buraya kurusun diye yığılmış gübre ve hayvanları korusun diye bağlanmış köpeklerden ibaretti. Çeşme, kırık minareli bir cami, bir de küçük bakkal…

Önce çeşme göründü, Kerem Halil’in köpeği ayak seslerine havlayınca Ayşe gülmeye başladı. Köye gelmişti. Çilli İmam minareden “Allah Ekber” dediğinde Ayşe evin kapısındaydı. İçeri girdiğinde kaynanası ayaktaydı:

“Gız, gör olmayasıca… Gün doğasıya nerelerdeydin?​” diye bir ton velveleye başladı. Ayşe şeker pancarlarını gösterip yağmura yakalanışını, gece boyu kâh yürüyüp kâh dinlendiğini anlatınca hiç sesini çıkarmadı. Ayşe’nin perişanlığını görünce günahını aldığını düşünüp tasalandı. Ama Ayşe’ye bir şey demedi, gelin kısmına yüz vermeye gelmezdi. Anadan, atadan böyle görmüştü.

Ayşe üzerindekileri sıyırıp iyi-kötü yıkanıp zor attı kendini yatağa. İbikli gecenin sabaha, gündüzün güneşe kavuştuğunu haber verdiği vakit Ayşe çoktan uykuya dalmış; Hacı Hasan Kesiği’ndeki sofralardan birine bile gitmişti. “Oradan geçerken onu yakalamış, çengi gibi oynatmaya çalışıyorlardı. Karşı koymaya çalıştı, fakat ellerini ayaklarını bile hareket ettiremiyordu. Bağırmaya çalıştı sesi çıkmıyordu. Namussuzların iğrenç kahkahaları kulaklarını tırmalıyordu.” O sırada kan-ter içinde uyandı, nefes nefese kalmıştı. Kara gece uykusunda da peşini bırakmamıştı, bu kadar kâbusu kesintisiz nasıl görmüştü. Hepsi aklındaydı: “Düş olsun da içi boş olsun, düş olsun da içi boş olsun…” diye tekrar ede ede abdest aldı. Çilli İmam ezana başladığında Ayşe çoktan hacet namazı için kıbleye yönelmişti. O anda Ahmet bağırarak geldi: “Ana… Ana koş! Babam geldi.”              

ÖNCEKİ HABER

Fabrikada yangın: 2 işçi yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

Eski Adana’nın yeni grevcileri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa