Bir işçi, bir mücadele kitabı: “Direnişi Nasıl Dokuduk”
Evrensel Basım Yayın’dan çıkan “Direnişi Nasıl Dokuduk” kitabı, mücadele eden; sömürüye, ekmeğinin her geçen gün küçülmesine hayır diyen ve bütün işçileri birleştirerek direnişi dokuyan Gaziantep’in yiğit dokuma işçilerinin hikâyesidir.“Direnişi Nasıl Dokuduk&rdq
“Direnişi Nasıl Dokuduk” yaşananlara tanıklık edan bir kitap olduğu gibi aynı zamanda işçi sınıfının mücadele deneyiminin de hafızasıdır.
Fabrika hayatını, işçilerin zor yaşam koşullarını yansıtan kitap, çok çarpıcı, yalın, gerçekçi bir dille, onlarca işçi ile söyleşi ve direk onların anlatımı ile yazılmış. Böylece yaşayanların yazdıkları çok daha sahici bir hal almış.
İşçiyi, düpedüz sınıfı; çevresiyle, toplumuyla, kendi kendileriyle olan çelişkileriyle anlatan kitap, insan sıcaklığını, sınıf dayanışmasını taşıyor. Yani kurgusal değil, sömürü çarkının içine sıkışan işçilerin; mücadeleye atıldıkça, sınıf partileriyle tanıştıkça nasıl bir değişime, dönüşüme uğrayabileceklerini gösteriyor.
1996 yazında gerçekleşen Ünaldı dokuma işçilerinin direnişini anlatan inceleme kitabı, dokuma işçilerinin örgütlenme safhasını, işçilerin güvensizliği, nasıl aştığını, mücadele içinde yaşanan fikirsel dönüşümü ayrıntılı şeklide anlatması açısından bir ders kitabı niteliği de taşıyor.
Ali Karadaş’ın hazırladığı “Direnişi nasıl dokuduk” kitabı, Ünaldı’daki dokuma işçilerinin yıllardır devam eden kötü çalışma şartlarına karşı, 1996 yılında örgütledikleri direnişin öyküsü.
Direnişe önderlik eden ve direnişe katılan dokuma işçilerinin anlatımlarıyla oluşturulan kitap, çarpıcı işçi diyalogları ile yaşananlara tanıklık ediyor.
Kitap, eylemlere karar verilme aşamasından, direnişin sürdüğü süre boyunca yaşananlara ve patron temsilcileri ile işçi temsilcilerinin oturup işçilerin taleplerini güvence altına alan bir sözleşme imzalamalarına kadar olan süreci belgesel bir tarzda ortaya koyuyor. Kitapta ayrıca, direnişle ilgili kaleme alınmış yazılar, direnişe gönderilen destek mesajları ve bir direniş albümü de yer alıyor.
“Direnişi nasıl dokuduk” işçi sınıfının, kamu emekçilerinin, emek mücadelesi için politika yapanların, sınıftan yana sendikacıların, akademisyenlerin, kapitalist sistemden kurtulmak için mücadele edenlerin; özellikle de gençlerin mutlaka okuması gereken güncel bir kitap özelliği taşıyor.
MÜCADELECİ İŞÇİ SINIFINI ANLATIYOR…
Ünaldı dokuma işçileri 1996 yılı yazında gerçekleştirdikleri ve 30 gün süren direnişle, ağır sömürü ve baskı koşullarına, sigortasız, sendikasız ve kuralsız çalışmaya isyan etmişlerdi. İşçilerin derneği, sınıfın partisi ve günlük gazetenin ortak çabası ile 540 işyerinde 30 gün süren Gaziantep Ünaldı dokuma işçileri direnişine 20 bin işçi katıldı. Direniş Antep’i, tüm Türkiye’yi sarmakla kalmadı o yıllarda uluslararası ölçekte de ses getirdi. Başta DİDF olmak üzere pek çok ülkeden mücadelesi sendikalar maddi ve manevi olarak direnişle dayanışma içinde oldular. Antep’in 13 ayrı mahallesine yayılmış, 600 işyerinin 540’ını kapsayan direniş, halı sektöründeki köleci sistemi altüst ederken geriye somut bir mücadele deneyimi bıraktı.
Direnişi nasıl dokuduk” kitabına önsöz yazan Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek, aynı zamanda direniş boyunca partili işçilerle birlikte direnişi yönlendirenlerdendir. İmrek, önsözde şöyle yazmaktadır: “Direnişi Nasıl Dokuduk ileri yaştaki Şerif usta’nın gelişmeler karşısındaki mutluluğunu ve örgüt sıcaklığından duyduğu hazzı; “sanayide bana Maça Vakkas derler” diyen enerji ve öfke dolu İşçi Vakkas’ın çabasını; Mikail halfenin ‘Talebe Ali’nin teşvikiyle bir işçi toplantısında ilk defa konuşmasını ve heyecanını bulacaksınız. Henüz okuma çağındaki çocuk işçilerin dramını; gözaltına alınan ve karakolda yapılan aramada cebinde ‘milliyetçi’ partinin rozeti çıktı diye “senin bunların içinde ne işin var” denilerek polisçe dövülen dokumacı Şükrü halfenin şaşkınlığını; dokumacı çırağı Salih’in ve onlarca işçinin hayatını gözünüzün önüne getireceksiniz. Çay ocağı işleten eski dokumacı halfesi Balık Hüseyin’in direnişteki yerini, Dokuma İşçileri Derneği başkanlığına kadar uzanan öyküsünü okuyacaksınız. Direniş boyunca işçi derneğinin önünü süpüren temizlik işçisi kılıklı polisi; Aczmendi dergâhı üyesi dokuma işçisine din dersi vermeye kalkan ‘görevli’yi; grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için açlık grevi sürdüren eğitim emekçilerine götürülecek lahmacun sayısını tartışan işçileri, direnişin sıcaklığını yansıtan anlatımlarıyla karşılayacaksınız”
İŞÇİLER ÖRGÜTLENMEYE BAŞLIYOR…
Halı fabrikaları işçiler çalıştıkça gelişiyor ve çoğalır; ama işçiler çalıştıkça ya açlıktan ya iş kazalarından ölüyor. Her geçen gün patronların halı tezgâhları büyüyor, altındaki arabalar değişiyor. Ama dokuma işçilerinin kara alın yazılarında hiçbir değişiklik olmuyor. Bu durumu değiştirmek için kafa kafaya veren, çay ocağı, kahve mahalle demeden toplantılar yapan işçiler, örgütlenmeye başlar. İşçilerin örgütlenmesi ve dernek öncülüğünde direnişe başlamaları, gücü elinde tutanların korkularını da açığa çıkarıyor.
“Burada kanun benim” diyen patronlar, işçilerin örgütlenmelerini engellemek için her yola başvurur. Ama nafile… İşçilerin kararlılığı ve patronların yapılan sözleşmelere uymamamsı ve sigortaları yatırmamaları işçilerin büyük bir direnişe hazırlanmalarına neden olur. İşçiler 96 direnişini atölye atölye, mahalle mahalle, kahve kahve örerler. Tıpkı halıyı ilmek ilmek ördükleri gibi.. Ve sonunda iş olgunlaşıp, bütün işçilerin birliği ve kararı alındıktan sonra direnişe başlarlar.
Üretimden ve partilerinden başka güçleri olmayan işçiler, direniş boyunca patronların oyunlarına, güvenlik güçlerinin kışkırtmalarına, “yakın, yıkın” tarzı provokasyonlara asla kulak vermezler.
İşçiler bir bütün olarak biz hakkımız olanı istiyoruz. Niye işyerini yakalım. Taleplerimiz açık, taleplerimiz karşılansın biz de çalışalım, bizim, dokuma tezgâhıyla bir sorunumuz yok” yaklaşımıyla hareket ederler ve sınıf sorumluluğu ile patronların ve güvenlik güçlerinin işine gelecek, direnişi zaafa uğratacak, karşı tarafın ekmeğine yağ sürecek en ufak bir hareket içinde olmazlar.
İŞÇİNİN TEMSİLCİSİ İŞÇİ OLMALI
İşçilerin en çok önemsediği yan ve üzerinde konuştukları yarın öbür gün direniş olursa, bu direnişi alıp götürecek, başarıya ulaştıracak işçi komitelerinin olmasıdır. Bunun için işçiler, kendi kararlarını kendileri verir. Her kes fikrini söyler ve en sonunda karar alırlar. İlk yaptıkları sözleşme öncesi makinistler (ustabaşılar) yüzde 52 zam alır. Alınan ücret zammı fena sayılmaz. Ama öncü işçiler meseleye başka açıdan bakarlar. Zammı işçiler kendileri almalı ve işçilerin gücü ve sınıf tutumu ortaya çıkmalıdır. Bunun için makinistleri devre dışı bırakırlar. Bir dokum işçisi bu durumu, “Makinistlerin bizim adımıza görüşme yapması bizim gücümüzü ve fikrimizi geliştirmiyordu” diye özetler. Başka bir dokuma işçisi ise “Makinistler bizim temsilcimiz değil, işçinin temsilcisi işçi olmalı” der.
Kitapta direniş boyunca işçilerin inisiyatifli davranması sorunlara yönelik çözümler üretmeleri ve büyük işyerlerinde, belli başlı mahalle ve sokaklarda sevilen sayılan halfeleri işçi temsilcileri olarak seçim bir işçi komitesiyle direnişi yönetmeleridir. Dokuma işçileri 93 yılında işçi temsilcileri seçerken 95 yılında aynı inisiyatifli davranışla geniş işçi toplantılarının ardından belirledikleri temsilcilerle 96 direnişine önderlik yapacak işçi derneğini kuruyorlar.
DERNEK, GAZETE VE PARTİNİN ORTAK ELİ…
Kitap’ta sadece 96 yılındaki 30 gün süren ve kazanılan direnişi okumuyorsunuz. 96 direnişinin öncesini 1992 ve 93 yıllarında gerçekleşen irili ufaklı işçi direnişlerini de öğreniyoruz. Aynı zamanda ta o zaman sınıfın partisinin işçileri içerisindeki çalışmasından da haberdar oluyoruz. 1993 yılında partinin kendileri ile ilgili dağıtılan bildiriyi alan dokuma işçisi Cuma Uzun ile polis arasında geçen dialoğu şöyledir: “…Polisin biri bildiriyi elimde görünce “o bildiriyi okuma” dedi. Niye okumayalım? Bu bizim haklarımızı yazmış. Ne güzel her şeyi de yazmışlar. Polis bu yasak bildiri dedi. Bence yasak değil dokuma işçileri hakkında yazılmış, yalan yanlış yok…”
1995 yılı başlarında dernekle birlikte aynı zamanda Emek Partisinin de kuruluş çalışmaları işçiler arsında başlamıştır. İleri dokuma işçileri başta Mikail ve Şerif halfe olmak üzere işçileri partiye de örgütlerler. İşçiler kendi partilerini patronların olmadığı işçilerin partisi kuruluyor. İleri dokuma işçilerin içinde yer aldığı sınıfın partisi diğer işçiler içinde güven merkezi olur. Genç çağcılar kendilerine sömürü ilişkilerini anlatan Partili Mikail ağabeylerine bu kadar şeyi nereden bildiğini sorarlar. Dokuma işçisi Mikail de gazete var, işçilerin gazetesi… Evrensel’den öğrendiğini anlatır ve işçilerin kendi gazetelerini okumalarını sağlar. İşçiler haklarını alırken, aynı zamanda nasıl geliştiklerini de görüyorsunuz. Kitabı okuyanlar genç işçilerin çalışma koşullarını, işçilerin partiyle, mücadeleyle birlikte geçirdikleri değişim ve dönüşümü görecekler. İleri işçiler, aynı zamanda partiyle de düzenli toplantılar yaparlar. Bu toplantılarda geniş işçilerle beraber neyi ön plana çıkaracaklarını, hangi talepleri öne sürecekleri konusunda bir fikir birliğine varırlar. İşte 30 gün süren ve başarı ile sonuçlanan Ünaldı direnişi; dernek, gazete ve partinin temelleri önceden atılmış ve işçinin ana iskeleti ile buluşmuş örgütlü çabası ile gerçekleşir. Dernek, gazete ve parti arasında direnişi yönlendirmede ve yönetmede müthiş bir uyum var. Mücadelenin bir halı tezgâhının işlemesi gibi tıkırında gitmesi karşısında şaşkınlığını gizlemeyen bir işçinin “Sanki sihirli bir el bizi yönetiyordu” sözü ise, partinin gücünü ve etkisini gösteriyor.
Direnişi Nasıl Dokuduk Hazırlayan: Ali Karadaş Sayfa Sayısı: 278 sayfa Basım Yılı: 2011 Aralık Yayınevi: Evrensel Basım Yayın