Hayat “nanik”i hak ediyor
Sizleri tanıyabilirmiyiz?Kamucan Yalçın: Klarnet çalıyorum ve back vokal yapıyorum. Ön vokal de yaptığım oluyor.Alper Bakıner: Grubun solistiyim ve kemancısıyım. Kamucan’ı da yakında solist yapacacağız.Luxus ismi nereden geliyor?Alper: Luxus, ışıklar demek latincede. Eskiden lüküs lambalar vardı. Bu da oradan gelir. Işı
Kamucan Yalçın: Klarnet çalıyorum ve back vokal yapıyorum. Ön vokal de yaptığım oluyor. Alper Bakıner: Grubun solistiyim ve kemancısıyım. Kamucan’ı da yakında solist yapacacağız. Luxus ismi nereden geliyor? Alper: Luxus, ışıklar demek latincede. Eskiden lüküs lambalar vardı. Bu da oradan gelir. Işık manasındadır yani luxus. Luxus nasıl bir araya geldi varoluş amacı nedir? Alper: Grubun amacı genel anlamda müzik yapmak. Bireysel olarak da grup olarak da aynı amaçla bir araya geldik. Varoluşa gelirsek, Luxus, yalnızca müzik için biraraya gelmiş insanlar topluluğu değil. Zaten bir arada olan fakat kendi hayat yollarında yürümekte iken, yani akademik ya da alaylı müziğe bulaşmış, ama yıllardır da birbirlerini tanıyan insanların melodik yapısı kuvvetli tazrdan hep beraber topluca etkilenerek çıkmış bir oluşum. Dünya müziğinden topluca etkinlenip biraraya gelme hikayesidir bizimki bir anlamda. Grupta, 20 yıllık geçmişi olan arkadaşlar var. Luxus, 2005 yılında kuruldu ve bu ay tam olarak 7 yıl oldu. Biraraya gelişi ise; benle grubun akordiyoncusu Ozan ikili müzik yapıyorduk, ikili yaklaşımdan sıkıldık ve bu ikiliye bir teklif geldi. Bakalım dedik mekana, baktık ve iki kişi yetmeyiz dedik. Dünya müziğine de o zamandan bulaşmışlığımız vardır. Bu sırada Araf Bar’dan teklif geldi ama iki kişi yetmeyecekti, yanımıza en azından akustik gitar ve darbuka lazımdı ve doğaçlama müzik yapacaktık. İlk olarak bir provayla sahneye çıktı bu dörtlü. İlk çıktığımızda bir ismimiz yoktu. İsim ararken, bardan arkadaşımız Barış, Luxus ismini önerdi. Biz de seve seve fluxus akımını çağrıştırdığı için kabul ettik. Anlamını daha sonra öğrendik. 6 ay sonra başka bir mekandan teklif geldi ve ekibimizi daha da büyütmemiz gerekti ve 7 kişi olduk, trombonla birlikte şimdi 8 kişilik bir kumpanya olduk. Acayip şeyler albümünden üç sene sonra Bi lareya isimli albümü çıkardınız. Bi lareya ismi ne demek, nerden geldi bu isim? Alper: Kök kelime anlamı bir lira demek. Kimin nasıl söylediğine bağlı bir şey tabi. Benim Sirkeci - Halkalı tren seferlerinde sürekli karşılaştığım bir işportacı bir lira demiyordu, “bi lareya” diyordu. Aslında işportacı arkadaş, sattığı malları tanıtırken gayet güzel konuşurken, iş fiyatı söylemeye gelince “bi lareya" oluyordu. Bunun altında çok geniş şeylere temas eden bir durum var, bir zorlama var, onları bu kadar düzgün konuşmaya zorlayan bir sistem baskısı var ve bu baskı “bi lareya" derken yırtılıyor. İşte söyleyemediği bu yer benim de sistemle ilişki biçimimi özetleyen bir şey, benim diyorum fakat bu grup için de geçerli aslında. Bizim derdimiz farklılığa vurgu yapmak, farklılıklarıyla birlikte insanları ve toplulukları kabul etmek, onları zenginlik olarak algılamak. Tek tipleşmeye ilkesel olarak karşıyız. Kamucan: Hala ister istemez zihnimiz sürçüyor. O adamı düzgün konuşamaya iten diyoruz, düzgünden kastedilen bir şey var. Ortak bir düzgün sunmak zorunda kalan meslekleri tenzil edelim, düzgünden anladığımız İstanbul aksanı etiketi. Aslında Romanlar, benim diyen İstanbullu’dan çok uzun süredir burada. Orada düzgün konuştuğu ifade edilen kişide ciddi bir çeşitlilik var bence. “Bi lareya" dediği zaman düzgün konuşma oluyor çünkü kendi oluyor ve bu çeşitliliğe sahip çıkma derdiindeyiz. Düzgün olan herkesin rengarenk, kendi gibi olması. Peki albümlerinizi dinlediğimizde kelime oyunları, ironiler, politik söylemlerle karşılaşıyoruz; bir yanı eğlenceli şarkılar ama içinde hem hikayeler barındırıyor hem de bir düşünce barındıryor. Şarkı sözlerini kim yazıyor, nasıl oluşuyor? Alper: Ben yazıyorum. Herkesin kelimeleri biraraya getiriş şekline saygılıyım ama benim açımdan kendi yazdığım şarkının olmazsa olmazı ironidir. Ne yazarsam yazayım, şarkı hangi tempoda, hangi yavaşlıkta veya hangi hüzün duygusunda olursa olsun içerisinde mutlaka benim, en azından kendimin güleceği ya da insanları gülümseteceğim şeylerin olmasına önem gösteriyorum çünkü koca bir dünyadayız, yaşadığımız şeylerle mücadele etmenin, bundan sıyrılabilmenin başka yolu kalmadı gülmek dışında galiba. O yüzden güldüren insanlara korkunç saygım var. Kamucan: Doğanın işleyiş biçimiyle, bizim doğa zannettiğimiz dünyaya temas etme biçimimiz arasında çok büyük bir uçurum var. Dolayısıyla güncel bir şeylerden bahsetmek isteyen bir zihnin şarkı yazdığı zaman, bu açıdan çelişkiye temas etmesi lazım. Örneğin, facebooktan kedi fotoğrafı gönderip sözde sevgi oyunu oynayıp, -80’lerde ki TRT spikerleri gibi- ve vatan adını verdikleri sınır içinde öldürülen insanlara hiçbir tepki vermemesi insanın içine dokunuyor. Gün içinde gazeteler sürekli ağlatacak haberlerle doluyken, biz kedi fotoğrafı göndermeye devam ediyoruz ve bu bence hastalıklı bir şey. Patolojik boyutta tutarsızlık. Ve içine bulaştığımız haysiyetsizlik içinde ahlaken tutarlı bir metinden bahsetmek olanaksız. Bu yüzden ben de ironiye inanıyorum. Hayat böyleyken; hayat bir liralık, beş liralık para olmuşken “nanik” in gücüne inanıyoruz ve gülüyoruz. Ülkede, gençlerin üzerinde bir baskı var. Mesela yumurta atan gençler, puşi taktığı için tutuklu gençler, pankart açan gençler için ne düşünüyorsunuz? Kamucan: ‘Gülmezsek delireceğiz’ durumundayız. Çünkü insanları dalga geçer gibi içeri alıyorlar. Muhattap olduğumuz yapı, bizim güvenliğimizi tesis eden yapı kardeşimizi, kocamızı alıyor, içeride hasta olunca bırakmıyor vs. Bunlar delirtici şeyler. Zerre ümidimiz kalmamasına rağmen sokağa inanıyoruz. Dolayısıyla biz hülmeye devam edeceğiz. Alper: Değindiğimiz her şey zaten politik. Ettiğimiz her kelime politik, durduğumuz her yer politik. Ben buna biraz ters tarafından, onu tam ters tarafından bütünleyen bir tafarından bakmayı tercih ediyorum; antipolitika. Bunu, şu denklemle ifade edebilirim; ikitidar ve muhalefetin kısır döngüsüdür politika dediğimiz şey. Bir muhalefet, muhalefet ismini almak için iktidara aday olmak zorundadır. Ben ise zaten, şahsen(bütün gruba mâl etmeyeceğim bunu), derdim iktidar kavramı ve iktidarın kendisiyle. O anlamda ben ona şahsen alternatif değilim. Ben onu hayatımda istemiyorum. Onun dışında yaşamak istiyorum. Şimdi bu noktada bunu söylerken ben antipolitika derken aslında yüzde yüz politiğim. Ama temas ettiğim noktalar yaşamsal noktalar oluyor. Atıyorum acayip şeylerdeki “zin magazin” parçası benim anladığım anlamda, sistemin tamamen tek tipleştirdiği, aynı mağazadan giyinmiş kadınlar için yazılmış bi şarkı. Kamucan: Teşhir etmek üzere... Alper: Evet, evet! Bunun üzerine kurulmuş bir şarkı. Şimdi bu az mı politik? Değil, sadece şimdi temas ettiğim şeyler başka. Kimi zaman işportacıya temas ediyorum, “iki çulsuz bir olunca yanıyor samanlıklar” diyerek Bukowski'ye göndermede bulunuyorum. İşte bu başka şekilde akıyor o zaman. Çok konuştuk heralde... Kamucan: İşte böyle...