25 Ocak 2008 00:00

Laiklik nedir?


Uğur Mumcu suikastı dolayısıyla Türkiye’de gündeme gelem laik, anti-laik tartışmasının çok tehlikeli boyutlar içerdiği kanısındayım. Yurt çapında böyle bir ikilem yer alması ve suikastlar, sokak gösterileri yoluyla topluma bir heyecan yayılması hepimize çok şey kaybettirir. Türkiye yapısı gereği çok kolay iki kampa bölünmeye ve nefret tırmanışı yaşamaya uygun bir ülke konumunda. Geçmişimizde yer alan itilafçı, kuvai milliyetçi, halifeci, Kemalist, anti-Kemalist, Halk Partili, Demokrat Partili, Alevi-Sünni, Kürt-Türk tartışmaları büyük kamplaşmalar yaratmış ve hepsinin sonunda Türkiye büyük acılar çekmiştir.
Kamplaşma tehlikelidir, işte Uğur Mumcu’nun hunharca katledilmesinin ardından yurt çapında bir laik, anti-laik tartışması. Böyle bir kamplaşmadan kaçınabilmek için bu terimleri iyice çözümlemek gerekiyor. Yanılgı laik ve anti terimlerinin tam olarak anlaşılmamasından kaynaklanıyor. Halk arasında birbirini üstünkörü suçlayan gruplar bir kişiyi “laik” olarak tanımladıklarında buna “Müslüman olmayan” anlamını yüklüyorlar. Laikliğe karşı olmak ise halifeliği geri getirme özlemi ve Atatürk Türkiye’sinde kazanılmış bütün hakların kaldırılması olarak anlaşılıyor.
Bu tehlikeli suçlamalar doğru ve haklı nedenlere mi dayanmakta? Hiç sanmıyorum çünkü laiklik kişinin inancıyla ilgili bir kavram değildir. Bir insanın laikliğe yandaş ya da karşı oluşu Müslümanlık ve inanmışlık derecesi hakkında bir ölçü oluşturamaz. Türkiye de beş vakit namazını kılan ve oruç tutan Müslümanlar arasında laik devlet kavramını destekleyenler vardır. Aslına bakarsanız bir kişinin laik olup olmadığını sormak, bir saptırmacadır. Kişiler laik olmaz laikliliğin dünyada ve bizde bilinen anlamı din ve devlet işlerinin ayrı yürütülmesidir. Anlamsız kavgalara sürüklenmemek için önce bu kavramları yerli yerine oturtmalıyız.
Günümüz Türkiye’sinde laiklik ve anti-laikliği, gâvurluk ve Müslümanlık biçimine sokarak insanları birbirine düşürmekten daha tehlikeli bir yanıltmaca olamaz. Önce laiklik kavramının köküne bakacak olursak bu tartışmamız yazımız epeyce yol alacak gibi gözüküyor kısaca devlet dine göre değil halka göre yönetilecektir. Din kurumu ve ruhban sınıfı devlet yönetiminin dışında bağımsız bir otorite olarak sadece inanç dünyasıyla ilgili çalışmaları yürütecektir. Bu prensip özünde insanların dini zorlamalar dışında ibadet ve inanç özgürlüğü kazanabilmesi için var olmuştur. Aynı zamanda devleti yöneten kişilere de bir bağımsızlık alanı çizmektedir. Aslında bakarsanız Türkiye büyük laiklik mücadeleleri yaşamamıştır ve buna gerek de yoktur. Bu kavramın yerleştirilmesinin acı verici deneyleri batı ülkelerinde yaşanmıştır. Son olarak da Uğur Mumcu’yu bir şiirle anmadan geçemeyeceğim “bir çift güvercin havalansa yanık yanık koksa karanfil değil bu unutulur şey apansız geliyor aklıma….. Vadesiz ölümler hep zor geldi bana.
Şair Ali Karatay

Evrensel'i Takip Et