15 Ocak 2008 00:00

GERÇEĞİN GÖZÜYLE


Bu toprakların yetiştirdiği bilge insanlardan, usta şairlerden biriydi Nâzım Hikmet. Bugün -15 Ocak 1902- onun doğum günü. Çok yönlü, yetenekli bir sanatçıydı. Şiir dışında senaryo yazdı, sinemayla ilgilendi, tiyatro eseri üretti. Annesi Celile Hanım gibi iyi bir ressamdı.
Nâzım Hikmet’in belki de üzerinde en az durulan yanı ise tam anlamıyla bir basın emekçisi olmasıdır. Mürettiphaneden, düzeltmenlikten geçmiş, çevirileri, sanat eleştirisi yazıları, köşe yazarlığı ile basın mesleğinde kendini kanıtlamış; ustalıkla kullandığı akıcı güzel Türkçesi ile meslektaşlarına örnek olmuştur. Üstelik dönemin baskıcı rejiminin ona iş verilmesini önleme çabalarına karşı yürütmüştür gazeteciliğini. Sivil polislerin, muhbirlerin soluğunu ensesinde hissederek.
Sınırlı bir yazı çerçevesinde detaya girmeksizin Nâzım’ın gazeteciliğine değgin birkaç küçük not düşmek istiyorum. Akşam ve Tan gazetelerinde sürdürdüğü yazarlık döneminde uğradığı baskı ve soruşturmalar bezdirir şairi. Moskova’ya gider. Bir süre sonra döner. Tutuklanır, sonra serbest bırakılır. Ancak hiçbir basın kuruluşu, işletme, iktidar baskısı yüzünden ona iş vermeye yanaşmaz. İmdadına “Resimli Ay” dergisini çıkaran Serteller yetişir. Nâzım’ı dergiye düzeltmen olarak alırlar. Yüksünmez. Çalışmaya başlar. O günleri Sabiha Sertel’in anılarından dinleyelim:
“ ... Sabah erkenden geliyor, yazıları okuyor, tercümeler yapıyordu. Çok ciddi çalışırdı. İş zamanında hiç konuşmaz ancak iş bittikten sonra günün olayları hakkında düşüncelerini heyecanla anlatır, dergide kullanılmak üzere fikir verirdi.”
Nâzım bu dergide işçi sayfası hazırladı, okur mektuplarını yanıtlamayı üstlendi. Sabiha Sertel, Nâzım’ın okur mektuplarını yanıtlamayı titizlikle ama büyük bir keyifle sürdürdüğünü de ekler anılarına.
Bu yazıyı madem büyük şaire ayırdık, onun 1949 yılında Bursa Cezaevi’nde yazdığı bir şiirle de bitirelim. Nâzım Hikmet bu şiiri Amerikalı siyahi oyuncu ve şarkıcı Paul Robeson için yazmış. Robeson, ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı tutumu ve şarkıları ile ünlenmiş, emperyalizme karşı duruşu ve barış hareketlerindeki önemli roller üstlenmesi ile ABD’de sağcıların ve ırkçıların hedefi haline gelmişti. 1949’da Robeson sağcı fanatiklerce linç edilmek istendi. İşte Nâzım ünlü “Korku” şiirini -sonraki yıllarda Picasso, Neruda ve Paul Robeson’la birlikte Uluslararası Barış Ödülüne değer görülecekti Nâzım Hikmet- yoldaşına bu duygular içinde yazdı:
“Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
inci dişli zenci kardeşim
kartal kanatlı kanaryam
türkülerimizi söyletmiyorlar bize,
Korkuyorlar Robson
şafaktan korkuyorlar,
görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar.
Yağmurda çırçıplak yıkanır gibi ağlamaktan,
sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar.
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhad gibi sevmekten
(Sizin de bir Ferhad’ınız vardır elbet Robson,adı ne? )
Tohumdan ve topraktan korkuyorlar,
akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar.
Ne iskonto, ne komisyon, ne vade isteyen bir dost eli
sıcak bir kuş gibi gelip konmamış ki avuçlarının içine,
Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar, ümitten.
Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
türkülerimizden korkuyorlar.”
Turgay Olcayto

Evrensel'i Takip Et