8 Temmuz 2007 00:00

zübük demek suç mudur?


Bilmiyorum başka ülkelerin halklarında da var mı, bizim halkımız sevdiği bir kitabın, filmin kahramanını diline pelesenk eder. Benim çocukluğumda sarışın güzel kız çocuklarına “Şirley gibi maşallah!” deme alışkanlığı vardı. Bunu söyleyen hem çocuğa iltifat eder, hem de Shirley Temple’dan söz edecek kadar dünyadan haberdar olduğunu gösterirdi.
Sonra ne kadar çarpık, yolsuz olay varsa “tam Aziz Nesinlik” diye tanımlanmaya başlandı. Aziz Nesin’e içten içe kızanlar bile, onun toplumumuzdaki aksaklıkları saptayışındaki sağlamlığa hayrandı. Elbet Aziz Nesin’in bu alkışı hak etmesi pek kolay olmadı. Halkımız bir yandan ona kızmayı sürdürdü bir yandan da yediği kazıklar için onun kendini önceden uyardığını anımsadı. “Vallahi solcu molcu ama Aziz Nesin haklı... Adam kitabının adını boşu boşuna ‘Biz Adam Olmayız’ koymamış” diye söylendi. Hele televizyon yerli filmleri yayımlamaya başlayınca, Nesin ustanın filme çekilmiş romanları daha iyi bilinir oldu.
Galiba bürokrasinin çıkmazına radyodan, siyah beyaz televizyondan öğrendiğimiz Yaşar Yaşamaz’ı örnek göstermeye başladık önce... Sonra Zübük geldi. Önce Aziz Nesin’in mizah dergisi olarak, sonra romanı.
1961 yılında kitaplaşmadan önce anımsadığım kadarıyla tefrika edildi Zübük. O sıra adı da Kağnı Gölgesindeki İt’ti. Her tefrikanın üstünde bir de özdeyiş vardı: “İt kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgesi sanırmış.” Bu söz başkalarının gölgesinde rahat yaşayan, başkalarının yaptıklarını kendi eseri sayan/gösteren birini hatırlatır bana hep... Roman, politikacı bir üç kağıtçıyı anlatıyordu. Ama bu dolandırıcı Nesin’in Tek Delik (Sonra Tek Yol adını aldı) romanındaki toplumsal koşulların, bu yola ittiği bir zavallı değildi.
Nesin onu yani Zübükzade İbraam’ı “alçaklık mesleğinde kimsenin eline su dökemeyeceği” biri olarak tanımlamıştı. Üstelik kasabasında herkes onun ne mal olduğunu bildiği halde, onun politik yükselişini engelleyemez/engellemez.

Zübük neden gerekti?
Ben romanların filme çekildiklerinde birçok şeyi birden yitirdiğine inanırım. Gerçi roman okumaktan sıkılan kalabalıklar, romanın özünden bir iki şey edinirler ama... İşte hepsi o kadar. Hele başrolde oynayan Kemal Sunal gibi oynadığı her role kendi damgasını (kaçınılmaz olarak) vuran bir aktörse... Neredeyse düş kapıları bile kapanır bence. Ve filmin anahtar cümleleri havada kalır. Örnek mi: “Vur öldür fakat dinle. Evet yaptım ama hele bir sor niye yaptım” cümlesi. Kaçımız yaşadığımız üç kağıtların hesabını soracağımız sırada bu cümleyi anımsayıp da, bizi dolandıranın iyi niyetini, suçsuzluğunu inandırıcı bir biçimde ileri süreceğini aklımıza getiririz... Ya da sabahtan akşama “demokrasi” nutku çekenlerin profillerine Kemal Sunal’ınkini ekleyip onun filmdeki tanımını anımsarız: “Demokrasiii öyle bişeydir ki... Dadından yinmeeeeez.”
Anımsasak seçim meydanları kahkahadan geçilmezdi...
Sevdiğim bir halk deyişi vardır, “Bayram değil, seyran değil...” Şimdi ne münasebetle daha doğrusu hangi münasebetsizlikle Zübükzade İbraam’ı anıyoruz? Kimdir Zübükzade İbraam?
En iyisi filmin senaryosuna göre anlatalım, İbrahim Zübükzade (Kemal Sunal) bir siyasetçidir. Sözünde durmayan, ahlaksız bir adamdır. Gazeteci Yaşar (Metin Serezli) gazetede yayınlamak istediği yazı dizisi için Zübükzade’nin yaşam öyküsünü öğrenmek ister. Gittiği Gülören’de karşılaştığı köylüleri Zübükzade’yi nefretle anarlar. Yaşar’ın köylüden aldığı bilgiye göre Zübük iş hayatına bir dairede katip olarak başlamış, kısa sürede aldığı rüşvetlerle zengin olup çıkmıştır. Foyası ortaya çıkınca kovulan Zübük, Destek Partisi’ne girip yağcılıkla, dönemin en küçük parti örgütlenmesi olan ocak başkanlığına yükselmiştir. Bu arada girdiği her yere de rüşveti bulaştırır. Muhalefet partisinden olan Kadir Ağa’nın (Kadir Savun) kızı Yektane’yi (Nevra Serezli) evlenme vaadiyle kandırıp birlikte olur. Ama Yektane, aldatılmayı kendine yediremez, silah zoruyla Zübük’ü nikah masasına oturtur. Uyanık Zübük, partili partisiz herkesi öylesine birbirine düşürür ki, sonunda halk onun belediye reisi olması için neredeyse yalvarır.
Aklı sürekli şeytanlığa çalıştığı için İbrahim Zübükzade kendisine kurulan komploları da birer ikişer savuşturur. Sonunda kendini milletvekili seçtirir.
Bu anlatılanlara çok şaşıran deneyli gazeteci, Zübük’le konuşmaya gider. Zübük, tüm yüzsüzlüğü ile köylüyü, kasabalıyı, giderek tüm halkı kötüleyip, kendisinin ne denli dürüst ve vatansever bir politikacı olduğunu öyle bir anlatır ki gazeteci Zübük’e acımaya başlar.
Sonunda Zübük’ün giderayak gazeteci Yaşar’a oynadığı bir oyun onun aklını başına getirecek, çirkin politikacıların elinde çaresiz kalan halkın her zaman haklı olduğunu anlayacaktır.
Peki bu filmden ya da romandan söz etmek, birine “Zübük” demek suç mudur? Ya da hakaret sayılır mı?

‘Zübük’ sözüne hapis cezası
Geçtiğimiz yıllarda Ege illerinin birinin şirin beldelerinden birinde bir “Zübük” davası yaşandı. Basında yer aldığı kadarıyla olay şöyle gelişti. 1984-1987 yılları arasında beldenin belediye başkanlığını yapan C.Ö, seçimleri kaybedince beldenin adını taşıyan yerel gazetesini yayımlamaya başladı.
Seçimleri kazanarak beldenin belediye başkanlığını devralan A.T. de, 1994 yılında belediye başkanı seçilip, 28 Mart 2004 seçimlerinde koltuğunu başka bir partiden rakibine kaptırıncaya kadar 10 yıl görev yaptı.
C.Ö, A.T’nin başkanlığı döneminde, gazetesinde Aziz Nesin’in ünlü Zübük romanından alıntılar yaptı. A.T, C.֒nün yazılarında anlattığı sahtekar politikacı tiplemesiyle kendisini kastedip hakaret ettiğini öne sürerek, avukatı aracılığıyla mahkemeye başvurdu.
T. “Yazar Aziz Nesin’in Zübük romanında çizdiği belediye başkanı karakterini, başkanlık görevim nedeniyle şahsıma, makamıma uyarlıyor, hakaret ediyor, çamur atıyor, beni kamuoyunda küçük düşürmeye devam ediyor, siyasi hayatımı olumsuz etkiledi” diyerek tazminat davası açtı.
K. ilçesi Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada suçlamayı kabul etmeyen C.Ö. ise savunmasında, Aziz Nesin hayranı olduğunu belirterek, “Tüm romanlarını beğenirim. Zübük romanından da etkilenerek gazetemde yayınlıyorum. Ben bu romanda sözü edilen politikacılarla A.T’yi kastetmiyorum. O kendi üstüne alınıyor. Zübük romanında birçok politikacıdan söz ediliyor. O zaman onlar da bana dava açsın. Romandan alıntılarla yazmaya devam edeceğim” dedi.
Bilirsiniz “Aziz Nesinlik” olaylar öyle kolay kolay kapanmaz. Önce tazminata hükmedilmiş, eve icra gelmiş, falan, filan... Sonra cezalandırılan yazı yeniden yayımlandığı için ceza davası açılmış, K. Asliye Hukuk Mahkemesi de verdiği kararda eski belediye başkanı C.Ö.’yü yazdığı bir yazıda yine eski belediye başkanı (ve fakat bir başka partili) A.T’ye “Zübük” dediği gerekçesiyle 5 ay 25 gün hapis cezasına çarptırmış. Ceza bin 436 YTL (1 milyar 436 milyon lira) paraya çevrilip ertelenmiş.
Bence asıl davacı olması gereken yan, belde halkı olaya seyirci kalmış. Çünkü Aziz Nesin Zübük’te (tıpkı öteki romanlarında olduğu gibi) Zübükzade’yi değil, ona kananları eleştirir. Zübük, yalancı, sahtekar, rüşvetçidir doğru. Ama ona kananlar hiç mi suçlu değildir? Buna cevap verebilmek için romana dönmemiz gerekli.

Bir değil!
Olayların tanığı Almanca öğretmeni (filmde bu tip gazeteci olarak anlatılır) bir arkadaşına mektubunda şöyle yazar:
“Şimdi çok iyi anladım ki, Zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz. Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkarıyor. Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra kendi zübüklüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz. (...) Biz önce kendimizi kandırıp onları da bizi kandırsınlar diye zorluyoruz. Kendi içimizdeki Zübükleri biriktirip birleştirip zorlaya zorlaya Zübük yaratıyoruz, gerçekte Zübük biziz, benim, sensin.” Öğretmen kasabadan gitmeye kararlıdır. Ama bunun kurtuluş için yeterli olmadığını bilir, asıl sorusu şudur: “Acaba gerçekten Zübükler’den, kendi zübüklüğümüzden kurtulabilecek miyiz?...”
Bu soru roman için Tahir Alangu’nun verdiği acımasız yargıyı anımsatır: “Kasabalıların (...) gündelik yaşamlarında, küçük, menfaatçi, dar görüşlü, bütün ilişkileriyle çürümeye yüz tutmuş bir yaşamayı haber veren çatışmalarındaki hayvansı sertliği, bu yapıya dayanan iç politika kuruluşunun acıklı dramını anlatıyor.” Alangu yargısında haklıdır.
Çünkü Aziz Nesin, yapıtlarında toplumun geniş bir kesiminin sorunlarını dile getirerek, yaşamı bütün yönleriyle yansıtmaya çalışır. Toplumsal gerçekçi tavrı, ülkenin toplumsal değişim süreçlerini ve bu değişim içindeki insanın konumunu saptamaya yöneliktir. Toplumsal yapıdaki aksaklıkları, bunların gündelik yaşamlara yansıyışını, insanların birtakım özelliklerini alaycı bir anlatımla yansıtarak, geniş bir toplum panoraması çizer. Bunu yaparken de yaşanılan düzenin olumsuzluklarını, çelişkilerini, bozukluklarını yansıtır.

Sülün Osman’ın iki kuruşluk kibriti
Tam burada 1960’larda Sülün Osman ile yaptığım söyleşiyi anımsıyorum. Sülün Osman efsaneleşmiş bir dolandırıcıydı. Sahte defineler satmakla yetinmez, tramvayı, Galata Köprüsü’nü, Taksim’de o zaman altında buluşulan meydan saatini satardı. (Yine de ben tanıdığımda beş kuruşu yoktu.) Ben dolandırıcılığın gizini sorduğumda şunları söyledi:
“Bak kızım, şu kibrit her yerde beş kuruş. Ben bu kibriti iki kuruşa satmaya kalktığımda, kimse neden diye sormuyor. Ben de hem iki kuruşu alıyorum, hem kibriti vermiyorum... İşte bu kadar. Anlayacağın, dürüst adam dolandırılmaz, dolandırılanın içinde bir küçük dolandırıcı vardır.”
Şimdi başka türlü sorabiliriz. Eğer Zübük’ün kasabasındaki herkes, kendinin kıymeti bilinmemiş önemli biri olduğuna inanmasa, Zübükzade’nin Ankara’dan kendi eliyle, kendi adına gönderdiği mektuplar ve hediyelere kanar mıydı?
Günde beş kez hükümeti kendisi yönetmeye kalksa ne yapacağını çevresine anlatmayı kurmasa, (bu genelde maydanozu pahalı satanı asmakla başlayan kolay bir iştir) çaresizlik ve çözümsüzlük içindeki “hökümet”in, İbraam’dan akıl ve medet ummakta olduğuna inanır mıydı? (Buna inanması, sıranın kendisine de geleceğine inanmak değil midir?)
Soruyu bir daha soralım: Bir fırıldak dönüyorsa fırıldağın bir çarkı biz değil miyiz? Zübük sözünden alınanlar iyi biliyorlar ki, aynadan kendilerine bakan bir Zübük var...
Sennur Sezer

Evrensel'i Takip Et