14 Haziran 2007 00:00
Cumhuriyet Savcısı Berin Taşanın anıları: Bir Tanığım Kalsın
GÜNÜN YAZILARI
Bazı anı, bilgi ve belgeler define değeri taşıyor. Hatta maddi bir ölçümlemeye sığmadığı için, define sözcüğü de yetmiyor açıklamaya. Peki, onları bunca değerli kılan nedir, diye sorunca; o bilgiyi, anıyı vb. sunan kalemin, o belgeyi tutan elin sahibi geliyor akla. Çünkü, dolaylı ya da dolaysız insana ilişkin şeyler, muhatabın kişiliğiyle bütünleşiyor ve ondaki niteliklerle çözümlenebiliyor. Toplumsal hayatın dayattığı bu sınavdan kaçış olmuyor. İşte, yaşamı boyunca bu denli sınavlardan alnının akıyla çıkmış bir şair-yazar, bir cumhuriyet savcısı olan Berin Taşan; Ümit Yayınlarından çıkan Bir Tanığım Kalsın adlı anı kitabıyla bize definesinin kapısını açıyor. Bir anlamda, savcılık denen mesleğin zorluklarını dile getirirken, bu mesleği omurgalı ve sürüngen olarak yürütenleri de ayrıştırıyor.
Yaşamı, sanatı ve kişiliğiyle; örnek alınması gereken bir insan, bir aydın olduğuna inandığım Berin Taşan 1928 yılında Merzifonda doğmuş. Ailesinden gizli girip sınavını kazandığı Ankara Hukuk Fakültesinden de 1951 yılında mezun olmuştur. Askerlik sonrasında, savcı olarak İzmirde göreve başlamış; sırasıyla Şiran, Karaburun, İzmir, Sinopta aynı görevle çalıştıktan sonra, Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcısı iken 1985 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
Taşanın ilk anısı şöyle: Komşu köyün ağılından üç koyun çalarken lastik ayakkabısının tekini düşüren davacının, bu köye kurban bayramının dışında et girmez iddiasına karşın, evinde kavurma olduğu görülen İsmailin duruşması karar aşamasına geliyor. Sorduğu soruyu: Siz peygamber postunda oturuyorsunuz, her şeyi bilirsiniz diyerek yanıtlayan suçluyu beraat ettiren yargıç, dosyayı Berin Taşana uzatarak gerekçeli kararı onun yazmasını istiyor.
İşte Taşanın anıları 1952 yılında Samsunda staj yaparken, böyle çarpıcı bir olayla başlıyor.
Staj sonrası ilk görev yeri olan İzmirde ise, DP hükümetinin Sorumluları komünistlerdir dediği 6-7 Eylül Olayları karşılıyor onu. Ardından DP Ocak Başkanı H.Byi haklı bir gerekçeyle tersleyip, telefonla konuşmasına izin vermediği için, önce bir ihtar cezası alıyor, birkaç gün sonra da Şirana tayini çıkıyor.
Burada görev yapan iki yargıçtan biri insana saygılı olmasına karşın, Cemal, gösteriş meraklısı ve milletvekili olma sevdasındadır. Yaptığı bir keyfi tutuklamayı şöyle anlatıyor Berin Taşan: Cezaevinde beş hükümlü, üç tutuklu var. Hepsiyle ayrı ayrı konuşuyorum. Tutuklama kararlarını, hükümlülük ilamlarını inceliyorum. Bir tanesi dikkatimi çekiyor, ne tutuklama kararı var, ne hükümlülüğüne dair ilamı. Zekeriya Efendi bunun evrakı nerede diyorum.
Savcı beyim bu arkadaşı Hakim Cemal Bey tutuklamış, ama evrakı yok. Jandarma böyle getirdi. Sen anlat diyorum tutuklu kişiye, nasıl oldu bu iş?
Sayın savcım, ben dava vekilliği yapıyorum. Altı ay kadar önce hakim Cemal Beyin katibi gelip, hakim bey emanet olarak radyonu istiyor, yenisini alınca verecek, dedi. Verdim. On beş gün sonra kömür sobamı istetti, onu da verdim. Üç ay geçince istettim, çok sinirlenmiş. Geçen gün Av. Murat Beyle karşılıklı davamız vardı. Beni hiç konuşturmadı. Tanıklarımı da kabul etmedi. Hakim bey, Murat Beyin arabasıyla geziyorsunuz, o konuşuyor ben konuşmuyorum deyince cüppesini çıkartıp kürsüden indi. Sen, beni reddedecek adam mısın, deyip bir tokat attı. Sonra da jandarmalara alın bunu götürün, tutukladım dedi.
Hemen Yargıç Cemal Beyi gördüm, ben bu adamı tahliye edeceğim ama siz tahliye ederseniz daha iyi olur dedim. Dava vekili o gün tahliye edildi.
Yazarın anılarında ibret alınacak birbirinden güzel anılar ve tanıklıklar var. Bu anılarda, kamunun vicdanı olan yargıç, savcı ve devlet adamlarının yanı sıra, ilişkileri çıkar hesapları üzerine kurulmuş olanlar da yüzleri öne eğik bir biçimde gelip geçiyor. Bu bağlamda, 1957 seçimlerinde, kendilerine kayırmacı davranmayan Şiran Savcısı Berin Taşan da DP tarafından Karaburuna sürgün gönderiliyor. Orada, yani Karaburuna bağlı Mordoğanda direncin ve mücadelenin kadın kahramanı olan Mediha Hanımı tanıtıyor yazar bize. Ancak, Taşanın bir solcu dergide şiirinin çıkması ve Barlas Küntayın Haber gazetesinde yayınlanan ihbarı, Sinopa sürgünlüğünü çabuklaştırıyor.
Sinopta, yaklaşık on yıl özveriyle görev yapan Berin Taşanın anılarından; toplumsal bir bilinç düzeyi olan Sinop halkını, zindanların yapımını Sinoplu yapı ustalarının kabul etmediğini, zindanları ilk denetleyenlerden biri olan Oktay Akbalın dedesi Ebubekir Hazım Tepeyranın gördüklerini, kaleden gerçekleştirilen ilk firar eylemini, öğretmen boykotunu, Sinopta yapılan solcu avını, Sinop Kız Öğretmen Okulu öğrencilerinin boykotunu ve öğrencilerden Seherin kayalardan denize atlayarak intihar edişini, Sabahattin Alinin Sinop Cezaevi günlerinin ayrıntılarını öğreniyoruz. Daha da önemlisi, yanlışları şöyle düzeltiyor yazar:
Çoğu yerde Sinop zindanları ile Sinop Cezaevi birbirine karıştırılmıştır. Sinop Kalesinin yapım tarihi MÖ 8. yüzyıla kadar uzanır. Üç yanı kale duvarlarıyla çevrili bugünkü cezaevinin yapım tarihi ise 1887dir. Bir başkası için: Sinop Cezaevinde yatan ünlü politikacılar ve edebiyatçılar anılırken hep şu isimler verilmektedir. Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Cevat Şakir, Burhan Felek, Mustafa Suphi, Hüseyin Hilmi, Refii Cevat, Kerim Korcan (Cumhuriyet 28.11.1992) Milliyette ise bu listeye Refik Halit Karay, Ahmet Bedevi Kuran, Osman Cemal Kaygılı, Zekeriya Sertel, Osman Deniz, Av. Eşber Yağmurdereli adları eklenmiştir. Oysaki Nâzım Hikmet, Kemal Tahir, Cevat Şakir ne hükümlü ne de sürgün olarak Sinopta bulunmuştur. Siyasi olarak Sinop Cezaevinde Osman Deniz, Eşber Yağmurdereli; edebiyatçı olarak da Sabahattin Ali, Kerim Korcan yatmıştır.
Siyasi sürgünler Mustafa Suphi, Sosyalist Hilmi, Ahmet Bedevi Kuran, Ferit Tek, İsmail Hakkı Paşa; sürgün edebiyatçılar da Refik Halit Karay, Refi Cevat Ulunay, Burhan Felek ve Zekeriya Serteldir.
Bir Tanığım Kalsın adlı kitapta, iki yüz altmış üç kişi adı yer alırken; bir cumhuriyet savcısının da yasalara dayalı özgün düşüncelerini içeriyor. Kitapta kimi bölümlerini gülerek, kimilerini ağlayarak, kimilerini de kızarak okuyacağınız seksen yedi bölüm var. Ancak, anlattıklarımın kitabı tanıtmaya yetmeyeceğine inandığımdan, okumanızı öneriyorum.
Güngör Gençay
Evrensel'i Takip Et