11 Haziran 2007 00:00

Bağımsız adaylar konuşuyor4


22 Temmuz 2007’de yapılacak seçimlere bağımsız milletvekili adayı olarak katılacak isimlerden biri olan Mazlum-Der eski Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Ankara’da dönen dolapları, aday olduğu Konya’da anlatacağını belirtti. “Türkiye’de dini duyarlılığı ön plana çıkmış seçmenin, ulusalcı söylemlerle küreselci dayatmalar arasındaki sıkışmışlığını aşabilmesi açısından Konya, özel bir sosyal dokuya sahiptir” diyen Bilgen, geçen seçimde Konya’daki seçmenin 1/5’inin sandığa gitmemiş olmasının ciddi bir protesto potansiyelini de gösterdiğine dikkati çekti. Bilgen’le adaylığını, hedeflerini ve içinden geçilen seçim sürecinin özelliklerini konuştuk.

Ayhan Bey, kamuoyu sizi daha çok bir insan hakları savunucusu olarak Mazlum-Der Başkanı sıfatınızla tanıyor. Ardından “Yeni Siyaset Girişimi”nin içinde yer aldınız ve şu anda da Konya’dan bağımsız milletvekili adayısınız. Bağımsız adaylığınız nasıl gündeme geldi, buna nasıl karar verdiniz, oradan başlasak...
11 Eylül sonrasında ABD’nin “insan hakları ve demokrasi getirme” söylemi, toplumsal hafızada zihinsel bir kırılma yaşattı. İnsan hakları söyleminin işgal ve savaş gerekçesi olarak sunulması, ABD’nin politikalarına duyulan öfkenin insan hakları mücadelesine de tepkiye dönüştüğü görülmektedir. AB adaylık sürecinde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin dış dayatma ile yapıldığı izleniminin verilmesi de insan hakları konusunda tepkisel yaklaşımları besledi. Üst düzey komutanların ve kimi siyasetçilerin sık sık “insan hakları adı altında” diye başlayan cümleleri, bizzat insan hakları savunucularının yeniden bir tutum geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Apolitik bir sivil toplumculuk, hak ve özgürlük mücadelesinin toplumsallaşmasına engel olmaktadır. Sivil siyasal mücadelenin yeni platformlarda önce zihinsel olarak üretilmesi, daha sonra topluma taşınmasının yollarının bulunması gerekmektedir. Yeni siyaset girişimi, “bizim de bir partimiz olsun” hevesi ile başladığımız bir arayış değil, ülke sorunları karşısında ezber bozan ve daha cesur söylemler geliştirme çabasıdır. Yeni siyaset girişiminin Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra kendisine yeni bir yol haritası belirleme niyeti, son yaşanan olaylar ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir krize dönüşmesi ile anlamsız hale gelmiştir.
2007 genel seçimlerinin ülke açısından ifade ettiği kritik önem ve yaşadığımız olağanüstü gelişmeler, daha acil ve doğrudan siyasal sorumluluk üstlenme düşüncesini zihinlerimizde uyandırdı.

Herhalde ilk kez bir seçimde bu kadar çok bağımsız aday söz konusu oluyor. Var olan seçim sistemi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ne yazık ki birçok konuda oluşan toplumsal beklentiye cevap verme iradesi geliştiremeyen iktidar ve muhalefet partileri, ülkeyi bir gerilim ortamına sürüklediler. Köklü bir Anayasa değişikliği ile birlikte, seçim ve Siyasi Partiler Yasası’nın demokratikleştirilmesi konusunda ciddi hiçbir adım atılmadı. Seçmenin iradesinin parlamentoya taşınmadığı bir ülkede istikrarı sadece milletvekili sayısında aramak, sorunu çözmeye yetmemektedir. İktidar partisi, Cumhurbaşkanlığı seçiminde uğradığı haksız muameleden ders çıkartmak yerine seçim barajı yetmiyormuş gibi oy pusulaları konusunda diğer partilerle ittifak halinde siyasal ahlak açısından kötü bir sınav vermiştir. Ordunun muhtırası nasıl ülkeyi AKP-CHP gerilimine sürüklemişse, oy pusulaları ile ilgili karar da birçok insanın zihninde bağımsız adaylar konusunda ciddi bir vicdani hesaplaşma duygusunu doğurmuştur.
Cumhurbaşkanlığı krizi, Genelkurmay’ın 27 Nisan muhtırası ve onun siyasal alandaki etkisi sürerken, Genelkurmay’dan bir bildiri daha... Nasıl bir ortamda seçime gidiyoruz? Böylesi bir ortamda halk, iradesini özgürce gösterebilir mi?
28 Şubat’ta yapılanlara tepki, aynı tabandan beslenen ama daha geniş bir demokrasi talepleri eksenli yapılanmayı iktidara taşımıştır. AKP, başta YÖK olmak üzere siyaseti sivilleştirecek, ülkeyi demokratikleştirecek hiçbir konuda köklü adımlar atma cesaret ve kararlılığı geliştirememiştir. Son yaşanan gelişmeler, Anayasa Mahkemesi, TSK ve cumhurbaşkanı tarafından mağdur edilmiş, engellenmiş bir AKP görüntüsünü ortaya çıkarmıştır. Yapılanlara duyulan haklı tepki yolsuzluklar, yoksulluk ve yasaklarla ilgili sağlıklı bir hesaplaşmanın yapılmasını da engellemektedir. Böyle bir ortamda toplumun iki safha bölünmesine karşı çıkarak bir halk iradesi geliştirmek, elbette kolay olmayacaktır. Ancak eğer özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde bağımsız adaylar yoluyla parlamentoda temsil imkanı gelişirse, bir sonraki; büyük ihtimalle 2009’da yerel seçimlerle birleşecek genel seçimlerde baraj, aşağı çekilecektir. Parlamentoda farklı görüşlerin temsili, sanılanın aksine mutlaka istikrarsızlığa sebep olmayacak, bilakis gerçek ve kalıcı bir barış için ortam oluşturacaktır. Özellikle sınır ötesi operasyon ve çatışmalar, seçimlerin sağlıklı biçimde yapılmasının üzerine gölge düşürdüğü gibi engelleme ve erteleme amaçlı operasyonlara da mazeret olarak kullanılacaktır.

Seçim çalışmanızda hangi gündemlere öncelik vereceksiniz?
Farklı inançların özgürce kendini ifade etmesi ve Türklerle Kürtlerin birlikte barış içinde yaşaması, Türkiye’nin demokratik olmayan milliyetçilik ve laiklik algılamalarının aşılması ile mümkün olacaktır. Tehdit tanımlamalarının şekillendirdiği düşmanlıkları aşmak ve gelir dağılımdaki çarpıklığa, yoksullaşmaya yönelik tartışmalara fırsat oluşturmak zorundayız. Türkiye, planlı biçimde oluşturulan gerilimler yüzünden sorunları ile sahici bir yüzleşmeye girmeyi ertelemektedir. Kardeşlik, barış ve gerçeklerle yüzleşmek, bütün Türkiye gibi Konya’da da seçmenin ana gündemi haline getirilmelidir.
Konya’dan adaylığınızda sanırım Mazlum-Der başkanlığınızın da ima ettiği siyasal kimliğiniz etkili olmuştur. AKP ve Saadet Partisi’nin adayları karşısında şansınızı nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’de dini duyarlılığı ön plana çıkmış seçmenin, ulusalcı söylemlerle küreselci dayatmalar arasındaki sıkışmışlığını aşabilmesi açısından Konya, özel bir sosyal dokuya sahiptir. Hem yüzyıllardır bölgede yaşayan Kürtlerin bulunması, hem de imam hatip liseleri, başörtüsü sorunu gibi konular dolayısıyla toplum zihnindeki devlet algılaması, önemli kararların alınmasına ortam oluşturabilir. Bugüne kadar sergilenen sağcı, muhafazakar, statükocu İslam yorumlarının hak ve özgürlükler açısından ciddiye alınır bir sonuç doğurmadığı, toplum tarafından da görülmektedir. Geçen seçimde Konya’daki seçmenin 1/5’inin sandığa gitmemiş olması, ciddi bir protesto potansiyelini de göstermektedir. Daha cesur, kararlı ve açık bir siyasal söylemin taraftar bulacağına inanıyorum.

Eğer seçimi kazanıp Meclis’e giderseniz neler yapmayı planlıyorsunuz?
Öncelikle seçim kampanyası boyunca Ankara’da dönen dolapları Konyalılara anlatmak ve bir yüzleşmeye ortam oluşturmak, sonucu ne olursa olsun ülke siyasetine olumlu bir kazanım sağlayacaktır. Toplumsal bir siyasetin üretilmesi, iktidar merkezli olamayan bir siyasal muhalefet dilinin geliştirilmesi açısından bu seçimler önemli bir fırsattır. Aykırı ve cesur bir mesajın TBMM aracılığıyla da topluma taşınması, mevcut kimlik siyasetlerinin aşılmasına katkı sağlayacaktır. Özellikle Kürt sorununun demokratik, barışçı yöntemlerle çözülebilmesi için aktif sorumluluk üstlenmek ve ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesine karşı durmak en büyük görevimizdir. İsrail uçaklarının Konya semalarında tatbikat yapmasından rahatsızlık duyan Konyalıların, seçimde kararlarını verirken küçük hesaplarla tercih yapmayacaklarına ve endişelerini parlamentoda dile getirecek bir sesin doğmasına destek olacaklarına inanıyorum.
YARIN: Ankara 1. Bölge Bağımsız Milletvekili Adayı Şükrü Erbaş
Fatih Polat

Evrensel'i Takip Et