6 Mayıs 2007 00:00

isa’nın dili lâl


Bin yılların kültürel zenginliklerinin, yüz yılda yok olma noktasına geldiği Türkiye’de, farklı diller ve yüzlerce lehçe, konuşanlarıyla birlikte kayboluyor. Her katliamda bazen yüzlerce insan susuyor. Her zorunlu göç, bir lisanı da yanında götürüyor doğduğu topraklardan kopararak...
Mezopotamya’da konuşulan en eski dillerden biri olan Süryanice/Aramice de aynı tehlike ile karşı karşıya. Bir zamanlar Ortadoğu’nun anadili olan, “İsa peygamberin konuştuğu dil” Süryanice/Aramicenin, milattan önce 1000 yılına kadar uzanıyor bulguları... Hatta MÖ 300 ile 650 yılları arasında, 600 bin kilometrekare alanda konuşulduğu biliniyor.
Süryaniler, 1914’ten bu yana anavatanlarında tükenmeye devam ederken İstanbul’dan Avrupa ülkelerine dağıldıklarında, yüzlerce Süryani/Arami lehçesi de unutuldu gitti. Türkçeye de birçok kelime kazandıran bu dilin varlığından, çoğumuzun belki haberi bile yok...
Kendisi de 1978 yılında Midyat’ın Midin (Öğündük) köyünden göç etmek zorunda kalan ve 2004 yılına kadar memleketine gelemeyen Prof. Dr. Shabo Talay, Almanya Erlangen Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ortadoğu Dilleri ve Kültürleri Uzmanı. Ülkesinden 1976 yılında ayrılan babası ise tam otuz yıl sonra gelebilmiş köyüne.
“Süryani Dili Tarihi’nde Türkiye’de Konuşulan Arami Lehçeleri” ile ilgili sunum yapmak için Midyat Uluslararası Süryani Sempozyumu’na katılan Prof. Talay ile Süryaniceyi ve kendi ülkesinde nasıl yok olduğunu konuştuk.

‘İsa’nın dili Süryanice’ nasıl bir dildir, biraz anlatabilir misiniz?

Süryanice yani Arami dili, İbranice ve Arapça ile birlikte Sami dillerinin batı branşına aittir ve onun yazılı kalıntıları, aşağı yukarı MÖ1000 senesine kadar gidiyor. Mezopotamya’nın başka halkları gibi büyük imparatorluklara sahip olmamalarına rağmen Aramilerin dili, en geç MÖ 700 yılından sonra imparatorluklar arası dil olarak kullanılıp yavaş yavaş eski Asur ve Babil dillerini diplomatik dil olarak ortadan kaldırdı. Sonunda, Pers İmparatorluğu başlangıcında Arami dili imparatorluk dili konumuna yükseltildi. Bu zamandan sonra Aramice, bütün Ortadoğu’da yüzyıllarca resmi dil olarak kullanıldı. İsa Mesih’in dünyaya geldiği anda bütün Ortadoğu’da değişik Arami lehçeleri konuşuluyordu ve kendisi de Aramice ile büyüdü. Bu sebepten Süryanice, İsa Mesih’in dili olarak adlandırılıyor. İslam dininin 7. yüzyılda ortaya çıktığı zaman ise Arapça, kutsal dil olarak klasik Süryanicenin yerini almaya başladı. 11 ve 13. yüzyıllar arasında tarihte son bir rönesans gördükten sonra bu klasik edebiyat dili, günlük konuşma ve halk dili olarak ortadan kalktı. Artık o zamandan bugüne dek klasik Süryanice, yalnız yazı ve liturji dili olarak Süryani kiliselerinde kullanılıyor. Aynı zamanda Süryaniler arasında, gündelik yaşamlarında kullandıkları değişik Aramice şiveler bulunuyor.

Türkiye topraklarında hangi Süryani lehçeleri konuşuluyordu?

1914-1915 trajedisine kadar buralarda yüzbinlerce kişinin konuştuğu farklı lehçeler vardı. Bu Süryani lehçelerini ikiye ayırıyoruz: Doğu ve Batı Süryanice lehçeleri. Doğu deyince Dicle Nehri’nin doğusunda konuşulan Süryani lehçeleri, Batı denince de nehrin batısında konuşulan lehçeleri kastediyoruz. Dicle Nehri dil hudududur. Bu lehçeler ise çok eski Arami diline kadar gidiyordu ve çok eski özelliklerini korumayı başarmıştı. Ancak trajediden sonra bu lehçelerin çoğu kayboldu.

Kaybolmadan önce kaç ayrı lehçe olduğu tahmin ediliyor?

Kayboldukları için lehçelerin sayısının ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Ama örneğin Hakkari’deki Asuri aşiretlerin bazıları; hayatta kalanları, 1933’lerden sonra Milletler Cemiyeti tarafından Suriye’nin Habur Nehri etrafına yerleştirildiler. Burada yeni köyler kurdular. Bu lehçeleri araştırmak için Habur’da kaldım ve sadece orada 25 değişik lehçe tespit ettim. 15 ile 17 bin kişi yaşıyor orada ama neredeyse ayrı bir dil seviyesine kadar gelmiş lehçeler bulunuyor. Bununla ilgili yaptığım araştırma, Almanya’da çıkmak üzere; ancak daha önce ne kadar vardı bilmiyoruz. Çünkü Botan’da yüzlerce köy vardı ve hepsi kaybolmuş artık. Ve o lehçeleri de konuşan kimse yok. Türkiye’de Dicle Nehri’nin doğusunda Asuri-Kildani ve Yahudi lehçeleri vardı. Bu lehçeler, içlerinde çok önemli eski Asur ve Babil dilinden özellikleri korudular. Bunlar arasında iki lehçe grubu bulunuyor: Birincisini “H” grubu olarak, ikincisini de “X” grubu olarak adlandırıyoruz. “H” grubu lehçeleri, Siirt ve Cizre arasında bulunan dağ köylerinde konuşuluyordu ve en önemlileri, Pervari de Artıvına (Ekindüzü), Hoze, Bekent ve Cizre’ye yakın Umra/Dera, Cinnet ve Barince lehçeleridir. Ne yazık ki bütün bu lehçeler, şimdi diasporada kaybolmak üzeredir. Türkiye’de bu lehçeleri konuşan kimse kalmadı, hatta bütün Ortadoğu’da yalnız Irak’ta ve Suriye’de birer köyde konuşuluyor. “X”grubu lehçeleri, merkezi Hakkari olmak üzere Cizre ve Urmiye, Van ve Musul arasında yüzlerce köy ve kentlerde konuşuluyordu. Türkiye topraklarında 1990’lı yıllara kadar Şırnak ve Hakkari illerinde bu lehçeleri konuşan sekiz ile on arasında köy bulunuyordu. PKK ile mücadele esnasında, onların da bazıları zorla boşaltıldı; bazılarında ise köyler arası sorun çıktı ve insanlar Avrupa’ya dağıldılar. Ve Dicle Nehri’nin doğusunda konuşulan hiçbir Süryani lehçesi, 1994’ten sonra kalmadı.

Ya Batı Süryanice lehçeleri....

Batı’da Diyarbakır etraflarında Lice (Süryanice: Lago) ilçesine yakın Mlahso’da konuşulan lehçeyi (ki buna “dil” diyebiliriz; çünkü çok arkaik ve ilgi çekici şekilde eski özelliklerini korumuş) konuşanlardan en çok üç dört aile kalmıştı 1915 olaylarından sonra.
Aile dediğim de iki üç kişi. Bunlar ‘70’lerde Diyarbakır Meryem Ana Kilisesi’ne sığınmışlardı. Birkaç Kürt aile onları korudular. İki erkek bir kadın kalmıştı en son. Kadın kayboldu. Ne oldu bilmiyoruz. Erkeklerin ikisi Suriye’ye gitmişti. Birisi öldü. Ben sonuncusunu gördüm. O adam Türkçeyi de kusursuz konuşuyordu. Ancak o da 1998’de yaşamını yitirdi. Son aktif Mlahso lehçesi konuşmacısıydı. Ve o dil de ortadan kayboldu ve diller mozaiğinde boş bir yer daha kaldı.
Süryanilerin kullandıkları Arapça lehçeler de vardı; Arap dili tarihinin en eski şehir lehçelerindendi bunlar. Onlar da kalmadı.

Türkiye’de bir tek Midyat’ta konuşulan ve “Turoyo” dediğiniz Süryanice lehçe kaldı değil mi?

Evet, Türkiye’de günlük yaşamda kullanılan tek Süryani dili kaldı. Turoyo, Avrupa’da çıkan bazı çabalardan hariç, hiç yazılaştırılmadı ve şimdiye kadar yazısız bir dil olarak kaldı.
Tur Abdin’de, 1960’lı yıllara kadar 70 kadar köy, bu Süryaniceyi konuşuyordu. Bu arada biz “Turoyo” ifadesini sadece bilimde kullanıyoruz. Tur Abdin Süryanicesi, ‘20 ve ‘40’lı yıllar arasında Suriye, 1960’larda ise Avrupa’ya göç nedeniyle zayıfladı. Bugün Tur Abdin’de yaklaşık 3 bin Süryaniden başka kimse bunu konuşmuyor. Tarih boyunca halk dili olarak Turoyo, Süryanilerin tarihi yazı dili Klasik-Süryanicenin gelişmesi ve zenginleşmesi için çok önemli bir kaynaktı. Hatta bugün de Süryaniceye en büyük desteği, Tur Abdinliler ve Turoyo’yu konuşanlar sağlıyor. Bundan dolayı, hatta Klasik Süryaniceyi de kaybetmemek için zaman geçirmeden, halk dilini sistematik bir şekilde öğrenip öğretmeliyiz.

Göç edilen ülkelerde Süryanicenin durumu nedir?

Suriye’de Tur Abdin’den giden Süryaniler var. Yalnız Kamışlo’da 30 bin Süryani yaşıyor ve orada bakan, milletvekili, “muhafız” denilen validen daha yüksek departman başkanları oldular. Dillerini kullanabiliyorlar, ancak resmi olarak eğitim imkanı verilmedi. Kilise çatısı altında hakları var, eski klasik Süryanice dili öğreniyorlar ancak anadil bu değildir. Anadil ölmek üzere. Süryaniler Suriye’de Araplaştılar, herkes Arapça konuşuyor. Türkiye’de de Türkçedir bu... Midyat’tan İstanbul’a gidenlerin hepsi Türkçe konuşuyor şimdi. Yine Avrupa’da da hakim dil hangisiyse onu öğreniyorlar.

Süryanicenin yaşaması için neler yapılmalı sizce?

Köylerde bu dilin öğretilmesi, devletin de buna destek olması çok önemlidir. Çünkü küçücük bir azınlık tek başına bunu sağlayamaz. Süryaniler, “otokton” yani “yerli” bir halktır. Bu yüzden Türkiye hükümeti ve devleti ve mutlaka Türkiye halkının, hususiyetler tanıması lazım. Bu küçücük azınlığın kaybolmaması, Türkiye’nin zenginliği için bunun sağlanması lazım. Almanya’nın otokton halkı “Sorblar”dır örneğin. Almanya, kalan 50 bin Sorb için oturdukları yerlerde müzeler, okullar, kütüphaneler, okul öncesi eğitim kurumları açtı ve üniversitede araştırma enstitüsü kurdu. Almanya, bu zenginliği kaybetmemek için mümkün olduğu kadar yardımda bulunuyor. Aynı şeyi Türkiye de Süryanilere sağlayabilir. Anadilden korkmamak lazım.
Süryani dili en iyi ve tabii bir şekilde, yalnız Türkiye’de ve onun kaynağı olan bu yörede (Midyat) öğrenilip öğretilebilir. Diasporadaki imkanlarımız ne kadar daha fazla ise de dilimizin anavatanı ve onun kaynakları buradadır. Bu sebepten bilhassa burada, bu dünya dilleri mirasının en önemli dillerinden olan Süryanicenin yok olmasına karşı hep birlikte savaşmalıyız. Birlikte deyince biz Batı ülkelerinde yasayanları unutmadan, ilk önce burada yaşayan Süryanileri, ondan sonra Türkiye’deki bütün aydın ve dilseverleri kastediyorum.
Umudum, Avrupa’da 15. asırdan bu yana hiç aralık vermeden, büyük sayıda üniversitelerde öğretilip okunduğu gibi, en yakın zamanda bu dilin ve kültürün vatanı olan Türkiye’de de resmi bir şekilde Süryani dili, kültürü ve edebiyatı öğretilmesidir.

Elif Görgü

Evrensel'i Takip Et