21 Nisan 2007 00:00
Fail tek değil
Malatyada Zirve Yayınevinde yaşanan katliam, bir grup gencin dini ve milli duygularla gerçekleştirdiklerini bir olay olarak açıklandı, ancak misyonerlik faaliyetleri, son dönemlerde devletin en kritik kurumlarının tehdit algılamasının ön sıralarında yer aldı.
Malatyada Zirve Yayınevinde yaşanan katliam, bir grup gencin dini ve milli duygularla gerçekleştirdiklerini bir olay olarak açıklandı, ancak misyonerlik faaliyetleri, son dönemlerde devletin en kritik kurumlarının tehdit algılamasının ön sıralarında yer aldı. MİT, misyonerlik faaliyetlerine karşı rapor hazırlayıp MGKya sunarken Türk Silahlı Kuvvetleri de rapor hazırlayarak AKP Hükümetine sundu ve önlem alınmasını istedi.
MİTin misyonerlik raporu
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Türkiyedeki misyonerlik faaliyetleri için 24 Nisan 2001 tarihinde Milli Güvenlik Kuruluna sunulan bir rapor hazırladı. Bu rapor medyada, daha çok Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Türkan Saylanın annesinin Hıristiyan asıllı olduğuna dair bilgiyle yer buldu. Oysa rapor, çok daha kapsamlı değerlendirmeleri içeriyordu.
1800lerin başından beri Türkiyede misyonerlik faaliyeti içinde bulunan Amerikan Bord Teşkilatının, yeni kurulan eğitim vakıflarıyla ilişkisine geniş yer veren raporda, Bordun Türkiyedeki malvarlığını devrettiği Sağlık Eğitim Vakfı (SEV) mercek altına alınmıştı. Bord Teşkilatı, Üsküdar Amerikan, İzmir Amerikan, Tarsus Amerikan liseleriyle Gaziantep Amerikan Hastanesini Osmanlı döneminde kurmuştu. Sekiz yıllık Temel Eğitim Yasasının kabul edilmesinden sonra ise bu okulların ilköğretim bölümlerinin kurulması için mezunları SEVi kurmuş, Bord da malvarlığını bu yeni vakfa devretmişti. Bordun MİT Raporunun bu derece gündeminde olmasında etkili olan, muhtemelen bünyesinde Hıristiyanlığı yaymak için faaliyet gösteren Kitab-ı Mukaddes Şirketinin de (Bible House) yer almasıydı. ABDdeki Protestan cemaatlerinin bir kurumu olan Bord, merkezi İsviçrede bulunan Dünya Kiliseler Birliğinin de bir üyesiydi. Birlik, Fener Rum Patrikhanesinin öncülüğüyle 1948 yılında, Katolik kiliseleri haricinde 44 ülkeden 147 kilisenin katılımıyla kurulmuştu. Birliğin tüzüğündeki bazı başlıklar, rapora şu şekilde yansıdı: İnsanların sahip olduğu maddi ve manevi kaynakların paylaşımını sağlamak. Her yerde ve ortamda İncilin öğretisi doğrultusunda çalışmalar yapmak. Ekümenik patrikhane bilincini geliştirmek. Başka ekonomik organizasyonlar ile bağlantı kurmak. Yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde ekümenik patrikhane fikrine yandaş olanları desteklemek.
Misyonerlik MGK gündeminde
Misyonerlik, bu raporla MGKnın gündemine daha geniş bir çerçeveyle getirildi. Raporda, misyonerlerin 19. yüzyıl boyunca sürdürdükleri benzer bölücü amaçları olduğu tespiti yer aldı. Türkiyede misyonerlik faaliyetlerinin, birçok ülkede faaliyette bulunan Ermeni Toprakları Merkezi, Avrupa Kiliseler Birliği, Ortodoks Kiliseler Birliği, Dünya Kiliseler Birliği üyesi kişiler tarafından sürdürüldüğü ifade edildi. Son zamanlarda Türklerin sempatisini kazandıkları için Güney Kore vatandaşlarının da misyoner olarak kullanıldığı öne sürüldü. Raporda, misyonerlerin, insanları etkilemek ve taraftar bulmak için Karadenizde Pontus, Güneydoğuda Yezidilik, Keldanilik ve Hıristiyan Kürtler, Doğu Anadoluda Ermenilik, Ege ve İstanbulda ise Hıristiyanlığın eski toprakları söyleminin kullanıldığı savunuldu. MGK, 2002 Aralık ayı toplantısında, misyonerlik faaliyetlerinin Türkiyenin ulusal güvenliğini tehdit eder boyuta ulaştığını karar altına aldı.
Asker, hükümeti misyonerlik konusunda uyardı
Misyonerlik faaliyetleri sadece MİT tarafından değil, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından da tehdit olarak görüldü. TSK, 20 Eylül 2006 tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri Misyonerlik Raporu başlıklı raporu ile AKP Hükümetini uyardı. TSK Misyonerlik Raporunda, misyonerlerin faaliyetlerinin önlenmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu savunuldu.
Aylık siyasi bir dergide yayınlanan TSKnın Ülkemizde ve Dünyadaki Misyonerlik Faaliyetleri başlıklı raporunda, misyonerlik hadisesinin sadece Türk milletini Hıristiyanlaştırma çabalarıyla ilgili olmadığı, aynı zamanda Türkiyenin jeopolitik konumunun misyonerlik faaliyetlerinde etkin bir rol oynadığı savunuluyor.
Raporda bu konu, Özellikle Irak savaşının ardından dünya, Ortadoğu ve Asyanın anahtarının Türkiye olduğunu bir kez daha görmüştür. Kürtlere ve Alevi vatandaşlara yönelik misyonerlik faaliyetleri de dikkat çekicidir ifadeleriyle dile getirilirken misyonerlerin, Doğu ve Güneydoğu Anadoluda şube sayısını artırarak Türkiyenin doğusunda kiliseler oluşturmak istedikleri öne sürüldü.
Raporda, misyonerlerin 2020de Türkiye nüfusunun yüzde 10unu Hıristiyanlaştırmak istedikleri ileri sürülürken, 2005 yılı sonunda ise 50 bin Müslüman Türkün dinini değiştirmeyi hedefledikleri savunuldu. Misyonerlerin hedef kitlesinin ögrenciler, kimsesiz ve yoksul ailelerin çocukları ile işsiz ve reşit olmayan gençler olduğu belirtilen raporda, dini bilgilerden yoksun, sosyal ve ekonomik yaşantıları nedeniyle dini açıdan tereddüde düşmüş ve kendilerini boşlukta hissetmekte olan gençlerin de misyonerlerin yakın markajında olduğu tespitine yer verildi.
Raporun bu bölümünde, Müslüman Türk gençliğinin Hıristiyanlaştırılarak Türkiyenin geleceği üzerinde oynanan sinsi hipotezler karşısında uyanık olunması mesajı veriliyor. TSKnın raporunda ayrıca, misyonerlerin hedefleri şu şekilde belirtiliyor: Etkin ya da kültürel açıdan azınlık statüsünde görünenler veya kendilerini böyle tanımlayanlar (Kürt-Alevi), iç çatışma ve terör ortamında yaşayanlar ve deprem, sel felaketi gibi doğal afetlere maruz kalan insanlar, misyonerlerin hedef kitlesi içinde yer almaktadır.
Raporda, misyonerlerin özellikle Doğu ve Güneydoğu insanı üzerinde yoğunlaşması düşündürücü bir yaklaşım olarak değerlendirildi.
TSK, misyonerlik faaliyetlerinin bir nüfuz etme aracı olarak kullanıldığını ileri sürüyor.
Raporda, apartman katındaki kiliselere de dikkat çekilerek bu kiliselerin beyin yıkamak için kullanıldığı öne sürülüyor. Raporda, bu konuda şöyle deniliyor: Ülkemizdeki farklı din mensuplarının çoğunluğunu oluşturan, Lozan Antlaşmasında hukuki statüleri belirlenen Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklarıyla diğer yerleşik Hıristiyan vatandaşlarımıza ait resmen ibadete açık 269 adet kilise ve 34 adet havra bulunmaktadır. Bu sayılar dikkate alındığında, gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadetlerini ve dini ayinlerini ibadethanelerinde yapmalarında herhangi bir sorun yok. Buna rağmen misyonerlerin tanınmış ibadet yerleri dışında apartman katları, işyerleri kiralamak ve satın almak yoluyla ibadet, ayin, dini tören ve beyin yıkama merkezleri olarak kullandıkları gözlemleniyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü de 2005in Şubat ayında, MGKya sunulmak üzere hazırladığı raporda, korsan kiliselerin istatistiğine yer verdi.
Malatyada misyonerliğe karşı konferanslar
Misyonerlik faaliyetleri, Malatyada bilimsel konferansların da konusu oldu.
İnönü Üniversitesi Dinler Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Şükrü Uslu, 22 Mart 2005 tarihinde Malatya Kuluncakta Misyonerlik Faaliyetlerinin Dünü ve Bugünü konulu bir konferans vermiş. Uslu, 6 Mayıs 2005 tarihinde de Malatya Doğanşehirde Taktiksel Bir Yöntem Olarak Misyonerlik Faaliyetleri adlı başka bir konferans vermiş. Uslu ondan iki gün sonra, 8 Mayıs 2005 tarihinde de Malatya Battalgazide, Zeynel Abidin Kültür Vakfı Konferans Salonunda Misyonerlik ve Mili Bütünlüğümüz başlıklı bir konferans vermiş. (İstanbul/EVRENSEL)
ATOnun raporunda misyonerlik faaliyetleri
Ankara Ticaret Odasının (ATO) hazırlayıp Haziran 2004te basına açıkladığı raporda ise misyonerliğin, etnik ve dini ayrımcılığı körükleyerek devletin üniter yapısını hedef aldığı öne sürüldü. Türkiyede Hıristiyan nüfusun 50-55 bin olarak tahmin edildiği belirtilirken misyonerlik faaliyetleri kapsamında 300den fazla kilise, çok sayıda kitabevi ve yayınevi, 1 kütüphane, 6 dergi, çok sayıda vakıf, 5 radyo, manastırlar, 2 kafe, 7 şirket, 7 gazete, 2 müze, 4 harabe, 1 kale ve onlarca dernek bulunduğu iddia edildi. Rapora göre 2003 yılında, 190 misyoner faaliyeti tespit edildi.
2000lerin başından itibaren siyasetçiler arasında da popüler hale gelen misyonerlik konusunda, MHP ve BBP ile birlikte Rahşan Ecevit de açıklamalarda bulunmuştu.
Fatih Polat