Pozantı cezaevi: kiminin cezası, kiminin ödülü
İnsan, büyüdükçe çocuklara daha da sarılır. Çünkü çocuk masumdur, çünkü çocuk kirlenmemiştir. Böyle olduğu için ve biz böyle oldukları için sımsıkı sarılırız onlara. Sarılırsak masumiyetinden pay alacağımızı düşünürüz. Bencilce sarılırken, pisliğimizi on
İnsan, büyüdükçe çocuklara daha da sarılır. Çünkü çocuk masumdur, çünkü çocuk kirlenmemiştir. Böyle olduğu için ve biz böyle oldukları için sımsıkı sarılırız onlara. Sarılırsak masumiyetinden pay alacağımızı düşünürüz. Bencilce sarılırken, pisliğimizi onlara bulaştırdığımızı, her sarmada daha da kirlettiğimizi fark etmeyiz…
"Cezaevi'ne gönderilmişti taş attığı için masumiyetini kaybeden(!) ve yetişkin olmanın gereği olan ceza çekme eylemini yerine getirmesi için çocuklar."
Ve onları koğuşta karşılayan yetişkinler, masumiyetlerinden pay almak adına sarılmıştı minik ruhlarına. Ama çok sıkmışlardı bazılarını. Çığlık atmıştı çocuklar. Ve kulaklarını tıkamak zorunda kalmıştı, sarılmak nasibine henüz müdahil olmayanlar."
Çok mu dramatize edilmiş geldi tırnak içine aldığım cümleler?
25 Şubat sabahı saatler sonra popüler basının ilgisini çekmeyi başarmış bir haber bu. Adana Pozantı Cezaevi'ne taş attığı için gönderilen Kürt "çocukların" uğradığı fiziksel, ruhsal ve cinsel istismarın haberi. Ve yine saatler geçmesine rağmen Adalet Bakanı'nın hiçbir açıklama yap(a)madığı bir olay.
Ve en acısı da bu olaya birilerinin 'Bunlar Türkiye'nin gerçekliği' yakıştırmasını yapması.
Alışmanın dünyadaki en büyük kötülüklerin temelini oluşturduğunu çok rahatça söyleyebilirim bu tepkilerle birlikte. Cümlenizin içinde 'alışma' kelimesini rahatça kullanabiliyorsanız, işte o zaman bir yerlerde çok büyük fenalıklar meşrulaştırılabilir. Çünkü 'alışma' her cümleye konabilir. Her kelimeyle eş oluşturabilir. Tecavüze alışırsanız, o artık normaldir. Hırsızlığa alışırsanız, o artık normaldir. Sevdiğinize bile alışırsanız, aldatmanın normalliğine inanırsınız.
Ve Adana Pozantı'da yaşananlar, ilk olmadığı bilinse bile alışılacak bir durum değildir. Dört ay boyunca o çocukların yaşadığı fiziksel, ruhsal ve cinsel şiddet, hiçbir bünyenin kaldırabileceği şeyler değildir. Ceza sisteminin, durumu iyileştirici, suçtan caydırıcı olduğuna inanarak birilerinin önüne ödül olarak atılan çocukların seslerine kulak tıkamak bir 'insanın' yapacağı bir şey değildir.
Van depreminde faşist kesimin çuvallar dolusu taş ve bayrak gönderdiğini bilsem bile, Uludere Katliamı'nda ölen çoğu çocuk yaştaki bireye 'terörist' yakıştırmasını yapan aşağılık zihinlerin olduğunu bilsem bile, Pozantı'da yaşananlara sesini çıkarabilecek çok büyük bir kitlenin olduğuna inancım var hala.
Haberi okurken, 'alışmadığım' bir haberi okurken yaşadığım duyguları ifade edemem belki. Tüylerimi diken diken eden bir olaya hiçbir müdahalede bulunamadan, arkadaşlarının tecavüze uğrarken attığı çığlıkları duymamak için kulaklarını tıkayan 'çocukların' varlığını bilmek öyle kötü ki. Hele somut bir şeyler yapmamak, somut müdahalelerde bulunmamak…
Şimdilik elimden yalnızca düşündüklerimi yazıya dökmek dışında bir şey gelmiyor ne yazık ki. Eğer birilerini yazdıklarımla bu olaya müdahil edebilirsem ya da en azından bu olayı takibine almayı başarabilirsem ufakta olsa bir müdahalede bulunduğumu düşünüp sevinebilirim belki.
Van Milletvekili ve Dış İliskiler Komisyonu Üyesi Nazmi Gür BDP/BLOK Grubu adına Pozantı'da incelemede bulunmaya gitmişti. Ve olayı, Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na taşıyacaklarını söylemişlerdi.
Bazılarınız hala, yapılması gereken bir görevin 'kimler tarafından' yapıldığına takılıp kalacaktır eminim ki. Ama doğru bir şeyler yapılıyorsa, bunu kimin yaptığı önemli değildir. Eğer gerçekten adaletin peşindeyseniz, doğru bir davranışı tebrik eder ve desteklersiniz. İlk adımın kimin tarafından değil, ne zaman atıldığını gözlemlemelisiniz.
Ve umarım flaş haberlerle üstü kapatılmaya çalışılan diğer olaylarla aynı kaderi paylaşmaz Pozantı'da yaşananlar.
Bazılarının 'bunlar Türkiye'nin gerçekleri' dediği, bazılarının bu gerçekliklikten bile haberinin olmadığı bir durum.
Alıştığım bir cümleyi tekrar etmekten iğreniyor olsam da, Türkiye, 'istismarlar ülkesi' olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor.
Her şeye rağmen mutlu kalmaya bakın. Ya da en azından mutlu gelecekler için uğraşın…