Güvercinin sesi*
Güvercin hem kuş türü, hem kavram olarak çok masumane bulduğum bir şey. Barışı çağrıştırdığından belki… Barışı çağrıştırmak, barışı getirir mi bilmem. Ama barış dediğin de güvercinin kanadını bir çırpışıyla gelmiyor. Barışın insanın hayal gücünde ne naif, ne “ha deyince gelecek” g&ou
“Güvercin kendi sesini taklit edene gider” dermiş usta avcılar. Barışın gelmesi onu ne kadar andığımıza, onun sesini ne kadar taklit ettiğimize bağlı. Biz bu sesi alay edercesine taklit ediyoruz olsa gerek; barış zaman zaman aldanıp gelse de sese, çok sürmüyor umarsız gidişleri. Öylesine haşin, bir o kadar da kalender ki; giderken en büyük zararları verip en büyük yıkımları gerçekleştiriyor, geri dönmek dedin mi-bir anlasın sesini taklit ettiğini- tereddüt etmeksizin konuveriyor sol göğsünün doruk noktalarına! Barışa biraz daha hoşgörülü olmalıyız… Giderken zarar verir, gitmek istemediği için. Gelişini bekleriz mevsimlerce. Giderkenki zararlarını göz ardı etmemeliyiz; gelişini beklediğimiz mevsimler hep baharmışçasına, ona kucak açarak…
Barışı beklerken verilir en büyük savaşlar. Ruhlarda ve yüreklerde… Savaşta aldığı yaraların üstünü pudralamışçasına yeni bir güç kazanmak için dönüşlü bir savaş, bir mücadele verir insan biyolojisi! Bu öyle bir savaştır ki; galip ve mağlup her dakika, her saniye değişebilir. Barışa dek süregelir bu iç savaş, en iç savaş… Hatta barış geldiğinde de kolay kolay uçup gidemez ruhlardan, yüreklerden. Açtığı yaralar haricinde bir de mücadeleci bir gen yaratır, 7 kuşağa aktarılabilecek! Bu yüzden Sezar’ın dediği gibi; “Barış istiyorsak savaşa hazır olmalıyız…” Önce; Barış gelsin diye çok savaş, çok mücadele vereceğiz. Geldiğinde, gitmemesi için mücadele edeceğiz. Onunla, kendimizle, başkalarıyla… Mahkûmuz ebedi bir savaş vaziyetine! Ama değer… Barış için değer! Gerekirse son kez dökülsün kanlı gözyaşlarımız, son kez yırtsın çığlıklar ses tellerimizi… Son kez yüzlerimizi pudralayalım ve büyük bir savaşa girelim! Bu kez barış için, bu kez birbirimiz için… Tutsun herkes birbirinin yüreğinden ve bir iç savaşa girelim!
Taklit etmeliyiz barışın sesini, ne kadar taklit edersek o kadar mutlu olacağız. Ne kadar taklit edersek, yüreklerimizden güvercinler kanat çırpacak savaşta yitenlerin yüreğine… Savaş ki; dili ve ten rengi bizden farklı diye yüreğinden vurdu binlercesini. Savaş ki çok kirliydi; çocuklara ve annelere acımadı!
“Barış”malıyız birbirimizle… O kara çocuk; sekiz, belki on kardeşiyle paylaştığı bir parça ekmeğe “nan” demişse ne olmuş? “Barış” malıyız birbirimizle… “Bir gün zeytin yemek yasaklansa diyarın birinde, zeytin severler dağa çıksa gerekirse silahlanıp… Burada zeytini yasaklayan mı suçlu seven mi?” diye tartışırcasına!
Ve Barış’malıyız birbirimizle… Aynı nesneye farklı sözcüklerle hitap etmenin önemsiz; insanın, teninin değil yüreğinin renginin anlamlı olduğu bir dünya hayaliyle...
* Genç Hayat Dergisi, barış konulu deneme yarışması 2.si
SEÇİCİ KURUL
ADNAN ÖZYALÇINER
AYDIN ÇUBUKÇU
NURAY SANCAR
TEVFİK TAŞ
ZAFER DORUK