Spartacus ve güneş devleti
Köleci toplum, toplumlar tarihinin ikinci, sınıflara bölünmüş toplumlar tarihinin ise ilk evresidir. Tarihin ilk devrimci kalkışması da bu dönemde, yani köleci toplumda yaşanmıştır. Kölelik zincirlerini parçalayarak tarih sahnesine çıkan kitlelerin önderi; Trakyalı Spartacus’tür. Spartacüs ve önc&uum
Spartacüs ve öncülük ettiği köleler ayaklanması, devrimler tarihinin hem ilk basamağıdır hem de üstü kazınamayacak kadar sağlam bir devrim anıtıdır. Bu nedenledir ki Spartacus, Karl Marks’ın birçok eserinin de ilham kaynağı olmuştur.
Peki, bizim de içinde olduğumuz birçok ülkede televizyon dizisi olarak gösterilen Spartacüs, gerçeğe ne kadar yakındır? Bu soruya yanıt bulmak isteyenler, ister kitap sayfalarında bir yolculuğa çıkar, ya da Howard Fast’ın romanından uyarlanan Cubrick’in filmiyle tarihsel bir seyre koyulabilirler.
Bu yazıda sizi Spartacüs çağına davet edecek bir yolculuk kitabı önerisi var. Kitabın adı ‘Spartacus’ (Sosyal Yayınları), yazarı ise Arthur Koestler. Yazar 1905 doğumlu bir Macar. Kitabı, İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce kaleme almış. Kuruluş adı ‘Spartakist Hareket’ olan Almanya Komünist Partisi (KPD)’ye üye olan Koestler, kitabı yazdıktan ve partiden ayrıldıktan sonra yolu epeyce şaşırmış. Allahtan pusulayı şaşırmazdan önce, bizlere Spartaküs üzerine bu enfes eseri kazandırmış!
60 İSYANCI NASIL 100 BİN OLDU?
Roma orduları, yendikleri rakiplerinin en seçkin savaşçılarını zincire vurarak gladyatör haline getirir. Üzerine bahisler oynanan gladyatörler, tezahüratçıların çığlıkları altında ya kan dökecek ya da kendi kanını akıtacaklardır. Farklı kavimlerden biraya getirilen 60 kadar gladyatör olmayacak olanı başarır; isyan eder ve dilden dile yayılacak bir kaçışı örgütlerler.
O güne kadar özgür olabilmek, sadece köle sahibinin iki dudağı arasından çıkacak söze bağlıyken, şimdi köle yığınları arasında yeni bir düşünce ışımaya başlar; ‘Kendi özgürlüğünü kazanmak için isyan et’!
Bu yeni gelişme, Roma İmparatorluğu’nun temellerinin sarsılması demektir. O nedenle isyan hızla ve şiddetle bastırılmalı ve bu çapulcular sürüsü derhal dize getirilmelidir. Ardı ardına gönderilen Roma birlikleri her defasında hayal kırıklığı yaşarlar. İsyancılar her defasında kuşatmaları yarmayı başarırken içlerinden biri; kıvrak zekâsı ve taktik kıvraklığıyla öne çıkar. Üzerindeki hayvan postuyla bütünleşmiş bu adam Trakyalı Spartacus’tur.
Kırılan her kuşatma ve Roma birliklerinin uğradığı her bozgun, kölelere umut ışığını saçarken düşmanı karabasanlar sarmaktadır. Başkaldırı bayrağını kızıla boyayan 60 kişi önce 100, sonra 1000, 6000 derken 100 bin kişilik devasa bir güç haline gelecektir. İstila ettikleri şehirlerde geçit törenleri yapan Spartacus’ün savaşçıları, sancak olarak da kendilerine kırılmış zinciri sembol seçeceklerdir. Köle sahiplerinden kaçan köleler akın akın bu isyan damarına katılmaktadırlar.
FİLVİUS’UN YAZITLARI
Koestler’in romanı, hem kurgu hem de dil ve anlatım bakımından muhteşem bir kitap. Romanda isyanın ateşi, büyük bir heyecan ve coşkuyla resmedilirken sürükleyici savaş sahneleri ve taktik oyunlar ilgiyi sürekli zirvede tutuyor.
Öte yandan yazarın yarattığı kahramanlar arasında geçen diyaloglar, döneme dair ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel veriler sunuyor. Örneğin kölelerin ayaklanması ve isyan dalgası, içine giderek çobanları, esnafları ve küçük toprak sahiplerini almaktadır. Çünkü sadece sömürgelere, bedava ithalata ve kölelere dayanan imparatorluk sınırları içinde, diğer kesimlerin varlık koşulları kalmamaktadır. Bu ve benzeri verilerle birlikte kitap, sürükleyici bir isyan romanının içinde devrimci bir tarih dersi vermeyi başarıyor. Yazar Koestler’in işini kolaylaştıran en önemli roman karakteri ise Filvius. Devrim yürüyüşünü belgelemeye ve ona tanıklık etmeye kendini adamış olan ihtiyar Filvius’un yazıtları, olayları doğrudan analiz etmemizi sağlıyor. Maddeler halinde sıralanmış Filvius yazıtları, romanın farklı bölümlerine serpiştirilmiş ve böylece romanda sürükleyici tadın korunması sağlanmış.
Romanın en önemli özelliği, onun tarihsel materyalist bir öze sahip olmasıdır. Çünkü tarihi yaratan kahramanlar (Spatracüs) değil, kahramanları yaratan tarihsel gelişmelerdir. Bu tarihsel gelişme ise kölelerin başkaldırısı yani devrimdir. Romanda, Spartacüs bir anda değil, tersine giderek sivrilen güçlü bir önder haline gelmekte ve kitle hareketi onu önder olarak öne atmaktadır. Öyle ki, Spartacüs’ün fiziken yok edilmesine rağmen yaşayan bir efsane olarak dilden dile gezmesi de bu gerçeğin bir ifadesidir. Ezilen devrim ve kitleler, devrime susamaya devam etmekte ve kahramanının adını çağırmaktadır.
SPARTACUS VE CRİCSUS
Kitle mücadeleleri ve devrimler, kendi içlerinde çizgi farklılıkları ve ayrışmalarını da taşırlar. Çağımızdaki devrimci mücadelenin en belirgin ayrışmış biçimleri, proleter sosyalist hareket ile küçük-burjuva devrimciliğidir. Proleter sosyalist hareketin yönü hep geleceğe dönüktür, Oysaki küçük-burjuva devrimciliğinin bir ayağı hep geriye dönük kalır, yani o, burjuvaziyi tamamen terk edemez.
Kölelerin isyanı başlangıçta geçtiği şehirleri yakıp yıkıp yok etmeyi esas alır. Fakat bu durum bütün İtalya’da tedirginlik yaratır. Köleci isyanının önüne geçmek için şehir kapıları kapatılır. Ve ilk kez köle sahipleri, kölelere geçici özgürlüklerini vererek onları isyana karşı silahlandırır. Filvius, bu durumu şöyle yazacaktır; “Uzun süre karanlıkta kaldıktan sonra ışığa çıkanlar öylesine kör oluyorlar ki, işte bunun için köleleri de silahtan arındırmanın en emin yolunun, bunların eline silah vermek olduğu anlaşılıyor”.
Galyalı Cricsus, yakıp yıkmaya devam etmekle sonuç alınacağını düşünenlerin temsilcisi olarak öne çıkar. Spartacüs ise yerleşik ve eşitlikçi-özgürlükçü bir toplum düzeni kurmayı hedeflemektedir. Her kritik aşamada Spartacüs ile Cricsus çizgisi, aynı devrimin içinden çıkan iki farklı akım olarak çarpışmaktadır. Thruim şehrini istila etmek yerine, yanı başına bir “Güneş Devleti” kurmak fikri Spartacüs’e aittir ve bu karardan sonra Cricsus, taraftarlarıyla birlikte yolları ayıracaktır. Bu yolun sonunda Cricsus’a, Roma ordularına kolay yem olmak düşecektir.
GÜNEŞ DEVLETİ’NİN SONU, DEVRİMLERİN BAŞLANGICI
Açlık, abluka ve Roma baskılarıyla Güneş Devleti adeta bunalmıştır. Toplumsal alışkanlıklar ise kitleleri göçe zorlamaktadır. Spartacus de bu eğilimin önüne geçemez. Sonunda karar verilir ve göç başlar. Güneş Şehrinin yıkıntılarını arkasında bırakan yığınlar sığınacak yer arar. Bu uzun yürüyüş sürekli bir güç kaybı ve dağılma demektir.
Devrimin sonunu çoktan fark etmiş olan Spartacus onurlu bir hesaplaşmaya hazırlanır. Açlıktan bitap düşmüş halkıyla cenge tutuştuğu son çarpışmadan önce Romalı bir esiri çarmıha astırır. Düşman görmeli, öfkelenmeli ve kalan sağları işte böyle çarmıha çekmelidir. İşin sonunda ölmek vardır ama dönmek olmayacaktır.
Spartacus ölür, ölenlerden geriye 6000 esir kalır. Ve muzaffer Roma generali 6000 esiri yollardaki çarmıhlara çivileyerek bir geçit töreni düzenler.
Spartacus ölmüştür ama kimse öldüğüne inanmaz. Çünkü ayaklanma yenilmiştir ama kimse devrimin yenildiğine inanmamaktadır.
…Bir yerlerde, yeniden ayaklanan bir grubun başında, yine hayvan postlu bir adamın hayali aristokratların uykularını kaçıran bir karabasan olacaktır.