08 Mart 2012 09:20

8 Martta el ele

2012 8 Mart’ını kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde, biz kadınlar için 21. yüzyılda vaadedilen ne diye sorduğumuzda yanıt, yüzyıllardır bize sunulan kaderin devam ettiğidir. Birileri kârlarına kâr katarken, yokluk ve yoksulluk düzeninin devamı için biz kadınlar üzerinden plan yapılıyor.İşte, Dünya Bankası

8 Martta el ele
Paylaş

İşte, Dünya Bankası 2012 yılını “Kadın Yılı” ilan etmiş. Sanki kadınlara iş, eşitlik, özgürlük verecekler. Oysa planlanan; kadınları yeniden eve bağlarken kadının emeğini ev içinden üretime katarak kârlılığı artırmak. Üretime evden katılan kadın nasılsa sigorta istemez, iş güvencesi aklına bile gelmez, sendikayı hayal bile etmez. Böylece bir taşla iki kuş vurulacak. Hem kadınlar için istihdam sağlamış, eşitlik için çaba sarf etmiş gibi görünecekler, hem de kadının emeğini daha ucuza ve en az maliyetle sömürerek kârlılıklarını artıracaklar. Kampanyanın adı da zaten “Eşitlik kârlılıktır.”

İşlerine gelince, çocuk doğurmaya, bakmaya, hasta yaşlı bakımına, yıkayıp, temizlemeye, kutsal aileyi korumaya eve mahkum ediliyoruz. İşlerine gelmeyince, özellikle savaş ve kriz zamanlarında yedek iş gücü, ucuz emek gücü olarak üretime dahil ediliyoruz.

Ne kadar çocuk doğuracağımıza dair talimatı Başbakan Erdoğan “en az 3” diye vermişti. Artık doğurduğumuz çocukların nasıl yetiştirileceğine ilişkin de talimat buyuruyor. “Dindar gençlik yetiştireceğiz” söylemiyle elini şimdi de çocuklarımıza uzatıyor. Binlerce gencimizin geleceği çalınmışken, ilkokuldan itibaren yoksulun çocuğu paralı eğitim sisteminde kademe kademe elenirken, bin bir zorlukla okuttuğumuz çocuklarımız işsiz dolanırken gençliğin sorunu dindarlık mıdır? Oysa gençlerin beklentisi çok açıktır: Parasız bilimsel, anadilinde, demokratik eğitim; eğitimde eşitlik, mezun olduğunda iş, güvenceli, sigortalı ve sendikalı, kısaca insanca çalışma koşulları ve insanca bir ücret.

Mevcut düzen kadınların nasıl örtüneceklerine, nasıl ve ne kadar açılacaklarına karar verirken, çocuklarımızı da kendi düzenlerinin devamını sağlayacak bir kalıba sokmaya çalışıyor.
Kölece çalışma koşullarına mahkum edilmek istenen biz kadınların sağlık ve sosyal güvenlik haklarına da el konuluyor. “Sıra beklemeden muayene olacaksınız” diyerek uyguladıkları sağlık politikalarına bizi ikna etmeye çalışırken, bugün sağlık hizmetlerinin her adımını paralı hale getirdiler. Bu da yetmiyor, üç beş kuruş gelirimiz varsa sağlık hizmeti alabilmek için prim ödemeye mecbur bırakılıyoruz.

İŞ İSTİYORUZ, ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ DA

Her gün yeni bir savaş söylemiyle karşılaşıyoruz. Suriye, İran, Irak ile dalaşan AKP hükümeti ülke içinde ise sesini çıkaran, hak isteyen, muhalefet eden her kesime savaş açmış durumda. Ağzını açan soluğu hapiste alıyor. Suriye diktatörü Esat’ı halkına zulüm yapmakla suçlayan Erdoğan kendi halkının üzerine bomba yağdırmaktan geri durmuyor. İşte son marifeti Roboski katliamı. Roboski kadınları 34 çocuğunu toprağa vermenin acısını yaşıyor. Hükümet bu kafayla gittiği sürece, bu toprağın halkı, ama ille de kadınları acı çekmeye, gözyaşı dökmeye devam edecek.

Ocak ayında 12 kadın katledildi. Sevdikleri, eşleri, yakınlarındaki erkekler tarafından öldürüldüler. Sayısız kadın sessiz sedasız dayak yiyor, horlanıyor ve aşağılanıyor. Düzenin ürettiği şiddet sarmalında kadınlar adeta var olma savaşı veriyor.

Ama artık kadınların acı çekmeye de, gözyaşı dökmeye de, öldürülmeye de, sömürülmeye de tahammülü kalmadı. Kadınlar, her geçen gün şiddete karşı seslerini daha çok yükseltiyor. Savranoğlu Deri’de, Hugo Boss’ta, Billur Tuz’da olduğu gibi kadınlar sömürüye boyun eğmiyor. Çocuklarını toprağa verdikten sonra büyük bir dirençle barış çığlığını yükselten, gözaltında kaybedilen, infaz edilen yakınlarının hiç değilse kemiklerini bulmak için yıllardır sabırla direnen kadınların sabrı ve direnci gidilmesi gereken yolu göstermiyor mu? Kadınlar sömürüye, baskıya ve zulme direnmekle kalmıyor, HES’lere, nükleere, termiklere karşı doğayı, çevreyi, havayı, suyu kısaca hayatı savunma mücadelesinde de en öndeler.

O zaman eşitlik için, özgürlük için, adalet için, barış için, demokrasi için değişmek ve değiştirmek için kolları sıvama zamanıdır.

Emek Partisi, kadınların karşı karşıya kaldıkları bu sorunların çözümü için mücadeleyi ilerletmeyi kendisine görev saymaktadır. 6. Kongresinde daha çok kadını mücadeleye seferber etmek, kadınların örgütlülüğünü artırmak ve desteklemek için daha çok çaba sarf etme kararı almıştır. Emek Partisi, faaliyet alanlarında kadın kitleleri içerisinde çalışmayı bütün örgütlerinin önüne bir görev olarak koymaktadır. Kadınların kurtuluş mücadelesinin birleşme adresi Emek Partisidir. Emek Partisiyle değişmeye ve değiştirmeye!

Selma Gürkan - Emek Partisi Genel Başkanı


8 MART TARİHİ İŞÇİ KADININ YAZDIĞI TARİHTİR

Yüz binlerce kadın 15-16 saati bulan çalışma sürelerinin ağırlığı altında eziliyor, insanlık dışı koşullarda çalıştırılıyor ve erkeklerden daha düşük ücret alıyordu.

1857 yılının 8 Martında 40 bin dokuma ve tekstil işçisi kadın, çalışma sürelerinin kısaltılması, eşit işe eşit ücret, daha iyi çalışma koşulları için greve çıktılar. Kadınların diğer fabrikaların işçileriyle dayanışmalarını engellemek için patronlar kadın işçileri fabrikaya kilitledi. Ardından fabrikada çıkan yangında 129 kadın işçi feci şekilde can verdi.

1910 yılında II. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman Sosyalist Önder Clara Zetkin’in önerisiyle ilan edilen ve ilk kez 1911 yılında kutlanan 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”, New York’ta emek mücadelesi verirken yangında yaşamını yitiren kadın işçilere adandı. Yani bu yıl 8 Martın ilanının 102’inci, kadın işçilerin yaşamını yitirmesinin 155’inci yılı.
Üzerinden tam 155 yıl geçmiş olmasına rağmen insanlığın katettiği mesafeden kadın işçilerin payına düşen, yine uzun mesailer, yine sigortasız-güvencesiz çalışma, yine azgın sömürü, yine ölüm...


KENTTE DE KÖYDE DE KADINLAR DİRENİYOR

İşte, şu günlerde sendikalı oldukları için işten atılan Billur Tuz işçilerinden Yasemin, Ulviye, Reşide ve arkadaşları bunu yapıyorlar örneğin. Üç kuruş ücretleri, güvencesiz çalıştırılmayı reddettikleri için direniyorlar.

Hugo Boss’daki Eylem, Seher, Gülten de öyle. Direnişlerinde 300 günü aşan Kampana işçileri de. Çalıştıkları İzmir Savranoğlu’ndan sürgün edilerek İstanbul’a gelen Şerife, Mehtap, Esra, Songül ve arkadaşları da direndiler.

Kastamonu Loç Vadisinde sarı yazmalı kadınlar da, Erzurum Tortumlu köylü kadınlar da direniyor. Topraklarının, sularının ve soludukları havanın zehirlenmesine, göç ettirilmeye karşı çıkıyorlar. Sinop’taki, Mersin’deki, Çanakkale’deki, Dersim’deki, Rize’deki kadınlar gibi.
Kadınlar kentsel dönüşüme, elleriyle yaptıkları evlerinin ellerinden alınmasına, kent dışlarına sürülmeye karşı çıkıyor. Kadınlar, depremle hayatları alt üst olan Vanlı kadınları da unutmuyor. Karda kışta çadırlarda hayat sürmenin nasıl olduğunu en iyi kadınlar biliyor. Bu nedenle en az Vanlı kız kardeşleri kadar, Erdoğan’a öfke duyuyor.

GELECEĞİMİZ İÇİN 8 MARTTA ALANLARA

Kadınlar “sigorta primini kendin ödeyeceksin, yoksa sana sağlık yok” denilmesine, AKP’nin milyonlarca yoksul kadını onur kırıcı sadaka kültürüne bağımlı kılmasına, şiddete, eşitsizliğe, işsizliğe, yoksulluğa karşı mücadele ediyorlar.

Resmi tatil günü ilan edilmesini istediğimiz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü işte bu büyüyen, yaygınlaşan mücadelenin en görünür kılındığı gündür.  Öldürülmediğimiz, şiddet görmediğimiz, eve kapatılmadığımız, çocuk-ev işi-hasta/yaşlı bakımı üçgeninin tek sorumlusu olmaktan çıktığımız, gerçek eşitliğin sağlandığı, kayıtlı, güvenceli çalıştığımız, derdi tasası azalmış bir gelecek istiyoruz. Bu geleceği bize kimsenin hediye etmeyeceğini biliyoruz. Ancak hep birlikte sesimizi ve gücümüzü çoğaltırsak geleceğimizi kendi ellerimize alabiliriz ve bize kader olarak sunulan dünyayı değiştirebiliriz.

El ele verdikçe, dünyayı değiştirebileceğimizi kanıtlayan dünya emekçi kadınlarının direniş ve mücadelesini daha da büyüteceğiz.

BARIŞ İSTİYORUZ

Çocukları, eşleri, babaları failli meçhullerde kaybedilen Cumartesi Anneleri tam 358 haftadır direniyor. Yürekleri hiçbir tarifin yetmeyeceği kadar acıyla dağlanan Uludereli kadınlar, evlatları, ağabeyleri, eşleri için direniyor. Kürt kadınları direniyor. Onlarla birlikte, “barış olsun, ne gerilla ne asker, ne Kürt ne Türk artık kimse ölmesin” diye Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, Hıristiyan kadınlar direniyor. Çünkü hiçbir emekçi kadın can alan, can yakan savaşı istemiyor. Faşist, ırkçı, milliyetçi politikalara karşı çıkıyor. Katliamlara, göçe, hapislere tıkılmaya karşı her gün daha çok kadın birleşiyor.

DAYANIŞMA BÜYÜYOR

Nerede bir kadın katledilse, ülkenin dört bir yanında emekçi kadınlar sokağa çıkıp, “Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet son bulsun” diye haykırıyor. Nerede, “namus” denilerek katledilmiş, üstüne de “o artık bizden değildir” denerek reddedilmiş bir kadın olsa, kadınlar sahip çıkıyor. Sıcak demiyor, soğuk demiyor, uzak demiyor, memleketin bir ucundan diğer ucuna kadın cinayetlerinin, dünyanın en aşağılık şiddet biçimi olan tecavüz davalarının görüldüğü mahkeme önlerinde dayanışıyor kadınlar. “Yalnız değilsin” diyorlar, “hep birlikte yanındayız.”

AKP'YE HUZUR YOK

Kadınlar direniyor. İsminden "kadın" vurgusu çıkarılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın peşini bırakmıyor. Bakan Fatma Şahin, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için çözüm yöntemlerinden biri olarak, imamları ailelere göndermeye kalkıyor. Kadınlar, imamların ev içlerine girip, kadına "kocandır fazla konuşma, alttan al, hatta sus" demelerine itiraz ediyorlar. AKP'nin kadının şiddet görmesini adeta teşvik eden sisteme dokunmadığını teşhir ediyorlar. "Şiddeti önleyen yasa yapıyoruz" deyip duran Fatma Şahin'in, dolayısıyla AKP'nin sığınma evlerinin sayısını çoğaltmadığını, şiddet mağduru kadınların devlete başvurdukları halde korunmadıklarını, mağduriyetlerinin daha da arttırıldığını, öldürülmelerine seyirci kalındığını eylemlerle, panellerle, afişlerle, filmlerle duyurmaya devam ediyorlar.

NE İSTİYORUZ?

- Dünya Bankası’nın “sermayedarların kârını maksimize etmek için”  önerdiği eşitlik yalanına kanmıyoruz, “gerçek eşitlik” için nitelikli ve parasız sağlık, eğitim, ulaşım, insanca çalışma koşulları ve barınma hakkı taleplerimizin karşılanmasını istiyoruz

- Esnek çalışma, güvencesizlik, örgütsüzlük, uzun çalışma saatleri, ekonomik haklardan yoksunluk, işsizlik, düşük ücretler, meslek hastalıkları, işyerinde taciz ve şiddet en çok biz emekçi kadınları etkiliyor. Kadınların güvenceli istihdam ve sosyal güvence haklarının sağlanmasını istiyoruz.

- Kadınların eşitsizliği aynı zamanda bir demokrasi sorunudur. Anayasada  “kadın-erkek eşitliği, sosyal-ekonomik-kültürel haklardan tam ve eşit yararlanma, çalışma ve örgütlenme hakkının güvence altına alınması, barışın ve  demokrasinin tesisi, anadilde hizmet alma” taleplerimizin karşılanmasını istiyoruz

- Savaş politikalarında, inkârda ve çözümsüzlükte ısrar yaşamımıza daha fazla şiddet, daha fazla yoksulluk ve daha fazla eşitsizlik olarak yansıyor. Barışın bir an önce sağlanmasını, Kürt sorununda demokratik çözüm için operasyonların durdurulmasını ve hakların güvence altına alınmasını istiyoruz.

- Kadınların ölüme, taciz- tecavüz ve istismara açık hale getirildiği toplumuzda hükümetin ikiyüzlü politikalarının faturasını biz kadınlar ödemek zorunda kalıyoruz. Hükümetin bir an önce şiddetin son bulması ve kadınların kendi başlarına ayakta durabilmelerini sağlayacak önlemleri hayata geçirmesini istiyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Bir masal kuşudur SİMURG

SONRAKİ HABER

Kadın cinayetleri sürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa