6 Nisan 2007 01:00

GERÇEK


Bir öğretmen, Öğretmen Hüseyin Cebe; öğrencilerin gözleri önünde, başka bir “öğretmen” tarafından altı kurşunla öldürüldü. Gerekçesi ise “Benimle alay ediyordu!”
Her alay eden birbirini öldürse memlekette adam kalmazdı. Bu yüzden katil zanlısının savunması abestir. Ama idarecilerin bahaneleri daha da inanılmaz. Çünkü onlara göre “katil zanlısının psikolojik sorunları var”mış ve cinayeti de bu yüzden işlemiş. Yoksa ne okullarda oluşturdukları milliyetçi iklimin bununla bağlantısı varmış, ne de örneğin “oruç tutmayan öğretmenlerin yine aynı kişi ve çevrelerce ölümle tehdit edilmesi” karşısında idarenin aymazlığı bu cinayete giden yola halı döşenmesinde rol oynamış!
Cinayet elbette, Milli Eğitim’deki dinci-milliyetçi kadrolaşmadan gerici-milliyetçi ideolojilerin okullarda yarattığı atmosfere, silahın kimler tarafından temin edildiğinden okulda öğretmenlerin silahla nasıl dolaşabildiğine kadar pek çok sorunu gündeme getiriyor. Dünkü Evrensel’de bu sorular sorulmuş.
Bu kişinin, emekli olduktan sonra “Hocam size Milli Eğitimimizin ihtiyacı var, değerli hizmetlerinizden bizleri mahrum etmeyin” diye, onca genç öğretmen iş diye kapı kapı dolaştırılırken kimlerin, hangi siyasi çevrelerin bu “psikolojik sorunlu zatı” geri çağırttığı, elbette ki en önce yanıt verilmesi gereken sorudur. Bu soruya verilen yanıtta görülecektir ki katil zanlısından çok Milli Eğitim’in yeni kuşakları eğitmek için geliştirdiği milli eğitim politikalarının “psikolojik sorunları” vardır.
Aslına bakılırsa Hüseyin Cebe’nin katli; bilimin bin yıllık, “tek doğru vardır” doğrultusundaki savaşını tersine çevirip “Tek doğru demokratik değil; birden çok doğru olması, demokrasinin de gereğidir” diyerek işe başlayan ve her tür bağnazlık ve saplantıyı baş tacı eden Milli Eğitim kadrolarının ve hükümetin politikalarının geldiği yeri göstermektedir.
Ne var ki bu bağnazlığa, saplantılara eğitimin ortaçağ inanç ve yargılarının baskısı altına alınmasına karşı mücadele eden parasız, demokratik, halkın ihtiyaçlarına uygun bir eğitim isteyen; okulların meczupların, ortaçağ karanlığının temsilcilerinin değil aydın, ilerici, ülkeyi ileri götürmek isteyen eğitimcilerin mekanı olmasını savunan eğitimciler ise sürülüyor, dışlanıyor, yetmiyor ağır cezalarla sindirilmeye çalışılıyor. Hüseyin Cebe’nin cenazesinin kalktığı gün, “Büyük Eğitimci Yürüyüşü”nün sorumlusu olarak gösterilen KESK’e bağlı sendikacılara (KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul’un içinde olduğu 11 sendikacıya) 15’er ay hapis cezası verilmesi, bu gerçeğin trajik bir yansıması olmuştur.
Haklarını kullanan, eğitimin bilimsel kriterlere göre ve herkesin yararlandığı bir hak olması için mücadele edenlere; dışlama, sürgün, sindirme, hapis cezaları yağdırmak, insanları uluorta katledecek kadar ideolojik-psikolojik sorunlara sahip olanları, emekli olmalarına bile izin vermeden göreve çağırmak, gelecek kuşakların eğitimini meczuplara, fanatik yandaşlara emanet etmek... Ne yazık ki bugün Milli Eğitim’in geldiği yer budur!
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et