Lanetli biricikler
“Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da…”
Edip Cansever
Bitmek tükenmek bilmeyen bir yarış arenası gibi olur ya bazen yaşadığımız ve hatta yaşamadığımız tüm alanlar, bu yüzden vahşi ormanlarda çekilmiş belgesellerin çok zarif olduğunu düşünürüm. Bizim yaşamlarımızın yanında, onlar öyle işlevsel, öyle zararsız …ve onların yaptığı her şeyin bir katkısı var ya döngüye bu yüzden hep bir çiçek böcek olsaydım keşkeleri geçiririm içimden.
Bizim de bir gerekçemiz vardır hep elbette, “vatan için/ kutsal değer-ler için/ çocuklarım için/ annem için /okumak için/ büyümek için/o kırmızı pabuçlar için,/o yatak odası takımı için/ dünyayı gezebilmek için…” Liste uzar da gider, bizim kırmamız dökmemiz ve hatta öldürmemiz için hep sağlam gerekçelerimiz vardır. Hiç bir insan yoktur bir gerekçesi olmadan insan eliyle öldürülmüş olsun…
Nerden hangi kaynaktan alır mesela bir insanın bir başka insanı öldürebilme yetkisi/ hakkı, bu bir haksa eğer…
Doğduğu günden itibaren, bir insan yetişkin olabilene kadar hangi badireler atlatılır? Onu var edebilmek için kimler nasıl fedakarlıklar yapar? Sadece anne ve baba mı? Yoksa biz aslında içinde bulunduğumuz Toplamların çocukları mıyız?
Bir biçimde koca bir toplumsal doku dokunur bir bebeğe onu kodlar da kodlar. kulağına fısıldar, bu iyidir, bu değildir…
Sonra bir gün, bir metalden çıkan bir başka metal gelir ve ‘Devlet’ adına ya da herhangi bir kutsanmış adla, onu, yani onca kutsanmış dokunulmuş ya da hiç dokunulmamış olanı ortadan kaldırıverir.
Bir tane daha yoktur oysa ondan, onunla birlikte bir yığın anlam da yok edilmiş olunur. Onlar yoktur/ olmamıştır zaten, hiç gelmemiştir…
Parmak izlerimizin bile tek oluşu örneğin, bu bile yetmez mi o metal(ler) den çıkan diğer metale engel olmaya? Yetmiyor ya, nasıl yetmiyor?
Mesela ‘Kan parası’ vardır. Kazayla veya ani bir öfkeyle yaşanan bir olayın ardından bir insanın yaşamına son verilmişse öldürülenin ailesine yüklü miktarda bir para ödenir ya da bir arsa, bir tarla, bir ev verilir. Lanetli pay’dır bu, Bu Lanet Bizden Çok Uzağa Gitsin’in diğer adıdır. Bu bir özür dileme ve aynı zamanda başa gelebilecek tüm belaları savuşturma biçimidir. “Biz gerçekten üzgünüz ama gerçekten üzgün olmasak bile sizden gelecek belalardan sakınıyoruz kendimizi”nin başka bir dilidir. Bazen din adamları, bazen aile büyükleri, bazen köyün delileri girer araya, “Yapmayın kan kanla yıkanmaz” denir.
Bütün bunlar hep o biricik- tek- başkasız olmaktan alır kaynağını. Lanetli Pay o biriciği ortadan kaldırmış olmanın büyük utancına, hibe edilmiş bir başka ‘değer’ dir.
En çok insan öldüren ve en çok inkar eden devletler ne yapar bir biriciği ortadan kaldırınca? Ki onlar, bazen yüzer, bazen biner biriciği öldürür…
Çok tekrarlanmış hep aynı cümleler ve sahneler gelir ardı ardına; devlet erkanının en yetkili yüzleri ya başsağlığı diler ya da bir yığın yalan argümanla dikilir karşımıza ne kadar da tanıdık değil mi?
Hem zaten onlar o biricikler, ya ‘Terörist’tir ya ‘Kaçakçı’ ya ‘Hain’ ille de vardır bir lanetli lakapları. Hani zaten ‘lanetli pay’ demeye kalksalar ne bütçe kalır ne de Devlet erkanı…
Sonra da bitmek tükenmek bilmeyen bir kan davasına dönüşür öfkeler, ve sonra da sorarlar da sorarlar; Neden orada durmuyorsun? neden beni sevmiyorsun? Oysa ne kadar da basittir denklem.
“Düzen ve intizam sağlamak için”, “çetelerin saldırılarını önlemek için…” uzar gider biricikleri öldürme gerekçeleri , Hayata dönüş operasyonları, faili meçhul cinayetlerin masalarda yapılan planları, F-16’lardan yanlışlıkla düşen bombaları, yine de onlar hep en haklı ve en güçlüdür.
Kendi adıma konuşuyorum evet, ben özür beklemiyorum hiç bir biricik için hiç bir özür beklemiyorum, özrün devamının gelebileceğine inanmıyorum çünkü. Özür dileyince, özeleştiri vermek de gerekir,
Bir daha yaşanmaması için çaba da gerekir, bütün bunlar zaten devlet olmanın doğasıyla çelişir.
Panzerini, ordusunu, F-16’sını arkasına alıp ha bire parmak sallayan ve kendine benzemeyen herkesi ve her şeyi yok eden-yok etmek isteyen ve bundan hiç gocunmayan, tek biriciğin kendisi olduğuna inanan koca bir makine var karşımızda, insan kanıyla beslenen bir makine. Bu makine özür dilerse içimize su serpilecek mi? Yine kendi adıma konuşuyorum. Hayır, başka türlü bir dil gerek başka türlü bir duruş...
* Ressam
Evrensel'i Takip Et