07 Mart 2007 00:00
8 Mart 150 yaşında... - 3
Kadınlar arasında 1990 yılında yüzde 34 olan işgücüne katılma oranı, 2006 yılında yüzde 25e düşmüştür
Yer ABD, tarih 8 Mart 1857. New Yorkta 40 bin kadın dokuma işçisi, ağır çalışma koşullarını protesto etmek amacıyla greve başlar. Greve acımasızca müdahale edilir. Ve Cotton tekstil fabrikasındaki dokuma işçileri fabrikaya kilitlenir. Bu sırada çıkan yangında 129 kadın işçi can verir.
Yine ABDde ve bu kez 1911 yılındayız.
Hamletteki tavuk işleme fabrikası alev alır. Giriş kapılarının çoğu kilitli olan fabrikada çalışmakta olan, çoğunluğu kadın ve göçmen 200 işçiden 25i ölür. Ölenlerin 18i kadındır.
Yer Filipinler, tarih 8 Mart 1997.
Çalıştığı kot fabrikasında sevk edilecek ürün fazlalığından dolayı eve gitmesine izin verilmeyen Alonzo Carmelita, bir hafta boyunca gece vardiyasında çalışır. Durumunun ağırlaşması sonucunda hastaneye yatırılır. Ve burada, 8 Mart 1997de yaşamını yitirir.
Yer Türkiye, tarih 2005.
Bursada iplik üretilen fabrikada, yangın çıkması sonucu iki çocuk ve biri hamile olmak üzere beş tekstil işçisi kadın, gece yarısı vardiyadayken yanarak ölürler. Çalışanların çoğunun kadın olduğu fabrika yangına karşı sigortalı, ölen işçiler ise sigortasızdır.
Kadınların, halen kapitalizmin ilk yıllarındaki çalışma koşullarını aratmayacak şartlarda çalıştıklarını gösteren yüzlerce örnek verilebilir. Yukarıda anlatılan bu olaylarda hayatını ya da kişiliğini kaybeden kadınların ortak noktası, örgütsüz ve güvencesiz çalıştırılmaları ve yoksul olmalarıdır. Özellikle neo-liberal politikalarla birlikte yürüyen küreselleşme sürecinde, ihracata dayalı sanayileşme politikalarının benimsendiği ileri kapitalist ülkeler dahil pek çok ülkede, kadın işgücü, esnek istihdam koşullarında piyasaya çekilmektedir. Yeni kapitalizmin küresel üretim ve pazar zincirleri, serbest ticaret bölgeleri, ucuz işgücüne dayanan büyüme stratejileri, kadınları bu politikaların kurbanları haline getirmektedir.
Eş, anne, ev kadını
Türkiyede kadınlar, işgücü piyasasının en dezavantajlı grubunu oluşturuyor. Kadınlar arasında 1990 yılında yüzde 34 olan işgücüne katılma oranı, 2006 yılında yüzde 25e düşmüştür. Kadınların yaklaşık yüzde 50si ücretli ve yevmiyeli, yüzde 37si ise ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. 1991 yılında yüzde 6.1 olan kadınlar arasındaki işsizlik oranı, 2006ya gelindiğinde yüzde 11e yükselmiştir.
Uygulanan tarım politikalarının kırsal alandaki çözülmeyi beraberinde getirmesi, tarımda ücretsiz aile işçisi olan kadınların, kente göçle birlikte cinsiyete dayalı toplumsal ve aile içi işbölümü, kadınların hareket alanlarını daraltan sosyal ve kültürel faktörler, Türkiyede kadın istihdamının önündeki engellerdir. Toplumda kadın işgücüne yönelik geleneksel bakış tarzının ve kadınların kendilerine biçtikleri öncelikli rol, eş, anne ve ev kadınlığıdır. Kadınların istihdam biçimi de bu tanımlamalara uyumlu olmaktadır. Kadın emeği genellikle ucuz emek, yardımcı aile işçisi ve ücretsiz aile işçisi olarak görülmektedir.
Görünmez emek katmerlendi
Özelikle vasıf ve eğitim düzeyi düşük olan kentli kadınlar arasında, ev eksenli çalışmanın yayıldığı görülmektedir. Bu durum, kanunların yüklediği maliyetlerden ve zorunluluklardan kaçan işverenlerin özellikle dokuma, tekstil ve elektronik alanında taşeronlaştırma ve eve iş verme sistemini yaygın bir şekilde kullanma olanağını artırmaktadır.
Evde gelir getirici faaliyet yürüten kadınlar, kendilerini çalışan biri olarak değil ev kadını olarak tanımlamaktadır. Çok düşük de olsa bir ücret karşılığı ve herhangi bir güvenceye sahip olmadan yapılan işler, ev işlerinin bir eklentisi haline dönüşmektedir. Dolayısıyla ev işlerine harcanan emeğin görünmezliği yanında evde gelir getirici işler de görünmez kılınmaktadır.
Emekçi kadınların günü
İşgücüne dahil olabilen kadınlar kayıt dışı, düşük ücretli, örgütlenmenin çok zor olduğu işyerlerinde ve ev içinde üstlendikleri rollerle uyumlu işlerde istihdam edilmektedirler. Sendikalaşma oranları son derece düşüktür. Ne çalışma yaşamında ne de toplumda yeterince temsil edilebilmektedirler. Örgütsüzlükleri, ağır çalışma koşullarını besleyen bir etkiye dönüşmektedir.
Burada yer verebildiğimiz ve veremediğimiz tüm nedenlerden dolayı 8 Mart, yumuşatılmış bir ifade olan Dünya Kadınlar Günü olarak değil ağır şartlar altında ezilen Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmalıdır.
*Yrd. Doç. Dr./Kocaeli Üniversitesi
Akyıl işçisi kadınlar yılmıyor!
Derya Karaçoban
3 yıl önce sendikalaşma mücadelesi başlatan Akyıl işçileri, yaklaşık üç buçuk aydır iyi çalışma koşulları, ücretlerinin iyileştirilmesi ve sigortalarının yatırılması talepleriyle grevdeler... Mücadelelerinde erkeklerle en önde yer almaktan çekinmeyen kadın işçiler, hem işyerinde hem de günlük hayatta kadın olarak yaşadıklarına dikkat çektiler.
Çareyi evlilikte aramadım
Hatice Başarı, 24 yaşında... 5 yıldır Akyılda çalışıyor. Maddi özgürlüğünü kazanmak istemiş Hatice. Birçok genç kız, aile baskısından kurtulmanın yolu olarak evlenmeyi görse de Hatice, işçi olmayı tercih etmiş. Ama ailesini ikna etmesi kolay olmamış. Haticeyi işe, babası ya da abisi götürüyor ve her seferinde de İşe gitme! Zaten çalışmanı istemiyoruz diyerek sitem ediyorlarmış:
Sabah işe gittiğim zaman hırsızı, sapığıyla karşılaştım. İşin kötüsü bunu kötüye yoruyorlar. Beni suçluyorlar ve Senin çalıştığını biliyorlar ki seni bekliyor onlar diyebiliyorlar. Şaşırıyorum.
5 yılda çok şey öğrendim
Hatice, ailesinin karşısına dikilmesini göze alarak çalışmayı sürdürmüş. Sadece çalışmak değil, hakları için mücadele etmek de onun yaşamını epey değiştirmiş: Mücadele içinde yer almak bana çok şey kattı. Hayattan ders alıyorsun. Dışarıda ne var, ne yok görüyorsun. Evde oturduğunda bunları görmenin imkanı yok.
Kadınların hassas yapıları olduğunu dile getiren Hatice, kendilerine yaşam içerisinde pozitif ayrımcılık uygulanmasından yana: Bugün ben hava karardıktan sonra eve gidemem. Bu bizim evde bir kanundur. Karanlığa kesinlikle kalınmayacak! Nereye gidersen git, söylemek zorundasın. Tabu, bu evin erkekleri için değil kadınlar için geçerli.
Özgürlük erkeğe tanınıyor
23 yaşındaki Sevda Güzel ise 4 yıldır Akyılda çalışıyor. 17-18 yaşındayken kapalı bir kutuda gibi olduğunu söyleyen Sevda, eskiden dışarı çıkmanın bile kendisine tuhaf geldiğini belirtiyor. Sevda da çalıştığı için tıpkı Hatice gibi akrabalarının tepkisiyle karşılaşmış: Neden çalışıyorsun?
Kadınların da özgürlük hakkına sahip olması gerektiğini vurgulayan Sevda, konuşmasını şöyle sürdürüyor: Bu özgürlük sürekli erkeğe tanınıyor. Neden bayana tanınmıyor? Artık sokaklarda rahat rahat yürümek, istiyorum. Evden kaçan bir kıza hemen ölüm cezası veriliyor. Kadınlar, şiddet görüyor. Mesela beni kız çocuğu olduğum için okula göndermediler.
8 Martın varlığının çok güzel olduğunu söyleyen Sevda, son söz olarak erkeklere ve kadınlara sesleniyor: Birbirimizin elinden tutarsak başarılı oluruz.
YARIN: Ölümlerin çetelesini tutmak
Bushtan özel bir hediye
Betül Urhan*