2 Mart 2007 01:00

Seçimlere doğru geri sayım hızla devam ederken, AKP Hükümeti de Türkiye’de yeni liberal politikaların yerleşmesini sağlayan Yapısal Uyum Programının (YUP) gereklerini aynı hızla uygulamaya koymaya devam etmektedir. YUP çerçevesinde gerçekleştirilen düzenlemelerin hemen tümü Türkiye’de toplumun çok önemli bölümünün çalışma ve yaşam koşullarını çok daha zorlaştıracak içeriktedir. Bu düzenlemeler içerisinde topluma en büyük zararı verecek olanı kuşkusuz sağlık sistemiyle ilgili olan düzenlemelerdir.
AKP, hükümet olduğu dönemden bu yana belki de en kapsamlı düzenlemeleri sağlık sistemi üzerinde gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda AKP’nin iktidarında geçen beş yıla yakın süre içerisinde sağlık hizmetleri hızla piyasalaşmaya ve özelleştirilmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak da bir taraftan yurttaşların sağlık hizmetlerine ulaşmaları zorlaşırken, diğer taraftan da sağlık hizmetinin sunumunda emekçilerin çalışma koşulları çok daha olumsuz hale gelmiştir.
Bugün AKP’nin iktidara geldiği döneme göre çok daha fazla insan sağlık hizmetine zamanında ulaşamadığı için tedavi edilemez duruma gelmekte ya da yaşamını kaybetmektedir. Hastane koşullarındaki olumsuzluklar nedeniyle ölen hastalarla ilgili çok daha fazla haber gündemi işgal etmeye başlamıştır. Sağlık hizmeti veren emekçiler artık çok daha düşük ücretle ve güvencesiz olarak çalışmaktadır. Başta hekimler olmak üzere sağlıkla ilgili meslek sahipleri arasında işsizlik çok daha yüksek seviyelere çıkmıştır.
Geçen beş yıllık süreç içerisinde insanın en temel ihtiyacı ve hakkı olan sağlık sisteminde bu dönüşüm yaşanırken, TTB ve SES, g(ö)reve çıkmak da dahil olmak üzere birçok eylem ve etkinlikle bu dönüşüme dikkat çekmeye, sendika ve diğer demokratik kitle örgütleriyle birlikte mücadeleyi ortaklaştırmaya çalışmıştır. Ancak ne yazık ki özellikle işçi sendikaları, “sosyal diyalog” adı altında sermaye ile uzlaşmaya çabalarken, en temel insan hakkı ve sosyal hak olan sağlık hakkının ortadan kaldırılması için hiçbir ciddi adım atmamışlardır. TTB ve SES dışındaki örgütlerin sağlık sistemindeki dönüşüme karşı bu umursamaz tavrı, AKP Hükümeti için önemli bir destek haline dönüşmüş ve söz konusu düzenlemeler rahatlıkla uygulamaya konulmuştur.
Son olarak, 15 Şubat günü Meclis’ten geçerek yasalaşan ve “torba yasa” olarak da tanımlanan düzenlemeler ile bir taraftan yabancı uyruklu hekimlerin de Türkiye’de çalışmasına olanak tanınırken diğer taraftan sağlıkta siyasi kadrolaşmanın şef ve şey yardımcılığı düzeyine kadar inmesi sağlanmıştır. Yabancı hekimlere çalışma olanağı verilmesi ile amaçlanan; diğer ülkelerden bilgi ve deneyime bakılmaksızın ucuz hekimler getirip, Türkiye’de hekimleri işsizlikle tehdit ederek onların daha esnek ve daha düşük ücretle çalışmalarını sağlamaktır. Böylelikle uluslararası sermayenin Türkiye sağlık piyasasına girmesi daha da cazip hale getirilecektir. Öte yandan, hekimlerin önemli bir kısmının karşı oldukları aile hekimliği gibi uygulamalar da işsizlikle karşı karşıya kalacak olan hekimlerce zorla kabullenilecektir. Kadrolaşma ile ise sağlık sistemi bütünüyle ticaret, cemaat kıskacına sokulacaktır.
Sonuç olarak, sağlıkta dönüşümün bir parçası olarak getirilen bu düzenlemeler ile yurttaşlar için sağlık hizmeti, sağlık emekçileri için ise insanca çalışma ve yaşama koşulları daha da uzaklaşmış olacaktır. İşte bu düzenlemelere karşı TTB, “Artık Yeter” diyerek yeniden eylemlere başlamaktadır. SES’in de desteklediği bu eylemlerin başarısı her zaman olduğu gibi mücadelenin başta emekçiler olmak üzere tüm yurttaşlar ve onların örgütlerince ne ölçüde sahiplenildiğine bağlı olacaktır.
Bugüne kadar yaşanan deneyimler, sendikaların ve diğer demokratik kitle örgütlerinin bu eylemlere desteğinin de yine göstermelik mesajlarla sınırlı kalacağını düşündürmektedir. Umarım bu kez her şey farklı olur. Umarım bu kez emekçiler ve onların örgütleri, en temel hakları olan sağlık hakkına bu kez sahip çıkarlar ve TTB’yi SES’i eylemlerinde yalnız bırakmazlar…
Özgür Müftüoğlu

Evrensel'i Takip Et