06 Şubat 2007 00:00

Karşı kampanya üzerine notlar - 2 -

Sermaye basınının bir yandan bağımsızlık mücadelesine cephe açarken diğer yandan “Türk ulusallığını” kışkırtması riyakarlıktır

Paylaş

Sermaye basınının, kitleleri zehirleme faaliyetinde; emperyalistlerin, Ermeni ve Kürt, Kıbrıs ve Ege sorununu, Ermeni-Azeri ilişkilerini istismar politikaları “verimli mülk” olarak görülmüş ve kültürel-politik “pazarlama”da bu “malın iyi değerlendirilmesi” için büyük çaba gösterilmiştir. Emperyalist güçlerle işbirliği politikasının sürdürülmesinin de savunucuları olan bu çevrelerin emperyalist baskı ve istismarı, halkın duygu ve tepkilerini kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışmaları, açık bir ikiyüzlülüktür. Bir yandan bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine karşı cephe açarken diğer yandan “Türk ulusallığı”nı istismara kalkışmaları, riyakarlıktan ibarettir. Bunların ikiyüzlüce yaratmak istedikleri “imaj”a göre neredeyse dünyada herkes ve tüm ülkeler, “Türkiye’yi parçalamak için işbirliği içindedirler”!
Kürt sorunu üzerinden sürdürülen şovenist propagandanın güç verdiği bu anlayışın kitle temelinin, özellikle işsiz, umutsuz ve güvensiz küçük burjuva kesimler içinde arandığı ise somut bir gerçektir. Emperyalistlerin, Kürt ve Ermeni sorununu, Türkiye gericiliğini işbirliğine zorlama ve bölgede taşeron bir güç olarak daha fazla kullanmak için istismar etmelerinin, Türk halk kitleleri içinde ulusal duyguların rencide edici bir etkide bulunması ve bununla da birleştirilerek “Ermeni soykırımı” tartışmalarının hemen her yıl gündeme getirilmesi, gerici şoven politikaların gerekçesi olarak kullanılmaktadır. Türkiye gericiliğinin Ermenistan-Azerbaycan-Karabağ; Sırbistan-Bosna Hersek; Yunanistan-Makedonya sorunlarına müdahale politikası izlemesine, bu “taife”den kişiler, olanca enerjileri ve yetenekleriyle katılmışlar, yıllar yılı şovenist bir yayıncılık gerçekleştirerek yayılmacı anlayışın ifadesi olan “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Büyük Türk Dünyası”nın sözüm ona kurulması için çaba göstermişler, “Büyük Turan İmparatorluğu” emelleriyle politika yapan Türkeş-Adsız çizgisine yandaş kazanılmasında dolaylı ya da doğrudan rol üstlenmişlerdir. Azerbaycan’da ırkçı Elçibey’i işbaşına getirmek üzere önce sabotajlarla uygun zemin hazırlığına ve sonra bu zemin üzerinde darbe örgütlemeye girişenlerin ‘milliyetçiliği’yle bunların “Türkiye Türklerindir” çığırtkanlığı arasında güçlü bağlar vardır.
Ermenistan’ın “hiçbir ön koşul olmadan diplomatik ilişki kurma” çağrılarını “Ermenilerin işgal altında tuttukları Azeri topraklarından çekilmeleri” koşuluyla karşılayan bir devlet ve hükümet politikasının ve buna uygun düşen propagandanın, “yapıcı dış politika olduğu” ileri sürülemez. Türkiye’de “Hepimiz Türküz” haykırışıyla egemen ulus şovenizmini körükleme yarışına girenler, kala kala “altmış bin” kalmış Ermeni topluluğun, “Türkiye’yi böleceği” paranoyasıyla hareket ettikleri görülüyor.
Hürriyet’in ve “başyazarı”nın çarpıtmaları
Hürriyet gazetesi, bizzat yönetenlerinin atfettikleri gibi devlet kurumlarını tamamlayan bir güç olarak işlev yükümlenmiştir. Sorumlu ve başlıca yazarları da buna uygun birer devlet ve sistem temsilcisi olarak her sorunu, devlet ve sistem çıkarları yönünden ele alarak işlemeyi görev edinmişlerdir. Son gelişmeler karşısındaki tutumları da böyle oldu: Hrant Dink’in cenazesine yüzbinlerin katılımı ve bütün öteki tepkilerden hareketle bu durumu “MÜTHİŞ bir fırtına” olarak değerlendiren Hürriyet “Başyazarı”, “Bir ders de onlara...” başlıklı makalesinde (26 Ocak 2007), bugünkü egemen politik-kültürel ortamla, şoven inkarcı ideolojik yaklaşımla doğrudan ilişkili olayları değerlendirirken devleti ve politikasını aklayıp kutsamak için özel bir gayret göstermekle öne çıkıyordu. Oktay Ekşi, “...Tamam... Eğer 17 yaşında bir çocuk, planlı bir cinayetin baş aktörü oluyorsa, o toplumda aynen Rakel Dink’in söylediği gibi “bebeklerden katil üreten” bir karanlık yahut kara delikler var demektir” diyordu ama hemen ardından bu “ama”yı gerekçe olarak kullanırken nedenleri, “uluslararasılaştırma”ya soyunarak “Bu sırf bize özgü bir hastalık veya bir sorun mudur?” diye soruyor ve ardından da gelişmeleri ve söz konusu cinayeti” Tüm dünyayı saran şiddet dalgasının -eline otomatik silah alıp okul basan ve arkadaşlarını kurşun yağmuruna tutan öğrenciler, en gelişmiş ülkelerde yetişmiyor mu?- Türkiye’deki yansıması...” olarak göstermeye çalışıyordu. Ekşi’ye göre “Hrant Dink’in ölümü Türkiye’yi ayağa kaldırmasaydı, hastalığın bizim toplumumuza özgü olduğunu düşünebilirdik.” Ama madem ki “İstanbul’un en az yüz bin insanı; tanımadıkları, sadece fikri uğruna katledilen bir gazeteci olduğunu, belki de öldürüldükten sonra öğrendikleri insanın acısını yüreğinde duydu. Tamamen insani nedenlerle yollara döküldü”; o zaman “bu gerçeği” de dikkate almamız gerekiyordu!
Emekçilerin tutumunu içerik açısından darlaştırmak
Kuşkusuz bütün gerçekleri dikkate almalı, aralarındaki bağlantıları doğru kurmalıyız! Doğrudur; politik muhalifleri susturma girişimi ve bu amaçlı siyasal şiddet, burjuva devletlerin yönetimindeki kapitalist ülkelerin hemen tümünde vardır. Son yıllarda özellikle Amerikan-İngiliz emperyalistlerinin Ortadoğu’daki işgallerini haklı göstermek üzere kışkırttıkları terörist politika ve yönetim tarzı, hemen tüm kapitalist ülkelerin devletleri tarafından örnek alınarak içeride halk kitlelerine ve dışarıda ‘hedef alınan’ devletlere karşı sertlik ve gerginlik politikaları öne çıkarılmıştır. Ama bunun, Dink cinayeti türünden olayların Türkiye’de kaçınılmaz olduğuna kanıt gösterilmesi ve bundan bir tür hafifletici sonuç çıkarılması girişimleri, suçüstü yapılmış olanlara ‘kol kanat germe’ demektir. Doğrudur; yüzbinler ayağa kalkmış, cinayeti kınamış, tepkilerini ortaya koyarak bu tür cinayetleri işleyen örgütlenmelere son verilmesini ve tetikçilerin arkasındaki esas suç örgütlenmesinin deşifre edilmesini istemişlerdir. Ama bunu; sadece “insani nedenlerle” değil insani olma ile haksızlığa, baskı ve yasaklara, etnik ayrımcılığa ve ezen ulus şovenizminin dayatılmasına (‘Türkiye Türklerindir’ başka bir anlama gelmiyor) karşı olma arasındaki bağın farkında olarak “Biz ayrımcılığı ve ulusal eşitsizlikleri protesto ediyoruz; emekçileri birbirine karşı kışkırtan ve sermayenin çıkarları için boğazlaşmaya sürüklemeye hizmet eden politika ve çabaları reddediyoruz” diyerek yapmışlardır. Bu tutum evet insanidir! Ama yansızlık, politikasızlık göstergesi olarak da gösterilemez. Bay Ekşi, ‘deneyimli gazeteci’ olarak bunun (bu farkın) farkındadır ama emekçilerin tutumunu içerik açısından darlaştırmak işine gelmektedir! Ekşi, makalesinde “Türk halkı hepimizin göz ardı ettiği şu gerçeği sergiledi” diye ekleyerek “Cumhuriyet’in kuşakları”nın, “çok sağlıklı ve hümanist bir eğitim felsefesiyle” yetiştirildiklerini; “yeni kuşaklara ne ‘Şu ülke senin düşmanındır’ dedi ne de ‘Bu halkın (ulusun) seninle kan davası var’ diye bir mesaj” verilmediğini ileri sürerek “Okullarımızda öğretilenlerin özü “Düşmanlıklar geçicidir, insanlar eşittir, sevgi esastır” diye özetlenebilecek kadar açık ve basittir. O nedenle biz ne tehcir olaylarını ve onunla yaşanan trajedileri öğrendik, ne Ermeni çetelerinin camilere doldurup yaktığı insanlarımızın davacısı olduk, ne de Rum çetelerinin yaptıklarından ve onları silip süpüren Topal Osman’ın mücadelelerinden haberdar olduk. Cumhuriyet kuşaklarının zihinleri ve yürekleri temiz kalsın diye tarihin o sayfaları ders kitaplarında yer almadı” diyerek tarihi de olay ve gelişmeleri de onların bugüne etkilerini de çarpıtıp yanlış aktarmaktadır.
Ekşi’nin, kendiyle aynı anlayıştaki başkalarının da fikir ve duygularının tercümanı olarak yazdıkları ne anlama geliyor? İlkin “Cumhuriyet kuşakları” diye bir genelleme yapmak, zaten sorunludur ve “sınıfsız zümresiz kaynaşmış millet” söylemine uygun gerçek dışı bir vurgulamadır. Bu vurgu, kendilerini “Cumhuriyet kuşağı” kabul etmeyen softalar-tarikatçı güruhların varlığını görmezden geldiği gibi sömüren-sömürülen; ezen-ezilen sınıf ya da sınıflar gerçeğini de örtbas etmeye yöneliktir. Dahası bu sözüm ona genelleme; Cumhuriyet’in geçerli ilan edildiği topraklar üzerinde yaşayan “azınlıklar”a karşı, “son” denemeyecek örneklerinin günümüzde de sergilendiği inkarcı, saldırgan ve asimilasyoncu politikaların üzerini örtmeye yöneliktir.
YARIN: ‘Ulusal Seferberlik’ ilanı
Hazırlayan: A.Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

Yağma ve yanlışlar tüneli

SONRAKİ HABER

Çetelerden hesabı emekçiler soracak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa