02 Şubat 2007 00:00
Trabzondatırmandırılan milliyetçiliğin perde arkası - 4 -
Dink cinayetinde polis ve jandarma arasında, soruşturmaya ilişkin farklı tutumların gündeme geldiği belirtiliyor
Hrant Dink cinayetinin takibi sürecinde Trabzonda konuşulanların biri de polis ve jandarma arasında olayın soruşturulmasına ilişkin farklı tutumların gündeme gelmesiyle ilgiliydi. Polisin Ogün Samastı, Trabzona gelene kadar takip edip ilişkiye geçeceği kişilerle birlikte gözaltına almayı planladığı, ancak jandarmanın Samastı Trabzona ulaşmadan öne gözaltına aldığı, daha önce de basına yansımıştı.
Bunun dışında Ogün Samast ve Yasin Hayalin yaşadıkları Pelitli beldesinde jandarmanın, halkı sivil giyimli kişelere konuşmamaları konusunda iki gün üst üste yapılan anonslarla uyarmış olması da bu farklı tutumun bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. İddialara göre sivil giyimli kişiler, olayın ilk günlerinde beldede kimlik sorarak, beldedekilerin ifadelerine başvurmuşlar ve jandarmanın anonsu da bunun arkasından gelmiş. Ve Pelitli beldesinde bulunan Polis Meslek Yüksekokulu yönetiminin de olayın soruşturma yetkisinin poliste olduğunu belirterek bu anonslardan rahatsızlığını dile getirdiği öne sürüldü.
Ancak diğer taraftan da mahallede konuştuğumuz bir dükkan sahibi, Ogün Samast ile ilgili ifadesi alınmak için bir gencin kendi dükkanından gözaltına alınmak istendiğini belirterek Bunun üzerine burasının jandarma bölgesi olduğunu hatırlattım. Onlar da gitti. Ancak hemen ardından JİTEMciler geldi ve onlar gözaltına aldı dedi. Yani diğer taraftan, böyle uygumalar da olmuş.
Tüm bunlarla birlikte polis ve JİTEMci olarak bilinen kişilerin varlığı ve yapılan anonslar, mahalle halkını dışarıdan gelenlere karşı temkinli olmaya da itmiş. Örneğin gazeteci olduğumuzu belirterek görüşünü almak istediklerimizden birçoğu konuşmaktan çekinirken, konuşanlar da isimlerinin yayımlanmaması koşulu ile sorularımızı yanıtladılar.
Nerede olay olursa, oraya yatırım anlayışı yanlış
Türk-İş Trabzon İl Temsilcisi ve Yol-İş Sendikası Trabzon 1 Nolu Şube Başkanı Ahmet Kılıç:
Hrant Dink cinayeti ve Trabzondaki olaylardaki artışa dair neler düşünüyorsunuz?
Hrant Dink cinayeti ilk cinayet değil. Ondan önce de çok sayıda aydınımız, bilim adamımız öldürüldü. 1980 öncesinde, sonrasında da oldu. Ancak burada, şehir olarak hazmetmek istemediğimiz bir cinayetin Trabzonla anılması söz konusu. Şimdi Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu Ankarada öldürüldüler ama Ankara bu cinayetlerle anılmadı. Ama Trabzon 1990lardan sonra şehir olarak ön plana çıkarılmaya gayret ediliyor. Burada Grup Yorumun konseriyle başladı olaylar, benim aklımda kaldığı kadarıyla. Onun ardından Gazi olayları mahkemesinin Trabzona alınması... Gazi olaylarının mahkemesi burada olurken, her duruşmada olay olurdu. Onun ardından bakıyorsunuz Mc Donaldsın bombalanması oldu. Belli bir süre sonra TAYADlıların F tipi protestoları burada yapılırken, PKK bayrağı açtılar gibi yaygaralarla medyanın, halkı bu olaylara çağırması... Trabzondaki bütün kanallar insanları lince çağırıyordu. Böyle bir şey olabilir mi?! Trabzonda güvenlik kuvvetleri de bana sorarsanız olayları seyretti. Ondan sonra da çok büyük bir kahramanlık gibi yaptılar bu işi. Onun ardından bir bakıyorsunuz Rahip cinayeti... Rahip cinayeti de örtbas edilen bir cinayet. Rahip cinayetinden sonra geriye bakmaz mı insanlar? Geride neler olmuş; bunların bağlantısı var mıdır, yok mudur? Hemen kapatıldı. Ardından kısa bir süre sonra da İstanbulda Ermeni asıllı Türk vatandaşı gazeteci öldürüldü. Yine aynı çerçevenin içinde yine Trabzon... Trabzonda bu işin yuvası var denildi. Eğer Trabzonda bu işin yuvası varsa, istihbarat birimleri var, güvenlik birimleri var, bunu araştırıp çözmek zorundadır. Artık sanki Türkiye bir ayrışıma getirilmek isteniyor. Yani Türk-Kürt ayrımına, Ermeni-Türk ayrımına, Alevi-Sünni ayrımına.
Trabzondaki işsiz güçlüzlüğün de bu tür olaylara taban hazırladığı türünden değerlendirmeler yapılıyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Şimdi eğer bu meseleye emek cephesinden bakarsanız, siz ülkenizin ekonomisini IMFye, Dünya Bankasına, Avrupa Birliğine, dış siyasetini ABD emperyalizmine endekslerseniz, ülkeniz de bunların hepsini yaşarsınız. 24 Ocak 1980de IMF dayatmalarıyla alınan kararlar, Türkiyeyi bugünlere getirmiştir. Türkiye, eğer böyle devam ederse yarın bugünlerini de arayacak. Özelleştirme yoksullaştırmadır, özelleştirme işsizliktir, özelleştirme örgütlü toplumu ortadan kaldırmaktır. Türkiyede 12 Eylül askeri darbesi de sırf bunların yapılabilmesi için yapılmıştır.
Trabzon açısından bakarsak...
Trabzonda her gün 20 bine yakın insan işsiz dolanır. Trabzonda bir KASTAŞ vardı, o da kapatıldı. Trabzonda istihdam alanı yaratılacak hiçbir yer yok. Doğu Karadenizde insanların bir bölümü tarımdan, çaydan, fındıktan geçinir. Siz fındığa maliyetinin yarı fiyatının da altında fiyat verdiriyorsunuz, uluslararası tekellere para kazandırılmasının yolunu açıyorsunuz, ondan sonra da diyorsunuz ki Trabzon halkı niye böyle? Geçinemeyecek insanlar nereye gelecek? Şehre geliyor, şehirde de işsizler ordusuna katılıyorlar. Bu insanlar, her türlü olumluluğa da olumsuzluğa da açıktırlar. İnsanlar acze düştüğü için olumsuzluğa da açıktırlar. Siz hâlâ diyorsunuz ki Sosyal devleti ortadan kaldıracağım, devlet tüccar devlet olacak. O zaman devlet olma vasfınız denir? Burada insanlar bağırıyor; Can istediniz can verdik, kan istediniz kan verdik. Ama iş istediğimizde devlet, baba değildir diyorsunuz.
Bir de 12 Eylülden sonra Trabzonda uygulanan eğitim politikasına da bakmak gerekir. Tekkeler, zaviyeler.. Sorgulamayan bir nesil de yetiştirdik. Niye filanca öldürüldü diye, sorgulamayı öğretmedik ki onlara. Felsefe derslerini okullardan kaldırdılar. Niye kaldırdılar, bunların ürünleridir bugün olanlar.
Bu sorunların çözümü açısından neler öneriyorsunuz?
Bu olanlar bugün Trabzonda olur, yarın başka yerde. Şu olmamalı; Türkiyenin bir yöresini, bir bölgesini kurtarma. Sadece Trabzonu kurtarmaya odaklanırsanız, bu demektir ki Trabzonda olanlar başka yerde de olursa, orası da kurtarılmaya çalışılır. Böyle olmamalı. Bu doğru değildir. O zaman insanların kafasında şu gelişir: Nerede olay oluyorsa, oraya yatırım oluyor. Sadece Trabzonun özel olarak kurtarılması gibi bir düşünce bence doğru değil. Ülkenin bütününe bakılmalı, bütününe yatırım yapılmalı.
Teşkilat-ı Mahsusaya kadar gitmek gerek
İnsan Hakları Derneği (İHD) Trabzon Şube Başkanı Gültekin Yücesan:
Linç olayları, Santoro cinayeti ve son olarak da Gazeteci Hrant Dinki öldüren kişinin Trabzondan çıkması... Trabzonda bu duruma nasıl gelindi?
Trabzon kenti, Avrupa ve Amerika tarafından, Avrasya ve BOP projeleri nedeniyle özel öneme sahiptir. Bu durumu gören ulusalcı ve milliyetçi güçler, devlet içinde örgütlendikleri birimler aracılığıyla çeşitli eylemler gerçekleştirerek milli taleplerini duyurma çabasındadırlar. Dolayısıyla işlenen cinayetler, demokratikleşmeye karşı eylemler olarak görülmelidir. Ancak Türkiyeyi demokratikleştirmek isteyen güçlerin, ayrıca emperyal çabalar içinde oldukları da bir gerçektir. Geçmişte bu tür olaylara ekonomik çıkarları nedeniyle itiraz etmeyenlerin, bugünlerde bu olaylara çok ilgili görünmeleri inandırıcı olmamaktadır. Geçmişte rüzgar ekilmesine itiraz etmeyenler, şimdiki fırtınaya zemin hazırlamışlardır.
Buradaki yerel yöneticilerin ve odakların bu konulara yaklaşımı nasıl?
Trabzondaki partilerin ve kitle örgütlerinin çok büyük çoğunluğu, farklılıkların kendilerini ifade etme çabalarına şiddet önererek karşılık vermektedir. Basın da büyük oranda aynı şeyi yapmaktadır. Özellikle asker cenazelerinden etkilenmiş olan halk, bu pompalanmaya karşı duramamıştır. Demokratik muhalefetin cılızlığı da buna eklenince, bu dramatik sonla karşılaşılmıştır.
Santoronun öldürülmesi 1 kişinin işi diye açıklanmıştı, ancak bu olaydaki kişilerin o olayla da bağlantılı olabileceği gündeme geldi. Bu açıdan neler söylersiniz?
Bütün linç ve öldürme olaylarında, adaletin gerektiği gibi tecelli etmemesi, adeta yeni cinayetlere davetiye çıkarmıştır.
Trobzonda bu tür olayların zemininin sorgulanması için ulusal basında ve kamuoyunda bir duyarlılık var. Hem yerel basın hem de görevden alınan vali bunu Trabzona yönelik bir linç kampanyası olarak yorumladı. Sizce de, bu ilgi, bir linç kampanyası biçiminde mi yürüyor?
Bir miktar öyle görüyorum. Hiçbir basın ve yayın organında, Trabzonun daha 100 yıl öncesine dair Rumca, Ermenice, Fransızca gazetelerin çıkarıldığı, ezan ve çan seslerinin peş peşe duyulduğu ifade edilerek Trabzon tarihine sahip çıkılmalı denmemiştir. Trabzona yöneltilen eleştiriler köksüzdür, tarihsizdir. Trabzonun gençleri onlara dayatılan kültürü yansıtmaktadırlar.
Peki, Trabzonda bugün olanların tarihsel köklerinde hangi etkenler var?
Bugünkü olayları doğru analiz edebilmek için bu olayların köklerine inmek lazım. Türkiye, Osmanlıdan beri Teşkilat-ı Mahsusa ile beraber, yani var olan İttihatçı anlayışın paralelinde eylemler gerçekleştiren bir anlayışı, Cumhuriyet döneminde de devam ettirmiştir. 1950li yıllarda tüm NATO ülkelerinde kurulan gladio tipi örgütlenmeler, Türkiyede bu Teşkilat-ı Mahsusa birikimini kendi içine taşımıştır. Bu birikim, 1970li yıllarda solcuları, devrimcileri, sosyalistleri öldürerek yoluna devam etmiştir. Son süreçte de AB ve diğer emperyal ülkelerden gelen demokratikleşme taleplerine karşı milliyetçi ve ulusalcı duruşlarını yansıtabilmek için aynı anlayışı sürdürmektedirler. Yani bugünün olaylarının köklerini geçmişte aramak lazım.
YARIN: Trabzon Sanat Tiyatrosu Rejisörü Necati Zengin ve geçtiğimiz yıl Trabzonda öldürülen Mustafa Eyüboğlunun kardeşi Hüseyin Eyüboğlu ile röportaj
Hazırlayan: Fatih Polat