31 Ocak 2007 00:00

Trabzon’datırmandırılanmilliyetçiliğin perde arkası - 2 -

İncelendiğinde iki farklı Trabzon ortaya çıkıyor. Biri çeteleşmeden rahatsız olan, diğeri varlığını milliyetçiliğin tırmanmasında gören derin Trabzon

Paylaş

Trabzon’u, siyasal, sosyolojik ve kültürel bakımdan anlamaya çalışan bir gözle izlediğinizde farklı iki Trabzon’a rastlıyorsunuz. Birisi, artan çeteleşme olgusundan rahatsız olan, Trabzon’un bu türden olaylarla anılmasını istemeyenlerin yaşadığı Trabzon, diğeri de varlığını bu çeteleşme zemininde ve milliyetçiliğin tırmanışında gören “derin Trabzon”.
Trabzon’un, Rusya ve Kafkaslar’a kadar uzanan coğrafya açısından kritik bir kent oluşu, kentin farklı etnik özellikleriyle de birleşince, devletin “Milli Güvenlik Siyaseti” bakımından buradaki “milliyetçiliğin” her gün yeniden tesisine özel bir önem verilmiş. Buna, ülkede milliyetçiliğin genel yükselişi de eklenince bu, Trabzon’daki milliyetçi yapıyı meşrulaştıran ve pekiştiren bir rol oynamış. Kıbrıs ve Güneydoğu gibi sıcak bölgelere sürekli Trabzon’dan asker gönderilmesi, kentin asker cenazelerinde ilk sırada yer alması bu yapıyı pekiştirmiş.
Bunu Trabzonsporlu taraftarlar, son Kayserispor maçında Avni Aker’de açtıkları şu pankartla da ifade ettiler. “Can dediniz canımızı verdik/ Kan dediniz kanımızı verdik/ Biz bu vatanı karşılıksız sevdik/ Serseri lafını hak etmedik”.
Bir taraftarın tepkisi
İlk bakışta taraftarın bu tepkisi Trabzon’un tarihi açısından anlaşılır bir yere oturuyor gibi gözükse de, bu tepkinin ucu daha “derin”e de inebiliyor. Bunu da bizzat gözlemledik.
Buradaki yapıyı doğru anlayabilmek açısından Trabzonspor maçlarını mutlaka izlemek ve onun sonuçlarının sokağa yansımalarını gözlemek gerekiyor. Kentteki, görüşme trafiğimiz nedeni ile Trabzonspor-Kayserispor maçını Avni Aker’de izleyemedik, ancak bir Trabzonspor kaşkolunu boynumuza takıp, maçın izlendiği kahvelerden birine girdik. Burada Trabzonspor maç kazandığında esnaflar o hafta çok daha neşeli olurmuş, ancak kaybettiği zaman aynı esnaflar kendilerinde kepengi kaldıracak gücü bile bulamazmış. Bunu bize Trabzonlular anlattılar. Yani Trabzonspor’un trendi, kentteki moral durumu gerçekten azımsanmayacak düzeyde etkiliyor. Trabzon’un ilk yarıdaki performansı nedeni ile kahvede maçı izleyenler sık sık, “Ha boyle takım olur mi?” diyerek tepki verdiler. Hakem de epey küfür yedi. Trabzonspor’un küme düşme riski taraftarı ayrıca da çileden çıkarıyor.
Maç berabere bitince omuzlar düştü, moraller bozuldu. Biz de, 3 arkadaş olarak, maçın kritiğini alabilmek için en yakın birahanelerden birinin yolunu tuttuk. Her yer doluydu, ancak uzunca bir masada tek kişi oturuyordu. Üçümüz onun yanına iliştik. Masadaki kişi kaşkolumu fark edince bir ucundan lafa girdi. Ben de, takımın da kötü olduğunu, işlerin kötü gittiğini söyledim. O da tekrar sözü aldı ve “bombayı” patlattı: “Abi bizim üzerimizde büyük oyunlar oynanıyor. Aynısı Konyaspor maçında da oldu. Bu hakemler bize bunu özellikle yapıyor. Bak üçünü beşini daha gebertelim, nasıl oluyor. Ondan sonra Trabzon’a hemen 10 tane fabrika kurarlar.”
Elbette bunun, bütün Trabzonluların duygusunu ifade ettiği söylenemez. Ancak, buradaki “derin” refleksin bir ucunda da sokağa yansıyan bu anlayış duruyor.
Liselerde boy boy reis var
Burada gençliği bu yapıya “kazanan” yöntemler arasında “reislik” müessesi de önemli bir yer tutuyor. Bir öğrenci, Trabzon Anadolu Lisesi’nde her koridorun bir “reisi”, her sınıfın bir “reisi” ve her okulun bir “reisi” olduğunu belirtiyor. Bu, birçok lisede ortak bir özellik olarak anlatılıyor. Örneğin, Tevfik Serdar Anadolu Lisesi ile Kanuni Anadolu Lisesi arasında yapılan basketbol maçından, Tevfik Serdar Anadolu Lisesi’nin reisinin karşı tribüne geçerek rakip takımın taraftarlarını yumrukladığını aktarıyorlar.
Bir lise öğretmeni, reislerin bazen, karşıt görüşten dövecek birini bulamayınca kendi aralarında bile kavga ettiklerine rastladıklarını söylüyor.
Çeteleşme eğilimindeki artış
Son on yılda Trabzon’da gençler arasında çeteleşmenin popülerleşmeye başladığına dikkat çekiliyor. Alaattin Çakıcı, Dündar Kılıç, Sedat Peker gibi Karadeniz’den ve Trabzon’dan çıkmış olan isimler de, Trabzonlu gençlerin kendilerini özdeşleştirdikleri tiplemeler olarak gösterili-yor. Son olarak, buna Danıştay’a saldıran Alparslan Aslan da eklenebilir.
Ancak, çeşitli mahallelerde kendisini gösteren bu çeteleşmeler, daha çok gevşek yapılı örgütlenmelere dayanıyor. Yani yukarıdan aşağıya hücreleştirilmiş birimlerden çok, arkadaş toplulukları arasında gelişmiş ve gerek Trabzon’un özelindeki, gerekse ülkenin genelindeki milliyetçi iklimden beslenerek, değişik düzeylerde de politize olmuş yapılar. Aralarında Çeçenistan’da eğitim görmüş ve gerçekleştirdiği bir bombalama eyleminin ardından kısa bir süre hapiste tutularak bırakılmış Yasin Hayal gibi tipler ise, bu sokak çetelerini harekete geçirmek isteyen “yukarıdaki” başka mer-kezlerin onlara ulaşmalarındaki halkaları oluşturuyorlar.
Trabzon’da rüzgar ekenler, fırtına biçiyor
Ahmet İnce (Trabzonlu Şair-Yazar)
Trabzon’da 4-5 yıldır misyonerlik faaliyetleri adı altında bir paranoya geliştirdiler. Oysa burada, abartılacak boyutta bir misyonerlik faaliyeti yok. Bunu yapmalarının nedeni yabancı düşmanlığı. Bunu yapanlar arasında AKP’li belediyeler de var. “Trabzon’da Misyonerlik Faaliyeti” diye, AKP’li belediyenin bastırdığı kitap var. Saadet Partisi, Alperen Ocakları, BBP bunu daha abartılı yapıyor. Zaten bu son olaydaki örgüt bağlantısı araştırılırken, BBP’nin izlerine rastlanıyor. MHP’den ayrılanlar, kendilerine daha radikal bir örgüt arıyor ve bunlar, ideolojik, politik açıdan BBP’yi kendilerine daha yakın görüyor.
Ayrıca Trabzon medyası, ideolojik yapı itibariyle ırkçı nefret ve ayrımcılık konularını fazla işliyor. Ve böylece faşist bir iklim yarattılar. Türk-Kürt düşmanlığı, Hıristiyan ve Ermeni düşmanlığı çeşitli toplantılarda, çeşitli biçimlerde işlenmiştir. Esas ideolojik zemin bu kültürdür. Trabzon’da rüzgar ekenler, şimdi fırtına biçiyorlar.
Yasin Hayal ve Ogün Samast eski arkadaş
Ogün Samast’ın komşuları, Hrant Dink cinayetini işlemeden önce, arkadaş çevresine söylediğini belirtiyorlar. Şu günlerde jandarmanın “yabancılarla konuşmayın” anonsunun etkisi hissedildiği için, mahalle gençleri bu konularda konuşmaya pek eğilimli değiller. O nedenle bu tür bilgileri daha çok yakın komşularından alıyoruz. Ogün Samast’ın da cinayeti işlemeden önce, eve geç saatlerde yorgun ve terlemiş halde geldiği ifade ediliyor. Ailesi bu durumu, daha sonra basında çıkan “silah talimi”ne yoruyor.
Yanımızda mahallenin insanları olmasına rağmen, kahvelerde oturduğumuz zamanlar, bu konu hakkında sohbet açmak çok kolay olmuyor. Örneğin, bu konuda sohbet etmek için gittiğimiz kahvelerden birinde sırtında “Polis Meslek Yüksek Okulu” yazılı eşofman giyen biri giriyor ve içeridekilerle sohbet ediyor. Buralarda, sivil polis ve sivil giyimli askeri personelin de istihbarat çalışması için dolaştığı biliniyor. Bu nedenle, kahvedekiler çoğu zaman okey ve batak “muhabbeti”ni aşmamaya özen gösteriyorlar.
Ogün Samast’ın Yasin Hayal’i ortaokul yıllarında tanıdığı ifade ediliyor. Ogün Samast, ortaokula giderken, Yasin Hayal’in de okulun önünde simit sattığı belirtiliyor. Diyalogları o dönemlerde başlıyor ve zamanla gelişiyor.
Trabzon limanı adını feribot eylemiyle duyurdu
16 Ocak 1996’da Trabzon’dan Rusya’nın Soçi Limanı’na hareket etmekte olan “Avrasya” feribotuna baskın düzenleyen 9 Çeçen eylemci, gemideki 33’ü Türk 177 yolcu ve 55 mürettebatı rehin aldı. Bu eylemde Çeçen direnişçilerle birlikte Trabzon Limanı da adını duyurmuş oldu. “Çeçen” bağlantısı ise daha sonra, Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi Yasin Hayal’in Çeçenistan’a gitme girişimiyle gündeme geldi. Liman ise şu anda Albayraklar tarafından işletiliyor.
YARIN: MHP Trabzon İl Başkanı ve Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ile röportaj
Hazırlayan: Fatih Polat
ÖNCEKİ HABER

Elektrik kesintileri ‘kangrenleşti’

SONRAKİ HABER

Emek basınına selam olsun

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa