04 Ocak 2007 00:00
TABLO
Üreten emekçilerin alın teri ile ortaya çıkan değerler, işbirlikçi siyasi iktidarların yağmacı yaklaşımı ile savurganca heba ediliyordu.
Üreten emekçilerin alın teri ile ortaya çıkan değerler, işbirlikçi siyasi iktidarların yağmacı yaklaşımı ile savurganca heba ediliyordu. Buna rağmen; gerek karlılık sıralamasında, gerekse vergi tahakkuku sıralamasında ön sıralarda yer alıyorlardı. Hazineye aktardıkları vergi ile kamu giderlerini karşılamaya büyük katkı sağladıkları tartışmasızdı. İstihdama sağladıkları katkının önemi ise yağmalama başladıktan sonra otaya çıkıyordu. Tek tek yağmalandıklarında çalışan binlerce emekçi kapının önüne konularak işsizliğin artmasına neden oluyordu. Bu yağma düzeninin adı ise halka özelleştirme olarak sunuluyordu. Çünkü yağmalamaya paralel olarak değiştirilen çalışma yasası ile esnek çalışma kuralı yasaya bağlanmıştı. Esnek çalışma uygulaması ile daha az insanla daha fazla üretim hedefleniyordu. Nitekim de öyle oldu: On kişi ile üretileni, köleci yaklaşımla daha az insanı, daha fazla çalıştırarak elde etmek mümkündü. Köleci çalışma koşulları önemli, ancak bir başka yazı konusu olduğu için asıl konumuza dönecek olursak; yağmalamanın ortaya çıkardığı sonuçların kamuya ne kadar pahalıya mal olduğu görülecektir.
Kamu İktisadi İşletmelerinin (KİT) birçoğu kasalarındaki nakit değerinin altında elden çıkarıldı. Kimi işletmelere biçilen değer ise üzerinde kurulu oldukları arazi değerinin bile altında oldu. Bunlardan biri de İş-Doğan ortaklığına verilen POAŞtı. TÜPRAŞ, TELEKOM, TEKEL, ERDEMİR vd. aynı şekilde elden çıkarıldı.
2006 yılının son günlerinde nasıl olduysa, bir rapor ortaya çıktı. Habere göre tutulan raporda, medya tekeli Aydın Doğanın sahibi olduğu POAŞta büyük bir vergi kaçağı söz konusu olduğu belirtiliyordu. Kaçırılan verginin yaklaşık 1.2 milyar YTL olduğu, ancak gecikme faizi ve cezalarıyla 2.7 milyar YTLyi bulacağı belirtiliyordu (Akşam, 27.12.2006). Bu durumda, POAŞın yüzde 51ini 1.260 milyon dolara alan İş-Doğan Holding ortaklığı, kaçırdığı 2.7 milyar YTL vergi ile parasını yaklaşık iki kat fazlasıyla çıkarmış olacaktır.
Peki özelleştirmeden önce vergi sıralamasında hep ilk sıralarda olan POAŞ nasıl oluyor da artık vergi sıralamasında yer almıyordu? Çünkü özelleştirilmişti ve çeşitli yollarla zarar ettirilmesi mümkündü! Peki bu kadar vergi nasıl kaçırılmıştı? Şöyle ki; 21 Temmuz 2000 tarihinde Türkiye İş Bankası-Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş. ortak girişim grubuna verilen POAŞ, satıştan bir hafta öncesine denk gelen 12 Temmuz 2000 tarihinde Hür Pazarlama ve İthalat A.Ş. olan ismini, İş-Doğan Petrol Yatırımları olarak değiştiren şirket, bu finansmanı sağlamak için bankalardan döviz cinsinden kredi kullanarak, bir haftalık mazisi olan İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.nin bilançosunu kredi borcu ile büyütür. 15 Mart 2002 tarihinde, POAŞın özelleştirme İdaresi Başkanlığında kalan yüzde 25.83lük hissesini 236 milyon dolara üç yıl taksitle satın alır. Böylece, İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.nin, POAŞtaki hissesi yüzde 76.83e ulaşır. Aralık 2002de, zararlı durumda olan İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.yi, kredi ile satın aldıkları kârlı POAŞı birleştirme kararı alır. Böylece POAŞı, zarar etmiş bir şirket haline getirmiş olur. Dolayısı ile vergi sıralamasında hep ilk sıralarda olan POAŞın vergi vermemesi sağlanmış olur.
Bu tür hileli yöntemler, özelleştirme yöntemi ile yağmalanan bütün Kamu İktisadi İşletmeleri için geçerlidir. Çünkü bu işletmeleri alan tekelci sermaye gruplarının hedefinde en yüksek kârı elde etmek için, vergi kaçırmak dahil, her tür yola başvurarak kasalarını doldurmak vardır. Kamu giderlerine katılım payı olan, vergi vermek gibi bir tasaları yoktur. Vergi verilecekse, onu da emekçiler ve yoksullar tükettikleri üzerinden versin!
2001 yılında özelleştirilen POAŞın, kaçırdığı vergi ile kamuyu ikinci kez zarara uğratması 2006 yılında hangi çıkar çatışması ile ortaya çıktığı ayrı bir tartışmadır. Ayrıca bu durum bizi şaşırtmamalı. Çünkü özelleştirme talanının doğal sonucudur. 2005 yılı ve öncesinde özelleştirme adı altında yağmalanan KİTlerde de bu tür yöntemlerle vergi kaçırma durumu söz konusudur. Kamuoyu POAŞ özelinde, özelleştirmenin nasıl bir yağma düzeni olduğuna bir kez daha tanık olmuştur. Adeta özelleştirmenin iç yüzünün POAŞ ile dışa yansıması durumudur. Kamu adına doğru bir denetimin yapılması durumunda, TEKEL, ERDEMİR, TELEKOM, TÜPRAŞ vd. işletmelerde de aynı tabloların ortaya çıkması mümkündür.
Aklımıza takılan bir soru da, POAŞın bağımsız denetimini hangi denetim firması yapmıştır ve sorumluluğu nedir? Bu sorunun yanıtını da üyesi olduğum TÜRMOBun vermesi bir tür kamusal sorumluluk gereğidir.
2007 yılı ve sonrasında, özelleştirilen bütün KİTlerin vergi sıralamasından nasıl düştüğüne hep beraber tanık olacağız!
Hasan HüseyinKırmızıtoprak