4 Ocak 2007 01:00
Her bayram olduğu gibi, bu bayramda da Kıraç’ta bulunan dernek ve kahvelerde halkla bayramlaştık. Bayramlaşma için gittiğimiz yerlerde üç beş kelime de olsa konuşma olanağı oldu. Ancak bunları aktarmadan önce bir şeyden bahsetmeden geçemeyeceğim. Kıraç’ta AKP’li belediye yönetimi iktidar olmanın olanaklarını kullanarak her yere pankartlar asmıştı. Belediyenin ve AKP örgütünün astığı pankartların aynı tezgahtan çıktığı çok açık belli oluyor. Bunların hepsinin belediyenin imkanları ile yapıldığını söylemek abartı olmaz sanırım. Biz de Kıraç Kent Konseyi ve Belediye Meclis üyeleri olarak karınca, kararınca kendi imkanlarımızla 10 adet yeni yıl ve bayram kutlama pankartı yaptırıp çeşitli yerlere astık. Diğer partilerden pankart asanlar da yok değil. Fakat ikinci gün gördük ki AKP örgütünün ve belediyenin pankartlarının dışındaki tüm pankartlar toplanmış. Pankartların toplandığını görenler var, belediyenin olanakları ile toplatılmış. Belediye üst düzey yöneticileri bez pankartlara bile tahammül etmemişler, tıpkı demokratik her hakta olduğu gibi. Pankartlarda ne yazıyordu acaba diye merak edenlerin hakkını yemeyelim. Aynen şöyle, işsizliğin, yoksulluğun ve açlığın olmadığı, barış ve kardeşlik içinde yeni bir yıl ve bayram kutlama mesajı, hepsi bu kadar. Aradığımız belediye yetkilisi bu bizim işimiz değil, birileri ortalığı bulandırmaya çalışıyor dese de, görünen köy uzakta değildir, bunun böyle bilinmesi gerekir. İşte böylesi bir ortamda bayramlaşmaları gerçekleştirdik. İlk uğradığımız yer Sinop merkezi ve köylerinin bir araya gelerek oluşturdukları dernek oldu. Sinop’tan göç nedenlerine kısaca değinen başkana, nükleer enerji santralına karşı yürütülen çalışmadan bahsedince, kendilerinin dernek olarak bu mücadelenin içinde olduklarını ve otobüslerle mitinge katıldıklarının söyledi. “Hükümetin buraya neden santral dikmek istediğini anlamıyoruz” diyorlar. “Kıraç’ta yaşıyor olsak da, ilimize böyle bir tesis istemiyoruz” diyor ve hükümeti eleştiriyor. Orduluların ise birkaç derneği var, hepsini geziyoruz. Birisinde konuşmalarımız daha koyulaşıyor. Başkan yardımcısı eskiden arıcılık yaptığını anlatıyor. Eskiden destek yokken kâr ediyormuş, şimdi desteğe rağmen zarar ettiği için bırakmış. Geriye sadece fındık kalmış ki yakında o da bitme noktasına gelecek. “Çünkü kilosu çok ucuz, emeği karşılamıyor” diyor ve bu işle uğraşanların da göç edeceğini söylüyor. Samsun, Havzalılar Derneği’nde bir grup tekstil işçisi oturuyor. Hal hatır sormanın ardından işçiler içini dökmeye başlıyor. Asgari ücrete yapılan zammın yetersizliğinden konuşuyor ve sendikaların pasif kaldığını, masaya yumruk vurmadığını, böyle bir sendikacılığın hak alamayacağını söyleyip, “Yapılacaksa militan sendikacılık yapılsın, yoksa giderek ezileceğiz” diyorlar. Yapılan 23 YTL’lik zammın hükümetin işçilere verdiği değeri gösterdiğini söylüyor ve ekliyorlar: “Patronlar, hükümet ve sendika danışıklı dövüştü, bize yine açlık düştü.” Yönümüzü, Kıraç’a yeni bağlanan Akçaburgaz’a çeviriyoruz. Köyün üç kahvesi var, birbirine yakın. İlk kahveye giriyoruz, kahve tıka basa dolu, belki yüz, yüzelli kişi. Kahvedekilerle tokalaşıyoruz, bayramlarını ve yeni yıllarını kutluyoruz. Yaşlıca bir amca gelip yanımıza oturuyor. “Biraz önce parti diyordunuz, hangi parti” diye soruyor. Emek Partisi diyoruz ve kısaca bilgi veriyoruz. “Bizler işçiyiz, emekçiyiz. Yakalarımız kirlidir, terden dolayı. Ellerimiz nasırlıdır, çalışmadan. Bu meydanları ve alanları boş bırakmamak lazım, yoksa durumumuz iyi olmayacak” diyor. En çok Başbakan’ın “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” sözlerinin incittiğini anlatıyor. Hele “Ananı al da git” sözünü, bir Başbakan’a hiç yakıştıramamış. Televizyonların akşama kadar yalan söylediklerini anlatıp, “Bunlara bir çare bulmak lazım, halkı seçeneksiz bırakmayın” diyor. Gittiğimiz her yerde, bir şikayet ve sorun yumağı var. Kimse hayatından memnun değil, AKP’ye oy veren de, vermeyen de tepkili. AKP Hükümeti’nin yıprandığı ortada ama henüz sarsılmış ve tarihin çöplüğüne gidecek konuma gelmiş değil. Bunun için çalışmak, işçi ve emekçilere güven vermek, günlük yaşamlarının bir parçası olmak gerekiyor.
Seyit Aslan

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et