04 Ocak 2007 00:00

Halkın TV’si için

Günlerden cumartesi idi. Gazete dağıtımı yapıyorduk. Arkadaşımız “Biliyorsunuz değil mi? TV kanalımız olacak. Dünyaya ve ülkeye yayın yapacak” dedi. Hem şaşırmış, hem de sevinmiştik.

Paylaş

Günlerden cumartesi idi. Gazete dağıtımı yapıyorduk. Arkadaşımız “Biliyorsunuz değil mi? TV kanalımız olacak. Dünyaya ve ülkeye yayın yapacak” dedi. Hem şaşırmış, hem de sevinmiştik. Hemen adı ne olacak diye yoruma başladık. Kimimiz Emek TV, kimimiz Yeni Hayat, Kimimiz Genç Hayat olabilir dedi. Ne iyi değil mi diyorduk. Ülkenin dört bir yanında emekçilerin de bir televizyonu olacaktı. Enternasyonal marşı çalan, işçiyi, emekçiyi, topraksız köylüyü, organize sanayide kolu kopan çırağı, gemi montajında ölen sigortasız işçiyi; sigortasız, sendikasız, geleceksiz gündelikçi inşaat işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını ekrandan gerçek yönüyle görecektik.
Tabii kötü mü olurdu. Ne demek. Geç bile kalmıştık. “Ama bir sorun var dedi”. Nedir diye sorduğumda “para” dedi. Ama çok para. Trilyonlardan bahsediyordu. Bir an duraksadık. “Ama önümüzde zaman var. Bağış kampanyası ve emekçilerden bağış toplamamız gerekir” dedi. Onların desteği ile ancak bu paraları temin edebilirdik diye ortak kanıya vardık. “Neden olmasın” dedik. Kendi aramızda ilçemizde kimden ne alabiliriz diye önce bir kafa yorduk. Tabii bunları kağıda döküyoduk. Bunun dışında ev ev, kahve kahve dolaşır toplarız dedik. Ve insanlar tek böbrekle yaşıyorsa, o zaman tek böbreğimizi satarak bu parayı bulup, bir an önce sınıfın TV’sine sahip olalım diyorduk.
Hani bir türkü vardı, bir çocuğumuz olmalı diye.
Bundan önce bir çocuğumuz olmuştu. Büyüklerimiz çocuğu eve getirdiğimizde önce adını sordular. Daha sonra da “Bu mu adam olacak? Bu mu büyüyecek? Şuna bak yumruk kadar aman atın gitsin kedilerin önüne. Şu adam olacak da biz göreceğiz” diyorlardı. Ama biz atmadık. Sardık sarmaladık. Doğa olaylarından koruduk. İnsanların fiziki şiddetinden koruduk. Ve bugüne getirdik. Elinden tutup gezdiğimiz, cebimizden eksik etmediğimiz bu çocuk bugün on yaşına girmişti. Görenler soruyordu “Bu elinden tutup gezdiğiniz çocuk kim?” diye. İşte bu çocuk o yıllar önce büyümez, adam olmaz dediğiniz çocuk. Büyüdü, yürüdü ülkenin dört bir yanına. Kol saldı ve dev gibi bir çocuk oldu.
Sahi bunun adı neydi diyorlar. Bunun adı Evrensel’di. Siz değil miydiniz, “dün büyümez” diyen? Yürümez, ayaklarının üzerinde duramaz diyenler. Her yere kol saldığını, her soyunma odasında, her dumanı tüten fabrikanın işçisinin elinde olduğunu görenler, bugün yere bakıyorlar. Şimdi ikinci çocuğumuz olacak. Gün sayıyorduk. Beni bırak emekçiler daha çok seviniyordu. Tabii çocuklar ondan daha fazla, kardeşimiz olacak diye.
Tabii buna da diyecekler. Bu adam olmaz, büyümez, yürüyemez diye. Bu altı aylıkken ölür diye. Ama öldüremeyecekler. Öldürtmeyeceğiz. Büyüyecek bir gün işte o çocuk. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte, düğmesine bastığımızda “Ülkenin yönetimini işçiler, emekçiler ve Türkiye’nin yoksul halkları ellerine almıştır” diye duyuracak. Duyacağız. Bu halk bu ülkenin yoksul halkları, işçileri, emekçileri, yoksulluğa, yolsuzluğa, karşı gelenleri, diline yasak konanları, türküleri yasaklananları, şalını takamayanları, gençleri, genç kızları, şiddete uğrayanları, hep bir ağızdan yarin yanağından gayrı her şeyimiz ortak diyenlerle işte bu ikinci çocuğumuzu halkın televizyonunu yaşatacağız.
Halkın TV’sini kurmak için haydi kampanyaya!
*Emek Partisi Elmadağ İlçe Başkanı (ANKARA)
Cevat Utlu*
ÖNCEKİ HABER

İspanya’da eğitim ve dil

SONRAKİ HABER

Sermayenin ‘İstanbul planı’ - 4 -

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa