18 Mart 2012 12:56
Servet Akbudak

Yazının başlığında adı geçen üç il ve bu üç ilde yaşanan olaylar, yazının konusu ve yüklendiği anlam itibariyle, il olmanın ötesinde, İnanç, sınıf ve etnisite olmak üzere üç ayrı sosyolojik olgu ve çelişkiyi de ifade etmektedir.
Sivas’ta, 1993 yılında insanlığa karşı işlenen ve 37 insanın diri diri yakılmasıyla sonuçlanan Madımak katliamı gibi rezil bir suçun; galeyana gelmiş bir sürü insanın eylemi olarak değerlendirmek, bu katliamın sonuçları itibariyle mümkün değildir. Bu katliamda katledilmelerine göz yumulan insanların aydın, sanatçı, Alevilik dışında farklı, kimlik ve aidiyetleri olsa da, sonuçta katledilenlerin ağırlıklı olarak Alevi olması, bu ülkede yaşanan, mezhepsel ve inançsal ötekileştirmeyi de açıkça ortaya koymaktadır.
İlgili mahkemeden, bu davanın bazı sanıkları için, zaman aşımı kararının çıkmış olması, çıkan bu kararın millet ve ülke için hayırlara vesile olmasının temenni edilmesi, ve temennide bulunanların bilinç altındaki niyetlerinin dışavurumu, bu dava ile ilgili verilen kararın ne denli “hukuki” olduğunu da açığa çıkarmıştır. Dolaysıyla bu dava ile ilgili verilen karar, gerek davanın mağdurları gerek insanlık açısından son derece yaralayıcı olmuştur. İstanbul üniversitesinde, bu davanın protesto edilmesi sırasında, Protestocu öğrencilere saldıran gurubun  “dün yaktık bugün yine yakacağız” söylemi bu davanın zaman aşımına uğratılmasının, ülkenin iç barışı açısından ne denli hukuktan uzak, tehlikeli, ve yanlış bir  karar olduğunu da  göstermiştir. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın bu konudaki açıklamaları, bu kararla ilgili endişenin mahcupça ifadesidir.
Diğer yandan, İstanbul Esenyurt’a 11 emekçinin yanarak ölmesi ne ilk ne de son işçi cinayeti olacaktır. Yaşanan bu işçi cinayetleri aslında emeğin  bu günkü içler acısı pozisyonunu net bir biçimde göstermektedir. Bütün sosyal ve ekonomik politikaları, sermaye ve patronların palazlanmasına endeksleyen bir iktidar kültürünün sonucu olarak bu iş cinayetleri devam edecektir. Bu cinayetlerde; sorumlularla arayı bozmama adına suskun kalmayı tercih eden sendika ve konfederasyon yöneticileri de asıl suçlular kadar sorumludurlar. Meclis insan hakları inceleme komisyonunun bu olayla ilgili araştırma başlatmış olması, biçimsel olmakla beraber Timsah’ın gözyaşı hikayesinden ibaret olmaktan öteye geçmeyecektir. Çünkü, Hükümet istediği yasayı, istediği gibi birkaç saat içinde çıkarırken, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili bir kaç maddelik yasanın, yıllardır çıkarılmıyor olmasını, başka türlü izah etmenin imkanı yoktur.
2010 yılında değişik sektörlerde olmak üzere meydana gelen iş kazalarında 454 işçi yaşamını yitirdi.  Önce Davutpaşa da merdiven altı bir işyerinde yaşanan patlama, Zonguldak, Afşin maden ocaklarındaki iş kazaları, Tuzla tersanesinde her gün yaşanan cinayet gibi işçi ölümleri, Adana’da bir baraj kapağının patlamasıyla birlikte sel sularlına kapılan ve cenazeleri hala bulunmayan işçiler, Esenyurt’ta bir  alış veriş merkezi inşaatında meydana gelen çadır yangınıyla meydana gelen  işçi cinayetleri, emeğe  yönelik, bu düşmanca sınıfsal saldırılar devam ettiği müddetçe, bu ve benzer işçi kıyımları kara leke gibi durmaya devam edecektir.
Kütahya’nın Emet ilçesinde bir binanın şantiyesinde kalan Kürt işçilerin, yaklaşık 500 kişilik bir grup tarafından saldırıya uğraması, Saldırgan grubun işçilere karşı ‘PKK bayrağı açtıkları’ iddiasını yayarak çok sayıda kişiyi şantiye önüne yığması, Şantiye önüne toplanan grubun şantiye çadırlarını ve prefabrik yapılarını ateşe vermesi, ırkçı, milliyetçi ve kinci histerinin vardığı tehlikeli boyut açısından son derece kaygı vericidir. Kütahya’da yaşanan bu linç olayı, omuz atmadan kaynaklı bir olay olmanın ötesinde Kürt kimliğiyle ilgili mevcut toplumsal algının vardığı duygusal kopuş ve ayrışma ile ilgilidir. Ve son derece tehlikeli bir durumdur.        
Benzer muhtemel olaylarda, Kütahya Emet’te yaşandığı gibi, bu tür kin ve öfke yüklenmiş saldırgan kalabalıkların, Polis ve Jandarma tarafından engellenmesi ve saldırıya uğrayanların korunma altına alınması, her zaman mümkün olmayabilir. Sivas Madımakta yaşandığı gibi, bir daha asla insanlığa karşı benzer suçların işlenmemesi için, toplumsal akıl, vicdan ve adalete ihtiyaç vardır.

*Sendikacı

Evrensel'i Takip Et