21 Haziran 2015 05:07

Baba?

Denizler’in Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu’nun intikamını almak için asılmak istenmesi bir baba yüreğinin dayanacağı şey midir, ha baba? Söylesene?

Baba?

Arte MİSİA

Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü. Kalp ve solunum yetmezliği vardı. 1 aydan fazla bir zamandır hastanelerdeydi. Yaşı da epey vardı gerçi ama her ölüm erken ölümdür işte. Üstelik o hiçbir zaman ununu elemiş şapkasını asmış biri olmadı. Bugün babalar günü, bu babasız ilk babalar günümüz. Yazımın duygusallığını anlayacağına eminim sayın okur, kusuruma bakma.

O, 2 yaşında ölen kızı hariç, hiç çocuğu olmamasına rağmen nedendir bilinmez bazıları ona baba dedi, adı öyle kaldı. Törenlerde ilkokul çocuklarının eline mikrofon tutuşturulup ona ithafen“baba baba” diye şiirler okutuldu, babalar günü kutlandı. Bu babalar gününde de -her ne kadar bir ilkokul bebesi olmasam da- babalar günü hediyesi benden gelsin istiyorum.

AJDA HEP GENÇ, SÜLEYMAN HEP BAŞBAKAN

Baba kız çatışması mı dersin bilemiyorum ama ben babamla pek anlaşamazdım. Nevi şahsına münhasır tanımlamasının hakkını birkaç kez verecek kadar ilginç bir kişilikti babam, doğrudur ama... Buradan sonra iznin olursa babamla baş başa kalmak istiyorum sayın okur.

Bir çocuğun babasından en çok beklediği şey güven duygusudur, mesela. Hani uçan kaçan bir kahraman olması filan değil ama yatağın altındaki hayaletten ya da ne bileyim karanlıktan koruyacak kişidir baba. Oysa baba, sen o karanlığın kendisini yaratan oldun. 6 kere gidip 7 kere geldiğin koltukta şapkan hep başında karanlık göklere sen hükmettin. Ben fırtınalı şimşekli gecelerde sana sarılmak isterken, sen koltuğundayken “gidip de dönmemek” vardı sokaklarda. O güzel insanların beyaz toroslara binip gittiği zamanlarda. Baba senin şapkanı alıp koltuğuna oturmandan önce faili meçhul sayısı 11 idi. Sonra hocaların, araştırmacıların, biliminsanlarının, Kürtlerin, demokrasi mücadelesi verenlerin ölüm haberleri gelmeye başladı. Art arda bombalar patladı, suikastlar düzenlendi. Ben çok korktum baba. Üniversite öğrencileri, gazeteciler ve bazı çocuklar ortadan kayboluyorlardı. Sen onların da babalarıydın. O kayboldukları yollara düşüp araman, çocuklarını yalnız bırakmaman gerekir baba. Ama sen anneleri çocuklarını sorduğunda “Çocuklarınız cebimde ki mi çıkartıp vereyim” dedin. Bir baba bunu yapar mıydı baba?

Kamyonlar mercedeslere çarpıyor ortaya çıkan pislik bütün memleketi sarıyorken sen “Devlet bazen rutinin dışına çıkabilir” diyerek geçiştiriyordun. Maraş’ta, Sivas’da, Çorum’da insanlar ölürken kafanı çeviriyordun. Onlar üvey evlat mıydı baba?

BENİ HİÇ SEVMEDİN BABA  

Sen beni hiç mi sevmedin baba? Güzel bir ülke istiyorken ben, arkadaşlarımla birlikte sokaklara döküldüm. Bir babanın görevi değil midir çocuğunu dinlemek? İsteklerini, ihtiyaçlarını gidermek. Sen “Birtakım yürüyüşler oluyor diye asabınız bozulmasın, yollar yürümekle aşınmaz” derken asıl aşınan çocuklarının ve ülkenin geleceğiydi, bilemedin mi baba? Bildin de “zenginleri sevmiyorlar”, “özelleştirme istemiyorlar”, ABD’ye karşı çıkıyorlar diye odaya cezaya mı gönderdin çocuklarını?
Baba bir de Denizler meselesi var. Ki çocukların olarak hakkımızı helal etmiyorsak belki de en çok bu yüzdendir. İdam kararlarında, biriyle zevkten akan salyalarını silmek yerine ikisini birden kaldırdığın ellerini, 3’e 3 diye bağırılan sıralarda oturduğun zamanları gözleriyle görmeyenler bile unutamıyor. Denizler’in Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu’nun intikamını almak için asılmak istenmesi bir baba yüreğinin dayanacağı şey midir, ha baba? Söylesene?

BABAMDAN ÖĞRENDİĞİM

Babalar gününde üstelik daha mezarındaki çiçekler bile solmadan ayıp mı ediyorum sana? Ama sorular yığılı kafamda. Bir baba neler öğretir çocuklarına? Dürüstlüğü, doğruluğu en başka sanırım. Ben yeğenini ve kuzenini hatırlıyorum senin. Yahya ve Yahya Amca’yı. Devleti bir güzel dolandırdıklarını, hayali mobilyaları, içi boşalan bankaları... İlkokul Öğretmenleri Yardımlaşma Sandığı’nda yapılan yolsuzlukları “Parayı verdimse ben verdim” diye nasıl savunduğunu.

Senden öğrendiğim başka şeyler de var aslında baba. Çok şey söyleyip hiçbir şey söylememe sanatının ustasıydın sen. “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz “iyidir” derim. İki kelimeyle anlatın derseniz “iyi değildir” derim” ya da “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz” gibi. Bunun karşısında hiçbir şey söylemeyip çok şeyin üstünü örtmenin de: “MİT gizli saklı işler yapan bir teşkilat değildir”, “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” mesela.

Gittiğin yerde sınavdan geçirmeye filan kalkan olursa “dün dündür, bugün bugündür” diyeceğini tahmin ediyorum ama seni kurtarır mı şüpheliyim.

ŞAPKANI DA AL GİT

“Şapkamı alır giderim” diye beni çok tehdit ediyordun, gittin. Arkanda bıraktığın Türkiye senin eserindir. Adalet duygusundan yoksun, karanlığın normalleştiği, haksızlığın sıradanlaştığı bu ülkenin temellerini sen atmadıysan da çok kaçak kat çıktın. Sen barajlar yapıyordun, şimdi de seninkiler “yol yapıyoruz” diye bağırıyor.  Sen arada bir gitsen de mutlaka geri geliyordun, şimdi seninkiler gitmesin diye -senin yöntemlerinle- trafolar patlıyor. Çok şey öğrettin babasının yolundan yürüyenlere. Sen hesap vermedin belki ama senin mirasına güle oynaya konanların defteri hayli kabardı. Eee, “demokrasilerde çareler tükenmez.” Buluruz hesap sormanın bir yolunu.

Evrensel'i Takip Et