21 Haziran 2015 04:58

Normal ne ayol?: Ahmet ile Zeynep’in ANORMAL hikayesi

İşçiysen sen alacağın maaşa bak, Kürt’sen sana verdiğim kadarıyla yetin, Alevi’ysen sadece bağlama çal, kadınsan iyi hizmet ederek takdir bekle, LGBTİ’ysen görünmez ol. Bozgunculuk, çıkıntılık yapma; haklarını adam gibi talep et; ne veriyorsak adam gibi razı ol. Çünkü bizim normal olan egemenliğimiz kutsaldır ve senin için lütfettiğim normal; tamamen benim normalimin hizmetindedir.

Paylaş

Mehmet TARHAN

23. LGBTİ Onur Haftası 22 Haziran pazartesi günü başlıyor ve 28 Haziran pazar günü 13. Onur Yürüyüşü ile sona eriyor. Haftanın programına www.prideistanbul.org adresinden ulaşılabilir. Bu yılki tema “Normal”.

Şimdilerde nasıldır bilmiyorum ama 90’ların sonu 2000’lerin başlarında Ankara’da Trans kadınların en çok kullandığı hakaret sözcüklerinden birisi “Adam”dı. İki tarafı vardı bu hakaretin. Birincisi heteronormativiteyi destekleyen bir şekilde “kadın gibi kadın olamamışsın, hâlâ erkek gibisin” denerek aşağılanmış oluyordu trans kadın. Benim için ise ikinci anlamı çok daha önemliydi: Adam olmak, adam gibi iş yapmak, adam gibi davranmak deriz ya; “Tam da devletin, toplumun istediği gibi birisin” anlamına gelirdi. Ben de bu anlamda çok kızdığım erkeklere “adam” diye küfrederim yıllardır.

Normallik ya da anormallik norma, yani kurala göre belirleniyor. Bu kuralların sabit, doğal, herkes tarafından kabul edilmiş, ahlaki ve toplumsal bir gereklilik olduğu varsayımı ile toplum ve tek tek kişiler olarak hepimiz bu kurallara uymaya zorlanıyoruz. Devlet katında bu yasalar anlamına geliyor, toplumsal yaşamda ise yerine göre ahlak, yerine göre gelenek, yerine göre dirlik düzen.

Peki normal bir hayat nasıl olur? Yasalara, devletine, ailesine, toplumun kurallarına saygılı, kimseyi rahatsız etmeyen, kendi halinde, işinde gücünde biri desek galiba normal birinden bahsettiğimizi söyleyebiliriz. Bize öğretilen de bu. Şimdi gelin bu ne anlama geliyor, ona bakalım. Diyelim ki bu kişi 35 yaşında, heteroseksüel, evli, otomotiv fabrikasında çalışan, siyasete hiç bulaşmayan bir erkek. Hadi ismi de Ahmet olsun. Eğer zengin biri değilseniz ideal bir damat sayılır Ahmet. Zenginseniz zaten normlara uymanıza gerek yoktur; uymama özgürlüğünü satın alabilirsiniz. Ahmet yirmilerinin sonunda evlenmiş; ailesi demiş ki “artık yaşın geliyor, bir aile kur.” Aslında niyeti yokmuş Ahmet’in evlenmeye, birine aşık olup evlenmek istiyormuş ama “aşk karın doyurmuyor”muş. Karısı Zeynep de çok iyi biriymiş, Ahmet’in anne babasını kendi anne babası kadar seviyormuş, iki çocuğuna çok iyi bakıyor, ev işlerini tastamam yapıyor, Ahmet yorgun argın eve geldiğinde güler yüzle karşılayıp sofrasını hemen hazır ediyormuş. Bir günden bir güne konu komşuya kötü bir laf edecek malzeme vermezmiş Zeynep; öyle sağda solda çok dolaşmaz; ancak evin ya da çocukların bir ihtiyacı olursa dışarıya çıkar, sağına soluna bakmadan işini görür gelirmiş. Ahmet, Zeynep’in istediği her şeyi zaten elinden geldiğince yerine getiriyormuş. Çok şükür ev kira değil; ailelerin yardımıyla biraz da krediyle almışlar evi; pek lüks değil ama ayaklarını yerden kesecek bir arabaları da varmış. Ama çocukları için elinden daha fazlası gelsin istiyormuş Ahmet. Kendisi gibi ucu ucuna yaşayacakları bir hayat değilmiş istediği. Güzel meslekleri olsunmuş, herkes onlara hayran olsunmuş, gönüllerinin istediği gibi gezip tozsunlarmış, dünyada Ahmet’in çok merak ettiği ve sadece televizyonda gördüğü yerlerde tatil yapsınlarmış. Ama bütün bunlar için çocukların iyi okullarda okuması gerektiğini biliyormuş Ahmet. İyi okul özel okul demek; en azından özel dersler alabilmeleri gerek. Maaş belli, gerekirse arabayı da satar Ahmet. Çocuklar daha ilk okulda; mahalledeki okulda iyi bir öğretmene düşerlerse ileride özel kurslarla açığı kapatabilirlermiş.

Ahmet’in üye olduğu sendika patronla görüşmüş ve biraz zam almış. Ahmet şükretmeyi bilen işinde gücünde bir adam olduğu için “buna da şükür” demiş. Ama sonra yan fabrikada aynı işi yapan kişiler için sendika patrondan daha fazla zam “koparmış.” Bazı arkadaşları bunun haksızlık olduğunu, zaten ücretlerin düşük olduğunu, fabrikanın çok kâr ettiğini, istenirse çok daha fazla zam yapılabileceğini, herkesin hakkını alması gerektiğini söylüyormuş. Sendika temsilcileriyse üretimin ülke vatan ve millet için ne kadar önemli olduğunu, patronların ülke ekonomisine katkılarının büyük olduğunu, yatırım yapmaktan vazgeçerlerse ülkeye çok zarar vereceğini, zaten bütün bu itirazların hükümete ve ülkenin dirlik düzenine karşı komplolar olduğunu söylüyormuş. Ahmet tanıyormuş arkadaşlarını, öyle komplo falan yapacak insanlar değilmiş, onlar da işinde gücünde adamlarmış. Herkes hakkını almalı diye düşünüyormuş Ahmet, haksızlığa hiç gelemezmiş. Hakkını isteyen arkadaşları işten de çıkarılınca çok kızmış. Sendika temsilcilerini bir kenara bırakıp arkadaşlarıyla greve çıkmış Ahmet.

‘NORMAL OLAN İNSANIN HAKKINI İSTEMESİ’

Devlet de patron da sendika da “grev yasadışı” demiş. “Bozgunculuk yapanların işten çıkarılması normal. Adam gibi işinizin başına dönün” demiş. Ahmet ve arkadaşlarını hükümet, devlet, millet düşmanı ilan etmiş. Tanıdığı polisler gelip “yanlış yapıyorsunuz, terör örgütlerine fırsat veriyorsunuz, aranıza sızıyorlar, hadi adam gibi işinize dönün, yoksa istenmeyen olaylar olur” demiş. Ahmet etrafına bakmış tekrar; hepsi işinde gücünde, ekmeğinin peşinde insanlarmış. “Normal olan insanın hakkını istemesi” demiş Ahmet kendi kendine. “Benim çocuklarımın hakkı değil mi” demiş “iyi okullarda okumak, iyi meslekleri olması?” Düşünmüş; “Beni ve arkadaşlarımı birdenbire düşman ilan etmeleri normal mi?” Sonra okkalı bir küfür savurmuş içinden. Zeynep de çocukları emanet ettiği komşunun söylediklerine aldırmadan evden çıkmış; iki tencere yemekle o kadar erkeğin arasına, fabrikanın önüne gelmiş. Her akşam kocası için açtığı sofrayı bu defa hem kocası hem onun hiç tanımadığı arkadaşlarına açmış.

Beklenmedik durumlar hep “normal” ile engellenmeye, engellenemezse terbiye edilmeye çalışılıyor.  İşçiye sermayenin kölesi ol, Kürt’e Türk ol, Alevi’ye Sünni ol, kadına erkekten aşağı olduğunu kabul et, LGBTİ’lere hiç olma deniyor. Eğer kendi kimliğinde ısrar ediyorsan diğerleriyle sakın ilişki kurma, arana kalın duvarlar ör diyorlar. İşçiysen sen alacağın maaşa bak, Kürt’sen sana verdiğim kadarıyla yetin, Alevi’ysen sadece bağlama çal, kadınsan iyi hizmet ederek takdir bekle, LGBTİ’ysen görünmez ol. Bozgunculuk, çıkıntılık yapma; haklarını adam gibi talep et; ne veriyorsak adam gibi razı ol. Çünkü bizim normal olan egemenliğimiz kutsaldır ve senin için lütfettiğim normal; tamamen benim normalimin hizmetindedir.

Onur haftası, olmanız ve devam etmeniz istenen “normal”e; hukukun diliyle “hayatın olağan akışına ters” direnişleri konu ediyor işte. Zaten egemenin, güçlünün düzen, öngörülebilirlik ve itaat ihtiyacı ile insanın kendi hayatı üzerinde söz sahibi olma iradesinin çarpışmasında ne tarafta durduğunuz ile ilgili değil mi Onur? “Adam ol” diyerek hizaya çekmek isteyene “sensin adam”, “bu normal değil” diyene “Normal ne ayol?” demeden de insanın tarafında olmak mümkün görünmüyor.

ÖNCEKİ HABER

Kız mısın? Erkek mi?

SONRAKİ HABER

IŞİD düştü, özel üretim çelik borular Akçakale'de kaldı!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa