24 Haziran 2015 15:58
/
Güncelleme: 15:13

Haziran'da Ölmek Zor (*)

"Elbette bahar güneşi parlatacak ıslak ağaçları ve tuza banarak erik, çağla, taze badem yiyeceğiz." Orhan Kemal'e ait bu sözler aslında onun hayata bakışını da anlatıyor. Edebiyatımızda işçi sınıfının yazarı olarak yer eden Orhan Kemal, haziran ayında hayata gözlerini yummuştu.

Haziran'da Ölmek Zor (*)

Dilara DURUER
İMKB Anadolu Öğretmen Lisesi
Adana

"Elbette bahar güneşi parlatacak ıslak ağaçları ve tuza banarak erik, çağla, taze badem yiyeceğiz." 
Orhan Kemal'e ait bu sözler aslında onun hayata bakışını da anlatıyor. Edebiyatımızda işçi sınıfının yazarı olarak yer eden Orhan Kemal, haziran ayında hayata gözlerini yummuştu. Haziran ayı Ahmed Arif, Nazım Hikmet Ran ve Orhan Kemal gibi hayatını sosyalizm ve halkların kardeşçe yaşadığı bir dünya mücadelesine adamış edebiyatçıların bizlere birçok eser bırakarak aramızdan ayrıldıkları ay olarak karşılıyor bizi. Bu yazıda irdelemek istediğim şey ise Orhan Kemal'in çocukluk ve gençlik yıllarını anlattığı, Everest Basım Yayın'da birleştirilen romanları; Baba Evi-Avare Yıllar ikilemesi. 

GERÇEK HAYATLA TANIŞMA VAKTİ

Orhan Kemal 1914 yılında, yani Osmanlı'nın 'en kırık dökük' yıllarında, Adana'da dünyaya gelmiştir. Babasının hatrı sayılır mesleğinden (milletvekilliği ve bakanlık) dolayı çocukluk yılları çok rahat geçmiştir. İlerleyen zamanlarda ailesiyle birlikte, babasının neden olduğu siyasal olaylar yüzünden ülkeden kaçarak Lübnan'a iltica etmişlerdir. Beyrut'ta babası geçimlerini sağlamak için bir lokanta açınca Orhan Kemal ve kendisinden 5 yaş küçük kardeşi Nevzat lokantada garsonluk ve bulaşıkçılık yapmaya başlar. 
Ailesinin eski lüks hayatı boyunca 'gerçek hayat'la pek de karşılaşmamış olan Orhan Kemal, sürgün hayatından sonra bazı şeyleri daha iyi görür. Şafak vakti lokantayı açarken gördüğü işçiler hakkında ilk izlenimini de şöyle aktarıyor: 
"Yalnız işçiler, o, dünyanın her tarafından herkesten az uyuyan, kadınlı, erkekli, çocuklu, kalabalık, onlar kümeler halinde ve yollarda olurlardı, aralarına katılırdık…" 

İŞÇİ SINIFINA MERHABA!

Okumaya pek gönlü olmayan Orhan Kemal (ki bunu babasının okuması için aşırı baskısına dayandırabiliriz) gençlik yıllarında daima futbola ilgi duymuş, ailesinin geçimini sağlamak için balıkçılık yapmış, matbaada ve daha birçok işte çalışmıştır. Lokantanın kapanmasının ardından 17 yaşında matbaada işe, kâğıt kesme makinesinde kol çevirerek başlamıştır. O günleri ve ilk işçiliğini şöyle anlatıyor: "Gene bütün nefesimi keserek kola atılırdım. Müthiş bir hızla dönen demir tekerleğin sert daireler çizen kolu ellerime fena halde çarpardı. Duyduğum acıyı sıktığım dişlerimin arasında zapta çalışarak yeni bir hamleyle kola atılır, yakalamaya çalışırdım. Hala hızını alamamış kolsa beni çoğu kez yanımdaki duvara çarpardı."
Varlıklı bir ailede büyüdüğü için ilk başlarda her ne kadar böyle işleri yadırgasa da akşamları işten çıkıp eve dönerken kollarının sızısından haklı bir gurur duyduğunu da anlatmadan geçmiyor. Matbaada onunla birlikte tanışan genç bir kadına karşı ilgi duymaya başlamasıyla birlikte; kızın abisinin komünist olduğu gerekçesiyle sürgünden geldiğini öğrenen Orhan Kemal, bu vesile ile de işçi hareketiyle tanışmıştır. Matbaadan bir süre sonra kovulan Orhan Kemal, uzun bir zamandır düşündüğü gibi ailesini bırakıp Adana'ya döner. 

ÇIRÇIR MAHALLESİNDE AŞK...

Adana'da babaannesinin yanında yaşamaya başlar. Türlü türlü işlerde karın tokluğuna çalışan Orhan Kemal; banka katibiyken işçi mahallesindeki bir meyhaneye müdavim olur. O mahalleye gelip giderken çırçır mahallesinde çalışan bir kıza aşık olur. Ailesi her ne kadar güç olarak zayıflamış olsa da soylu bir aile olduğu için, oğullarının aşık olduğu fabrika kızını istemezler. Ancak Orhan Kemal kimseyi dinlemeden 22 yaşında evlenir kızla. Düğünde Orhan Kemal'in 'düşkünleşmiş' ailesi, gelinlerine hatrı sayılır miktarda altın takar. Orhan Kemal ve eşi bu altınlarla meslek sahibi olmayı düşünürken babaannesi Orhan Kemal'den altınları geri ister. Çünkü altınlar komşudan ödünç alınmıştır! Ele güne karşı mahcup olmamak için takılmıştır. Ailesi ile bu konuda çok karşıt düşünen Orhan Kemal kendilerinin eşyasız kaldığı günleri ise şöyle anlatır: "Karım ille benim kostümle kravat gitmesine kahkahasını bastıktan sonra, 'Aldırma kocacığım' dedi." 'Herkes sakız çiğner ama Çingene kızı tadını çıkarır… Değil mi?' 

(*)Hasan Hüseyin Korkmazgil'in Orhan Kemal'in anısına yazdığı şiir.

Evrensel'i Takip Et